Bütün iktidarlar ve yandaşları için sormayan, sorgulamayan 'suskun' vatandaşlar en makbul vatandaşlardır.
İktidarlar, kendilerine sorulan her soruyu önlerine çıkarılmış bir sorun olarak algılarlar ve soran, sorgulayan insanlardan pek hoşlanmazlar.
On altı yıldır ülkemizi tek başına yöneten iktidarın ve destekçilerinin en ufak bir soruda, en basit bir sorgulamada nasıl da kaşlarını çattıklarını, nasıl da surat astıklarını bizzat yaşayarak görüyoruz.
Toplumda 'vakıf adam' tanımına uygun insanlar vardır, yoksulun yardımına koşarlar, yetimin yarasını sararlar, dertlilere derman olmaya, yaralılara merhem bulmaya çalışırlar ve yedi yirmi dört esasına göre gönüllü olarak koşturup dururlar ve tanıyan herkes bunları 'örnek insan' diye alkışlarlar.
Bu örnek insanlardan birisi olsa ki, sosyal adaleti, gelir dağılımındaki dengesizliği, toplumda yaygınlaşmış haksızlıkları sorgulamaya kalksa; 'bu niye böyle, şu neden şöyle?' türünden sorular sormaya başlasa derhal iktidar cenahında kaşlar çatılmaya, suratlar asılmaya başlar.
İktidarın yanlış adımlarından, yanlış imzalarından, son derece hatalı düzenlemelerinden ötürü toplumda oluşan sosyal yaraları sarmak, açılan çukurları kapatmak için koşan, koşturan adamlar böyle devam ettikçe iktidar ve yandaşlarına göre alkışlanacak, örnek vatandaşlardır ama, bunlardan birisi ağzını açıp ta 'şurada şu yanlışı yaptınız, onun için şu yaralar depreşti' demeye kalkınca hemen adı 'fitne üreten, fesat çıkaran' adama çıkarılıyor.
Ortaya atılan sorulara cevap bulmak, işaret edilen sorunlara çözüm üretmek yerine soran ve sorgulayan vatandaşların susturulması için ne gerekiyorsa yapılıyor, nerdeyse bütün enerji buna harcanıyor.
Aslında bu insanların kafalarından ürettikleri soru da yok sorun da yok, onların yaptıkları sadece toplumda fokur fokur kaynamakta olan ama bir türlü 'söylenmekten' öteye geçemeyen şikayetleri dillendirmekten ibarettir.
İktidar için yaptığımız bu tespitler elbette, aşağıya doğru baktığımızda birçok cemaat, cemiyet ve sivil toplum kuruluşları için de el hak geçerlidir.
Susanlar 'suskunlar' kervanına katılanlar makbuldür ama konuşan, soran sorgulayan tipler hep rahatsız edici tiplerdir.
Yaşadığımız devrin bu fitne-fesat vaziyetlerine bizzat şahit olunca, örnek Sahabi Hz. Ebu Zer el-Gıfari'nin Rebeze çölüne sürgün edilmesini, orada tek başına adeta ölüme terk edilmesini ve o delikanlı, o dik duruşlu örnek Müslümana bu çile ve ıstırapları reva görenlerin zihni arka planlarını daha rahat çözebiliyoruz.
Sormazsan, sorgulamazsan senden iyisi yok ama haksızlıklar karşısında başını değil sadece kaşını dahi kaldırsan sana yapıştırılacak yaftaların hadi-hesabı yoktur artık.
Elinden geliyorsa sofrasında ekmeği, zeytini olmayana bul-buluştur yetiştir ama bu insanları bu hale kim düşürdü? Sorusunu asla sorma!
Hele hele; "fert başına düşen milli gelirin on beş bin dolar olarak ilan edildiği bu ülkede, bu yoksulların dolarları kimlerin kasasına dolduruluyor ulan?" demeye kalkma, iktidar destekçilerinin şiddetini ve nefretini paratoner gibi celb edersin!
Baksana, Son Elçinin en gözde sahabisi ve Hz. Ali'nin sadık dostu Ebu Zer bile, biraz sorguladığı için iktidar sahiplerinin şiddetle çarpmalarından kurtulamamış.
İktidarlar, kendilerine sorulan her soruyu önlerine çıkarılmış bir sorun olarak algılarlar ve soran, sorgulayan insanlardan pek hoşlanmazlar.
On altı yıldır ülkemizi tek başına yöneten iktidarın ve destekçilerinin en ufak bir soruda, en basit bir sorgulamada nasıl da kaşlarını çattıklarını, nasıl da surat astıklarını bizzat yaşayarak görüyoruz.
Toplumda 'vakıf adam' tanımına uygun insanlar vardır, yoksulun yardımına koşarlar, yetimin yarasını sararlar, dertlilere derman olmaya, yaralılara merhem bulmaya çalışırlar ve yedi yirmi dört esasına göre gönüllü olarak koşturup dururlar ve tanıyan herkes bunları 'örnek insan' diye alkışlarlar.
Bu örnek insanlardan birisi olsa ki, sosyal adaleti, gelir dağılımındaki dengesizliği, toplumda yaygınlaşmış haksızlıkları sorgulamaya kalksa; 'bu niye böyle, şu neden şöyle?' türünden sorular sormaya başlasa derhal iktidar cenahında kaşlar çatılmaya, suratlar asılmaya başlar.
İktidarın yanlış adımlarından, yanlış imzalarından, son derece hatalı düzenlemelerinden ötürü toplumda oluşan sosyal yaraları sarmak, açılan çukurları kapatmak için koşan, koşturan adamlar böyle devam ettikçe iktidar ve yandaşlarına göre alkışlanacak, örnek vatandaşlardır ama, bunlardan birisi ağzını açıp ta 'şurada şu yanlışı yaptınız, onun için şu yaralar depreşti' demeye kalkınca hemen adı 'fitne üreten, fesat çıkaran' adama çıkarılıyor.
Ortaya atılan sorulara cevap bulmak, işaret edilen sorunlara çözüm üretmek yerine soran ve sorgulayan vatandaşların susturulması için ne gerekiyorsa yapılıyor, nerdeyse bütün enerji buna harcanıyor.
Aslında bu insanların kafalarından ürettikleri soru da yok sorun da yok, onların yaptıkları sadece toplumda fokur fokur kaynamakta olan ama bir türlü 'söylenmekten' öteye geçemeyen şikayetleri dillendirmekten ibarettir.
İktidar için yaptığımız bu tespitler elbette, aşağıya doğru baktığımızda birçok cemaat, cemiyet ve sivil toplum kuruluşları için de el hak geçerlidir.
Susanlar 'suskunlar' kervanına katılanlar makbuldür ama konuşan, soran sorgulayan tipler hep rahatsız edici tiplerdir.
Yaşadığımız devrin bu fitne-fesat vaziyetlerine bizzat şahit olunca, örnek Sahabi Hz. Ebu Zer el-Gıfari'nin Rebeze çölüne sürgün edilmesini, orada tek başına adeta ölüme terk edilmesini ve o delikanlı, o dik duruşlu örnek Müslümana bu çile ve ıstırapları reva görenlerin zihni arka planlarını daha rahat çözebiliyoruz.
Sormazsan, sorgulamazsan senden iyisi yok ama haksızlıklar karşısında başını değil sadece kaşını dahi kaldırsan sana yapıştırılacak yaftaların hadi-hesabı yoktur artık.
Elinden geliyorsa sofrasında ekmeği, zeytini olmayana bul-buluştur yetiştir ama bu insanları bu hale kim düşürdü? Sorusunu asla sorma!
Hele hele; "fert başına düşen milli gelirin on beş bin dolar olarak ilan edildiği bu ülkede, bu yoksulların dolarları kimlerin kasasına dolduruluyor ulan?" demeye kalkma, iktidar destekçilerinin şiddetini ve nefretini paratoner gibi celb edersin!
Baksana, Son Elçinin en gözde sahabisi ve Hz. Ali'nin sadık dostu Ebu Zer bile, biraz sorguladığı için iktidar sahiplerinin şiddetle çarpmalarından kurtulamamış.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024