Bu başlık bazılarına çılgınca gelebilir ancak, bu tip operasyonların ABD ve İsrail için artık çocuk oyuncağı olduğunu herkes biliyor.
Bunu bir bilgiye dayalı söylemiyorum elbette. Böyle olsun diye de bir arzu ve beklenti içerisinde değilim tabi ki. Sadece Ortadoğu'da çeyrek yüzyılda yaşananları okuduğumuzda ve ABD ve İsrail'in bu coğrafyada ki emellerini çok iyi analiz ettiğimizde, sonucun buraya varacağını kestirememek zaten körlük olur.
ABD'nin bu kısa tarihinde ve derin müesses nizamın korunması için kendi başkanlarını bile temizlemekte en küçük bir tereddüt göstermediğini, yakinen bilmekteyiz.
Eski ABD Başkanı Abraham Lincoln, 14 Nisan 1865'te eşi Mary Todd Lincoln ile Washington'da "Amerikalı Kuzenimiz" adlı komedi oyununun özel bir gösterimine katıldıkları sırada suikasta uğradı.
Lincoln, suikast sonucu hayatını kaybeden ilk ABD başkanı oluyordu.
ABD'de suikasta kurban giden ikinci başkan ise 2 Temmuz 1881'de James Garfield oldu. Garfield, görevinin 4. ayında silahlı saldırıya uğradı. Washington'daki saldırıda ağır yaralanan Garfield, suikasttan 79 gün sonra 19 Eylül'de hayatını kaybetmişti.
Ülkede üçüncü suikast ise 6 Eylül 1901'de ABD Başkanı William Mc Kinley'e yapıldı. Mc Kinley, New York'ta düzenlenen bir fuardaki kabulü sırasında bir saldırgan tarafından iki kez vuruldu. Suikasta uğrayan ve olay yerinde ağır yaralanan Mc Kinley, saldırının ardından 14 Eylül'de hayatını kaybetmişti.
ABD'de ölümle sonuçlanan son suikast ise, Kasım 1963'te ABD Başkanı John F. Kennedy'ye düzenlenmişti. Kennedy, eşi Jacqueline Kennedy ile birlikte Dallas'ı ziyareti sırasında silahlı saldırıya uğramıştı. Hastaneye kaldırılan Kennedy kısa bir süre sonra hayatını kaybetmişti.
Suikastların ortak bir yönü vardı.
ABD kurulmadan önce Rothschild ailesinin vereceği desteğe karşılık, FED'in bu aileye devredilmesi kararlaştırılmıştı.
Öyle de oldu ve bu anlaşmayı içeride veya dışarıda kim delmeye çalıştıysa, hepsinin sonu mezarlık oldu.
FED'in sahipleri, aynı zamanda ABD ve CIA'nın da sahipleridir.
Suikast girişimine uğrayan eski ABD başkanlarından birçoğu ise sağ kurtulmayı başarmıştı.
ABD başkanlarından Andrew Jackson görevdeyken suikasta uğrayan ve sağ kalan başkanlardan olmuştu. 30 Ocak 1835'te ise işsiz bir kişi, ABD Kongre Binası'nın merdivenlerinde cebinden çıkardığı iki silahla Jackson'u hedef almıştı. Jackson, her iki tabancanın da ateş almaması sonucu hayatta kalırken, saldırgana bastonuyla karşılık vermişti. Ancak saldırganın silahının ateş almaması da bir kurguydu ve istenen mesaj başkana verilmişti.
ABD Başkanı Franklin Roosevelt de 15 Şubat 1933'te Miami'de silahlı saldırıya uğrayanlar arasındaydı. Roosevelt saldırıdan kurtulmayı bir şekilde başarırken, olayda dönemin Chicago Belediye Başkanı Anton Cermak hayatını kaybetmişti.
1 Kasım 1950'de de Porto Rikolu bağımsızlık yanlısı aktivistler Beyaz Saray'ın yenilenmesi sırasında, ABD Başkanı Harry Truman'a suikast girişiminde bulunmuştu.
5 Eylül 1975'te suikastların hedefi bu kez ABD Başkanı Gerald Ford oldu. Ford, aynı yıl birkaç hafta içinde iki suikast girişimine maruz kalırken bunları yara almadan atlatmıştı.
ABD Başkanı Ronald Reagan, Mart 1981'de başkent Washington'daki bir konuşmasından çıkıp konvoyuna doğru yürürken, uğradığı silahlı saldırı sonucu yaralanmıştı.
George W. Bush'a da 2005'te Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili ile Tiflis'te katıldığı bir mitingde konuşması esnasında el bombası atılmış, bombanın pimi mendil çok sıkı sarılı olduğundan takılı kalınca bomba infilak etmemişti.
Tabi yersen! Yine aynı numara ile mesaj alınmıştı.
Son suikast girişiminde ise Trump hedef alınmıştı. Yine mesaj aynıydı ve çok netti. Kim işbaşına gelirse gelsin, asla FED'in işleyişine karışamaz ve sorgulayamazdı.
Diyeceksiniz ki, bunların derdi FED'in dokunulmazlığı ve müesses nizamın ayarları ile oynanmaması olabilir ancak, Şara kim ki onu dikkate alsınlar!
Şara önemli biri olduğu için değil elbette.
Mesele Ahmet Şara'nın Türkiye'nin kontrolünde olduğunun bilinmesi veya gizli işler çevirecek olması değildir. Burada asıl mesele, ABD ve İsrail'in ortaklaşa planladıkları ve finaline doğru yaklaştıkları BOP meselesidir. BOP planında Ahmet Şara sadece piyondu ve görevi buraya kadardır. Şimdi Suriye'nin tamamının ayrılıkçı Kürtlerin eline geçme vaktidir.
ABD'nin yıllardan beri ince eleyip sık dokuduğu o büyük senaryonun sonuna yaklaşılmıştır.
YPG'nin Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanınmasına bir çelme atan ABD, bu ismi SDG olarak değiştirmiştir.
Çok ilginçtir, Türkiye'de SDG'nin Şam'a bağlanması ve bir Kolordu şeklinde bütüncül yapısını muhafaza edilecek olmasına, ses çıkartmamakta ve hatta onaylamaktadır.
Şam'ın en kritik idari birimlerine SDG'nin adamlarının yerleştirilecek olması ise kısa vadeli bir çözümdür. Çünkü bu örgüt üyelerinin tamamı, İsrail ve ABD istihbaratının adamıdır.
Suriye'nin en güçlü silahlı örgütü, ABD'nin binlerce silahla donattığı SDG'dir.
Dikkat edilirse İsrail her an yaşanabilecek gelişmelere karşı pozisyon almak için, zaten Suriye'nin içindedir.
Uzun lafın kısası şu.
İsrail Hizbullah'ın liderini nasıl ortadan kaldırmışsa, İran ve Hamas'ın önde gelen isimlerini gözünü kırpmadan harcamışsa, sıranın Şara'ya geldiğini anlamamak için sanırım şaşı olmak gerekir.
Türkiye olan biten tüm bu yaşanmışlıkların temel sorumlusudur ve vebali çok büyüktür.
Sarı öküzün verildiği gün, Esad'a karşı isyan bayrağının açıldığı gündü.
Şimdi hep Suriye, hem de Türkiye Esad'ı mumla arayacaktır.
"Kardeşim Esad" la anlaşamayanların bu kadar karmaşık bir Suriye tablosunda kiminle ve nasıl anlaşacağı, akıl işi değildir.
Şara, bir suikast sonucu veya kaza süsü verilecek bir operasyonla ortadan kaldırıldığı gün, Suriye'de geçici olarak hakim olacak isim, Mazlum Kobani olacaktır. Sonrası ise referandum ve herkese geçmiş olsun.
Tüm bu süreçlerin tamamlanabilmesi için, Atatürk'çü parti liderlerine karşı sudan bahanelerle operasyon çekilmektedir.
Umut daima vardır ve diridir.
Umut, Türk milletinin ferasetidir.
Çözüm, "Atatürk'te buluşuyoruz" başlığında bir araya gelecek olan milli siyasettir.
Mutlak ve kalıcı çözüm ise Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyetin fabrika ayarlarına dönüşle mümkün olacaktır.
Asla unutulmamalıdır ki, bu süreci atlatabilmek ve arzu edilen huzura kavuşabilmek, hiçbir partinin tek başına başarabileceği iş değildir!
Meclis içinde olduğundan çok daha fazla Meclis dışında milli siyaset çizgisinin takip eden partiler söz konusudur.
CHP bir an önce toplumun hassas kesimlerinde oluşturduğu kafa karışıklığını gidermeli ve 'bubi tuzağı' olan bu sürece asla destek vermemelidir.
Görüşmek üzere…
Bunu bir bilgiye dayalı söylemiyorum elbette. Böyle olsun diye de bir arzu ve beklenti içerisinde değilim tabi ki. Sadece Ortadoğu'da çeyrek yüzyılda yaşananları okuduğumuzda ve ABD ve İsrail'in bu coğrafyada ki emellerini çok iyi analiz ettiğimizde, sonucun buraya varacağını kestirememek zaten körlük olur.
ABD'nin bu kısa tarihinde ve derin müesses nizamın korunması için kendi başkanlarını bile temizlemekte en küçük bir tereddüt göstermediğini, yakinen bilmekteyiz.
Eski ABD Başkanı Abraham Lincoln, 14 Nisan 1865'te eşi Mary Todd Lincoln ile Washington'da "Amerikalı Kuzenimiz" adlı komedi oyununun özel bir gösterimine katıldıkları sırada suikasta uğradı.
Lincoln, suikast sonucu hayatını kaybeden ilk ABD başkanı oluyordu.
ABD'de suikasta kurban giden ikinci başkan ise 2 Temmuz 1881'de James Garfield oldu. Garfield, görevinin 4. ayında silahlı saldırıya uğradı. Washington'daki saldırıda ağır yaralanan Garfield, suikasttan 79 gün sonra 19 Eylül'de hayatını kaybetmişti.
Ülkede üçüncü suikast ise 6 Eylül 1901'de ABD Başkanı William Mc Kinley'e yapıldı. Mc Kinley, New York'ta düzenlenen bir fuardaki kabulü sırasında bir saldırgan tarafından iki kez vuruldu. Suikasta uğrayan ve olay yerinde ağır yaralanan Mc Kinley, saldırının ardından 14 Eylül'de hayatını kaybetmişti.
ABD'de ölümle sonuçlanan son suikast ise, Kasım 1963'te ABD Başkanı John F. Kennedy'ye düzenlenmişti. Kennedy, eşi Jacqueline Kennedy ile birlikte Dallas'ı ziyareti sırasında silahlı saldırıya uğramıştı. Hastaneye kaldırılan Kennedy kısa bir süre sonra hayatını kaybetmişti.
Suikastların ortak bir yönü vardı.
ABD kurulmadan önce Rothschild ailesinin vereceği desteğe karşılık, FED'in bu aileye devredilmesi kararlaştırılmıştı.
Öyle de oldu ve bu anlaşmayı içeride veya dışarıda kim delmeye çalıştıysa, hepsinin sonu mezarlık oldu.
FED'in sahipleri, aynı zamanda ABD ve CIA'nın da sahipleridir.
Suikast girişimine uğrayan eski ABD başkanlarından birçoğu ise sağ kurtulmayı başarmıştı.
ABD başkanlarından Andrew Jackson görevdeyken suikasta uğrayan ve sağ kalan başkanlardan olmuştu. 30 Ocak 1835'te ise işsiz bir kişi, ABD Kongre Binası'nın merdivenlerinde cebinden çıkardığı iki silahla Jackson'u hedef almıştı. Jackson, her iki tabancanın da ateş almaması sonucu hayatta kalırken, saldırgana bastonuyla karşılık vermişti. Ancak saldırganın silahının ateş almaması da bir kurguydu ve istenen mesaj başkana verilmişti.
ABD Başkanı Franklin Roosevelt de 15 Şubat 1933'te Miami'de silahlı saldırıya uğrayanlar arasındaydı. Roosevelt saldırıdan kurtulmayı bir şekilde başarırken, olayda dönemin Chicago Belediye Başkanı Anton Cermak hayatını kaybetmişti.
1 Kasım 1950'de de Porto Rikolu bağımsızlık yanlısı aktivistler Beyaz Saray'ın yenilenmesi sırasında, ABD Başkanı Harry Truman'a suikast girişiminde bulunmuştu.
5 Eylül 1975'te suikastların hedefi bu kez ABD Başkanı Gerald Ford oldu. Ford, aynı yıl birkaç hafta içinde iki suikast girişimine maruz kalırken bunları yara almadan atlatmıştı.
ABD Başkanı Ronald Reagan, Mart 1981'de başkent Washington'daki bir konuşmasından çıkıp konvoyuna doğru yürürken, uğradığı silahlı saldırı sonucu yaralanmıştı.
George W. Bush'a da 2005'te Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili ile Tiflis'te katıldığı bir mitingde konuşması esnasında el bombası atılmış, bombanın pimi mendil çok sıkı sarılı olduğundan takılı kalınca bomba infilak etmemişti.
Tabi yersen! Yine aynı numara ile mesaj alınmıştı.
Son suikast girişiminde ise Trump hedef alınmıştı. Yine mesaj aynıydı ve çok netti. Kim işbaşına gelirse gelsin, asla FED'in işleyişine karışamaz ve sorgulayamazdı.
Diyeceksiniz ki, bunların derdi FED'in dokunulmazlığı ve müesses nizamın ayarları ile oynanmaması olabilir ancak, Şara kim ki onu dikkate alsınlar!
Şara önemli biri olduğu için değil elbette.
Mesele Ahmet Şara'nın Türkiye'nin kontrolünde olduğunun bilinmesi veya gizli işler çevirecek olması değildir. Burada asıl mesele, ABD ve İsrail'in ortaklaşa planladıkları ve finaline doğru yaklaştıkları BOP meselesidir. BOP planında Ahmet Şara sadece piyondu ve görevi buraya kadardır. Şimdi Suriye'nin tamamının ayrılıkçı Kürtlerin eline geçme vaktidir.
ABD'nin yıllardan beri ince eleyip sık dokuduğu o büyük senaryonun sonuna yaklaşılmıştır.
YPG'nin Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanınmasına bir çelme atan ABD, bu ismi SDG olarak değiştirmiştir.
Çok ilginçtir, Türkiye'de SDG'nin Şam'a bağlanması ve bir Kolordu şeklinde bütüncül yapısını muhafaza edilecek olmasına, ses çıkartmamakta ve hatta onaylamaktadır.
Şam'ın en kritik idari birimlerine SDG'nin adamlarının yerleştirilecek olması ise kısa vadeli bir çözümdür. Çünkü bu örgüt üyelerinin tamamı, İsrail ve ABD istihbaratının adamıdır.
Suriye'nin en güçlü silahlı örgütü, ABD'nin binlerce silahla donattığı SDG'dir.
Dikkat edilirse İsrail her an yaşanabilecek gelişmelere karşı pozisyon almak için, zaten Suriye'nin içindedir.
Uzun lafın kısası şu.
İsrail Hizbullah'ın liderini nasıl ortadan kaldırmışsa, İran ve Hamas'ın önde gelen isimlerini gözünü kırpmadan harcamışsa, sıranın Şara'ya geldiğini anlamamak için sanırım şaşı olmak gerekir.
Türkiye olan biten tüm bu yaşanmışlıkların temel sorumlusudur ve vebali çok büyüktür.
Sarı öküzün verildiği gün, Esad'a karşı isyan bayrağının açıldığı gündü.
Şimdi hep Suriye, hem de Türkiye Esad'ı mumla arayacaktır.
"Kardeşim Esad" la anlaşamayanların bu kadar karmaşık bir Suriye tablosunda kiminle ve nasıl anlaşacağı, akıl işi değildir.
Şara, bir suikast sonucu veya kaza süsü verilecek bir operasyonla ortadan kaldırıldığı gün, Suriye'de geçici olarak hakim olacak isim, Mazlum Kobani olacaktır. Sonrası ise referandum ve herkese geçmiş olsun.
Tüm bu süreçlerin tamamlanabilmesi için, Atatürk'çü parti liderlerine karşı sudan bahanelerle operasyon çekilmektedir.
Umut daima vardır ve diridir.
Umut, Türk milletinin ferasetidir.
Çözüm, "Atatürk'te buluşuyoruz" başlığında bir araya gelecek olan milli siyasettir.
Mutlak ve kalıcı çözüm ise Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyetin fabrika ayarlarına dönüşle mümkün olacaktır.
Asla unutulmamalıdır ki, bu süreci atlatabilmek ve arzu edilen huzura kavuşabilmek, hiçbir partinin tek başına başarabileceği iş değildir!
Meclis içinde olduğundan çok daha fazla Meclis dışında milli siyaset çizgisinin takip eden partiler söz konusudur.
CHP bir an önce toplumun hassas kesimlerinde oluşturduğu kafa karışıklığını gidermeli ve 'bubi tuzağı' olan bu sürece asla destek vermemelidir.
Görüşmek üzere…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Muhalefet tek çatı altında birleşmeli / 19.06.2025
- Türk ordusu hazır olmalı! / 17.06.2025
- MİT’in içinde MOSSAD ajanı var mı? / 16.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 11.06.2025
- Anayasa kalsın, lütfen siz gidiniz! / 06.06.2025
- Uzun dönem iktidar olmanın sırrı! / 05.06.2025
- Şara’ya suikast düzenlenecek, Kobani işbaşına getirilecek / 04.06.2025
- CHP-AKP-MHP-DEM aynı safta birleşti! / 03.06.2025
- En büyük darbe 24 Ocak kararlarıdır! / 02.06.2025
- 50 bin yıl yetecek enerji kaynağı: TORYUM / 29.05.2025
- Türk ordusu hazır olmalı! / 17.06.2025
- MİT’in içinde MOSSAD ajanı var mı? / 16.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 11.06.2025
- Anayasa kalsın, lütfen siz gidiniz! / 06.06.2025
- Uzun dönem iktidar olmanın sırrı! / 05.06.2025
- Şara’ya suikast düzenlenecek, Kobani işbaşına getirilecek / 04.06.2025
- CHP-AKP-MHP-DEM aynı safta birleşti! / 03.06.2025
- En büyük darbe 24 Ocak kararlarıdır! / 02.06.2025
- 50 bin yıl yetecek enerji kaynağı: TORYUM / 29.05.2025