Ravi şöyle diyor; Ben Cabir-i Cofi'ye İmam Cafer Sadık (a.s) ile görüşmeyi çok arzu ediyorum dedim. Cabir bana gerçekten İmam Cafer Sadık (a.s) işle görüşmeyi istiyor musun dediğinde, ben evet dedim. Benim elimden tutarak Küfe'nin dışına çıkardı. Bana gözlerimi kapamamı söyledi. Bende gözlerimi kapadım. Gözlerimi açtığımda Medine sokaklarındaydık. Cabir eliyle işaret ederek, bu ev İmam Cafer Sadık (a.s) ın evidir, sen oraya git ben birazdan geleceğim dedi. Cabir benden ayrıldıktan sonra ben kendi kendime şöyle dedim; Acaba Cabir bana büyümü yaptı? İyisi mi ben şu duvara bir kazık çakayım, gelecek yıl hacca geldiğimde Mekke'den Medine'ye geçeceğim, bu kazığı duvarda çakılı görürsem Cabir'in bana büyü yapmamış olduğunu anlayacağım. Ben bu düşüncelerdeyken Cabir elinde bir taş ve bir kazıkla gelerek bana, al bu taşla bu kazığı bu duvara çak dedi. Ben buna çok şaşırdım ve içimdeki vesveseyi bir kenara bıraktım. Daha sonra İmam Cafer Sadık (a.s) ın yanına vardık ve onu ziyaret ettik. İmam Sadık (a.s) Cabir'i yanına aldı ve bir miktar konuştular. Sonra dışarı çıktık. Cabir benim endişeli olduğumu anladığında, bana Küfe'ye dönmek ister misin dedi. Bende evet dedim. Tekrar gözlerimi kapamamı istedi. Gözlerimi açtığımda Küfe sokaklarındaydık.
Birileri bu tür olaylara hurafe gözüyle bakabilirler. Ama bu insanlar Kur'ana bakarlarsa buna benzer olayların kökü ve aslının Kur'an da olduğunu görürler. Kur'an-ı Kerim de aslı ve kökü olan bir meseleye de hurafe demek doğru değildir. Kur'an-ı Kerim Hz. Süleyman'ın öğrencilerinden olan Âsâf b. Berhiya hakkında şöyle buyuruyor; "(Süleyman) dedi ki: Ey ulular onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir? Cinlerden bir ifrit: Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve bana güvenebilirsiniz dedi. Kitaptan bir ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanı başına yerleşmiş olarak görünce: Bu dedi, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin lütfündendir. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir." (Neml, 38-39-40)
Âsâf b. Berhiya nasıl bir göz açıp kapamada o kadar uzak mesafede olan bir tahtı Hz. Süleyman (a.s) ın yanına getirebildi? Bunu günümüzdeki maddi ilimler ile izah etmek mümkün değildir. Bunun sırrı mana ilimlerinde yatar. İşte bundan dolayıdır ki, insan cihad-ı ekber'de nefsini devre dışı bırakarak manevi boyutunu maddi boyutuna amir ederse, bunlar Âsâf b. Berhiya ve Cabir Cofiler olacaktırlar.
Yukarıdaki ayeti kerimede bir diğer önemli nokta ise şudur; Ayette "ilmun min-el kitap" yani kitaptan bir ilmi olan kimse cümlesi vardır. Bu sözün manası şudur; Âsâf kitaptan bir ilim veya bir miktar ilim biliyordu. Bildiği o ilim ile bir göz açıp kapamada tahtı Hz. Süleyman'ın huzuruna getirdi. İmam Cafer Sadık (a.s) yukarıdaki ayetten bahsederken şöyle buyuruyor; "Âsâf b. Berhiya'nın sahip olduğu ilim Ehlibeyt imamlarının sahip oldukları ilim karşısında okyanusun yanında bir damla kadardır."
Birileri bu tür olaylara hurafe gözüyle bakabilirler. Ama bu insanlar Kur'ana bakarlarsa buna benzer olayların kökü ve aslının Kur'an da olduğunu görürler. Kur'an-ı Kerim de aslı ve kökü olan bir meseleye de hurafe demek doğru değildir. Kur'an-ı Kerim Hz. Süleyman'ın öğrencilerinden olan Âsâf b. Berhiya hakkında şöyle buyuruyor; "(Süleyman) dedi ki: Ey ulular onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir? Cinlerden bir ifrit: Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve bana güvenebilirsiniz dedi. Kitaptan bir ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanı başına yerleşmiş olarak görünce: Bu dedi, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin lütfündendir. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir." (Neml, 38-39-40)
Âsâf b. Berhiya nasıl bir göz açıp kapamada o kadar uzak mesafede olan bir tahtı Hz. Süleyman (a.s) ın yanına getirebildi? Bunu günümüzdeki maddi ilimler ile izah etmek mümkün değildir. Bunun sırrı mana ilimlerinde yatar. İşte bundan dolayıdır ki, insan cihad-ı ekber'de nefsini devre dışı bırakarak manevi boyutunu maddi boyutuna amir ederse, bunlar Âsâf b. Berhiya ve Cabir Cofiler olacaktırlar.
Yukarıdaki ayeti kerimede bir diğer önemli nokta ise şudur; Ayette "ilmun min-el kitap" yani kitaptan bir ilmi olan kimse cümlesi vardır. Bu sözün manası şudur; Âsâf kitaptan bir ilim veya bir miktar ilim biliyordu. Bildiği o ilim ile bir göz açıp kapamada tahtı Hz. Süleyman'ın huzuruna getirdi. İmam Cafer Sadık (a.s) yukarıdaki ayetten bahsederken şöyle buyuruyor; "Âsâf b. Berhiya'nın sahip olduğu ilim Ehlibeyt imamlarının sahip oldukları ilim karşısında okyanusun yanında bir damla kadardır."
Mehdi Aksu / diğer yazıları
- Eleştiri nedir ve nasıl olmalıdır? / 03.12.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012
- Maruf’a davet terk edilince değerler yozlaşır / 02.12.2012
- Hayırlı ümmetin önemli özelliği / 28.11.2012
- Marufa davet etmenin yöntemleri / 27.11.2012
- Marufa emretme ve münkerden nehyetme / 25.11.2012
- Bu mudur Ehl-i Beyt sevgisi / 22.11.2012
- İmam Hüseyin ve sünnet kavramı / 21.11.2012
- Muharrem aylarında genelde konuşulmayanlar / 20.11.2012
- İmam Hüseyin’i anlayabildik mi? / 19.11.2012
- Sönmeyen ebedi aşkın Hüseyin / 17.11.2012