Dedesi vefat edince, Hz. Muhammed, diğer dört amcasına tercihen, Ebu Talib'e emanet edildi. Çünkü güvenilir, zeki, cömert ve iyi kalpli biriydi.
Diğer amcası Ebu Leheb ise, kendini içkiye ve kolay hayata vermiş bir ahlâksızdı. Rivayetlere göre, şarkıcı kadınlara şarap almak için Kâbe'ye hediye edilen mücevherleri çalardı. Esasen, daha çocukluk devresinden itibaren, Resûlullah (sav) ile Ebu Leheb'in arasının açık olduğu görülür. Bir tartışma sırasında kendisini değil, Ebu Talib'i savunan Muhammed'e; "Ben de senin amcanım. Fakat kalbim seni asla sevmeyecek" diye haykırmıştı. Gerçekten, Ebu Leheb hayatı boyunca Hz. Muhammed'in ve davasının baş düşmanı olmuştur.Resûlullah, pek zengin olmayan fakat cömertliğiyle tanınan amcasının yanında pek de refah içinde yaşamıyordu. Ancak Ebu Talib ve zevcesi, ona kendi çocuklarından daha iyi bakıyorlar, diğer çocuklar gibi sofra kurulur kurulmaz saldırmadığından ona ayrı yemek çıkarıyorlardı. Resûlullah'ın, yengesine olan sevgisi, bir anne sevgisinden farksızdı.Ebu Talib, Suriye'ye bir kervan götürmek üzere yola çıktığında Resûlullah dokuz -bir rivayete göre oniki- yaşındaydı. Şam ile Kudüs arasında Busra denilen bir yerde kervan konakladı. Burası, Bizans arazisi olduğundan yakında bir manastır bulunuyordu. Bu bölgede bulunan Bahira adında bir bilge, dinler tarihini derinliğine incelemiş biriydi. Son peygamberin geleceğinin yakın olduğunu biliyordu. Ebu Talib'e çocuğun kim olduğunu sordu. 'Oğlum' cevabını alınca; 'O senin oğlun olamaz. Bu çocuğun babası ölmüş olmalı', dedi. Ebu Talib, amcası olduğunu söyleyince, çocuğu hemen geri götürmesini tavsiye etti. Ebu Talib de, Mekke'ye dönmekte acele etti.***Bir insanın hayatında anne ve babasının yeri tartışılamaz. Bu, her insan için aynıdır. Daha doğmadan babasını, çok küçük yaşta da annesini kaybeden Hz. Muhammed'in bütün sevgisinin, muhabbetinin odak noktasını Rabbi teşkil ediyordu. Anne ve babasından sonra çok sevdiği dedesi ve amcasını da kaybeden Hz. Muhammed'i, Allah (cc) âdeta kimseyle paylaşamıyor, Habibi'nin sevgisinin yalnız kendine ait olmasını istiyordu.***Resûlullah (sav), aynı zamanda ümmî idi. Yani okuması yazması yoktu. Zaten Kureyş'in aklına durgunluk veren de; okuması yazması olmayan bir insandan dünyanın en güzel sözlerinin duyulmasıydı. Eğer herhangi bir eğitim görmüş olsaydı, ona karşı olanlar ve inkârcılar bunu delil olarak kullanacak ve âyetleri kendisinin yazdığını iddia edeceklerdi. Ümmilik onu, savunduğu davada bu tür suçlamalara karşı koruyordu
RAHMETEN Lİ'L-ÂLEMÎN HZ. MUHAMMED (SAV) / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Gönül Sohbetleri
Diğer amcası Ebu Leheb ise, kendini içkiye ve kolay hayata vermiş bir ahlâksızdı. Rivayetlere göre, şarkıcı kadınlara şarap almak için Kâbe'ye hediye edilen mücevherleri çalardı. Esasen, daha çocukluk devresinden itibaren, Resûlullah (sav) ile Ebu Leheb'in arasının açık olduğu görülür. Bir tartışma sırasında kendisini değil, Ebu Talib'i savunan Muhammed'e; "Ben de senin amcanım. Fakat kalbim seni asla sevmeyecek" diye haykırmıştı. Gerçekten, Ebu Leheb hayatı boyunca Hz. Muhammed'in ve davasının baş düşmanı olmuştur.Resûlullah, pek zengin olmayan fakat cömertliğiyle tanınan amcasının yanında pek de refah içinde yaşamıyordu. Ancak Ebu Talib ve zevcesi, ona kendi çocuklarından daha iyi bakıyorlar, diğer çocuklar gibi sofra kurulur kurulmaz saldırmadığından ona ayrı yemek çıkarıyorlardı. Resûlullah'ın, yengesine olan sevgisi, bir anne sevgisinden farksızdı.Ebu Talib, Suriye'ye bir kervan götürmek üzere yola çıktığında Resûlullah dokuz -bir rivayete göre oniki- yaşındaydı. Şam ile Kudüs arasında Busra denilen bir yerde kervan konakladı. Burası, Bizans arazisi olduğundan yakında bir manastır bulunuyordu. Bu bölgede bulunan Bahira adında bir bilge, dinler tarihini derinliğine incelemiş biriydi. Son peygamberin geleceğinin yakın olduğunu biliyordu. Ebu Talib'e çocuğun kim olduğunu sordu. 'Oğlum' cevabını alınca; 'O senin oğlun olamaz. Bu çocuğun babası ölmüş olmalı', dedi. Ebu Talib, amcası olduğunu söyleyince, çocuğu hemen geri götürmesini tavsiye etti. Ebu Talib de, Mekke'ye dönmekte acele etti.***Bir insanın hayatında anne ve babasının yeri tartışılamaz. Bu, her insan için aynıdır. Daha doğmadan babasını, çok küçük yaşta da annesini kaybeden Hz. Muhammed'in bütün sevgisinin, muhabbetinin odak noktasını Rabbi teşkil ediyordu. Anne ve babasından sonra çok sevdiği dedesi ve amcasını da kaybeden Hz. Muhammed'i, Allah (cc) âdeta kimseyle paylaşamıyor, Habibi'nin sevgisinin yalnız kendine ait olmasını istiyordu.***Resûlullah (sav), aynı zamanda ümmî idi. Yani okuması yazması yoktu. Zaten Kureyş'in aklına durgunluk veren de; okuması yazması olmayan bir insandan dünyanın en güzel sözlerinin duyulmasıydı. Eğer herhangi bir eğitim görmüş olsaydı, ona karşı olanlar ve inkârcılar bunu delil olarak kullanacak ve âyetleri kendisinin yazdığını iddia edeceklerdi. Ümmilik onu, savunduğu davada bu tür suçlamalara karşı koruyordu
RAHMETEN Lİ'L-ÂLEMÎN HZ. MUHAMMED (SAV) / Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Gönül Sohbetleri
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.