Belediye başkanlığı döneminde her konuda görüş belirten, hükümetlere, muhalefet liderlerine lafını esirgemeyen, bakanlarla sert diyaloglara giren hatta rest çeken Sayın Erdoğan, başbakan ve cumhurbaşkanı olduktan sonra hiçbir eleştiriye tahammül edemeyen, her daim karşı tarafı suçlayan, hedef gösteren bir duruş gösteriyor.
Son hedefi sosyal medya. Sosyal medyayı kontrol altına almak zor. Çin, Kuzey Kore gibi ülkelerin sosyal medya yaptırımlarını hayata geçirmek ise bu topraklarda mümkün değildir.
Sayın Erdoğan en son geçen hafta bir canlı yayında; "Sosyal medyaya, ben hiç olumlu bakmıyorum. Meclis'in açılmasıyla birlikte sosyal medyaya yönelik bir çalışmanın yapılması gereğine inanıyorum. Bunlar salim akılların veya aklı selimlerin hedefini saptırtıyor' dedi.
Tabiki hiçbir kişi, kurum başıboş olmamalı, kafasına göre hareket etmemelidir. Konu insansa tabii ki hukuk, kanun, kural olmalıdır.
Sorun ise her alanda olduğu gibi kanun, adalet kime göre olmalıdır, sorusunun cevabıdır.
Örneğin sadece makam olarak, ilk Cumhurbaşkanına karşı yapılan saldırılara kayıtsız kalanların, son cumhurbaşkanına imaya bile tahammülleri yoksa ortada bir adalet, bir kanun uygulama sorunu da var demektir.
Asıl tehlike yandaş medyadır
İktidar için asıl tehlike ise sosyal medya değil yandaş medyadır. Bir zamanlar FETÖ güzellemeleriyle şöhret bulmuş Hilal Kaplan'ın şimdi iktidar partisinin fedailiğine soyunması vatandaş arasında sorgulanıyor.
Hele hele millet ekonomik sorunlarla boğuşurken, Yazlık Saray'ın fedailiğine soyunup ardından TRT yönetim kuruluna atanması da dikkatlerden kaçmadı.
Aynı şekilde Gülen'in kaç numara don giydiğini bilen Hüseyin Gülerce'nin şimdi FETÖ tehdidinden ve iktidarın zaferinden bahsetmesi de not edildi.
Sayın Erdoğan, 'aşı yaptırmayan öğretmenlerimizden haftada 2 kez PCR testi isteyeceğiz' sözleriyle aklınıza ilk gelen ne oldu? Venezuela'ya giden kitler.
AKP'nin medyadaki sözcülüğüne soyunan isimlerden Abdulkadir Selvi'nin, 'Erkam Yıldırım test kitlerini yanında götürdüğü için kayıtlara girmemiş' açıklaması ile Yıldırım ailesini zan altında bırakıyordu.
Aynı Selvi, 'Hocam (Gülen), Türkiye'ye dön artık' başlıklı yazısını, 'FETÖ'yü, ABD kontrolünden çıkarmak ve ülkemizde yargılanmasını sağlamak için' yazdığını iddia etti. Milleti şey yerine koydu.
Bir Melih Bulu gündemi yaşadık. Yeni Akit'in yazarlarından Ali Karahasanoğlu yazdığı yazılarla resmen cumhurbaşkanına, 'etkisiz, kindar,' öç alan' vasıflarını yüklediği gibi iktidarın ülkeyi yönetmediğini de ifade etti.
Bulu ile ilgili yazısında şöyle diyordu; "Kim ne derse desin, bu ülkede bir avuç zorbanın düdüğü ötüyor".
Ertesi günkü yazısında ise Erdoğan not etti, başlığıyla…
Tıpkı, kendisine ahlaksızca saldırılar yapılan gazetelerin patronlarını, bir yere not ettiği gibi
Kendisine sopa sallayan darbeci generalleri bir yere not ettiği gibi
Kendisine tehditler savuran bürokratları, bir yere not ettiği gibi
Nasıl ki onların hepsinin hakkından geldi
Bulu'yu protesto eden öğretim üyelerinin sonları, 28 Şubat darbecileri ve Balyoz davasındaki sanıklar gibi olacak' diyerek Cumhurbaşkanının kindar, intikam sahibi olduğunu iddia etti.
Yeni Şafak yazarı ve cumhurbaşkanının danışmanı Yasin Aktay'ın, 'Aç olan insan 'açım' diye bağırmaz', 'önemli bazı yerlerden Suriyelileri bir çekin, ülke ekonomisi çöker' sözleri halkın hafızasında.
Dün, 'Türk diye bir ırk yok' diyen bu kişinin bugün, mülteci istilasını, 'eski gelenlerin son gelenleri kabullenmemesi sorunu' olarak tarif etmesi hakaretten öte bir duruştur.
Hele İbrahim Karagül ve Cem Küçük 'ün sözüm ona AKP'yi savunmak için yaptığı yorumlar en karşıt, ateşli trollerin paylaşımlarında daha tepkili karşılık buluyor.
Örnek mi?
İbrahim Karagül, orman yangınları CHP-PKK işbirliği olarak yorumladı. Cem Küçük ise göç naklini devletin büyüklüğü, büyük olmanın şartı olarak açıkladı.
Hele marketlerde 80 liraya yağ alıp, eve geldiğinde yandaş medyadan yağ fiyatlarının 358-40 TL olduğu haberlerini izleyen vatandaş, kime saydıracağını şaşırdı.
Bir diğer vatandaş ise kanalın birinde ülkemiz ekonomisinin şahlanış belgeselini izledikten sonra açlıktan ölen çocukları, işsizlikten, yoksulluktan intihar eden anne-babaları, gençleri izleyip hemen ardından da şu şu ülkelere şu kadar milyar dolar yardımlarda bulunarak, dünya devleti olduğumuzu gösterdik, cümlelerini duyunca dillerde ne ar kaldı ne de ölçü.
RTÜK'ün emir eri, TRT'nin ise artık devletin kanalı olmadığını, parti kanalı olduğunu herkes biliyor.
Tepkilerin etkisini 2. İstanbul seçimlerinde gördünüz. Onun için sosyal medya değil yandaş medya tehlikelidir. Ona göre!
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024