Sözlerimizle eylemlerimiz arasında uçurumlar var.
Türkiye'ce, iddiacısı ve taraftarı göründüğümüz ölçü ve kavramlardan çok uzağız.
Onların gerektirdiği duruş ve eylemleri hayata geçirmediğimiz için aslen onlara hiç sahip olmamış oluyoruz.
Onların sadece fuzuli edebiyatını yapan, onları sadece konuşan durumunda oluyoruz.
Bal diyerek, balın kavanozunu yalıyor; cam tadında bal arıyoruz.
Düşünün ki hem bizden ve bizim olan kavram, ölçü ve değerleri savunduğumuzu iddia ediyoruz; hem de bunları yıkmayı "kendine amentü edinmiş" kapitalizmin öncüsü ülkelerin bizi yemesinin planlarına gık çıkarmıyoruz.
Aslen, bizi parça parça yemek dilediklerini unutarak ve onların bu eylemlerine bir hareketle karşılık vermeyerek kendi evladımızın vatanını da onlara bırakmış gibi oluyoruz.
Ne dersek diyelim. Bir şey demekle hiçbir şey olmuyor. Lafla peynir gemisinin yürümediğini anlamak için ille de geminin helak olması mı gerek? Maalesef, körleri görür saydıracak bir derin körlük içerisindeyiz.
Hele hele "herkese posta koyuyor" gösterilen siyasetimizin olduğu bu günlerde bile ne hüsrandır ki hâlâ gerçek hareket zemininde bir tavır koyabilmiş değiliz.
Hâlâ, İncirlik'i kapamış değiliz.
Hâlâ, İncirlik gibi onlarca Amerikan üssünü bünyemizden atmış değiliz.
Hâlâ; kapitalizm kapılarında durarak, katilden reçete aramaktan dönmüş değiliz. Bu yüzden, hâlâ ekonomi kelepçesini ve ekonominin doğurduğu tüm kelepçeleri de söküp atmış değiliz.
Hâlâ, paramızı Amerikan doları karşılığında basıyoruz. Yani, hâlâ hem "tüm emek ve üretimimizi bir kağıt parçasına veriveriyor ve emeğimizin karşılığı piyasada olsun diye faizli borcun karanlık batağına batıyoruz." Bu yüzden küçülsek fakirleşiyor, büyüsek borcumuz artıyor, züğürtleşiyoruz.
Hâlâ, toplamda üç katrilyon (üç milyon tane milyon) dolar değerinde olan yeraltı zenginliğimizi alelacele kapışarak götürmek dileyenlere zenginliklerimizi bırakıveriyoruz.
Bu yüzden, dediklerimizin gerektirdiği hareketler bizden çook uzak!
Dediklerimizin gerektirdiği hareketin mecburi adresi Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Böyle değil desek de bu böyledir, böyledir desek de...
Neden?
Çünkü O'nda çözümler buluyoruz.
O, "ya istiklal, ya ölüm!" sözünü, ayağına iktidar, güç ve para ile gelen Amerikan elçisini elinin tersiyle iterek yaşıyor da ondan...
O, "borç alan emir alır" kuralından doğmaca borçlara batırıp emirler yağdırarak dünyayı parayla yöneten kuvveti, Milli Ekonomi Modeli'yle yok ediyor da ondan...
Atatürk'süzlüğün itibar olduğu yerde, gerçek adına Atatürk'ü benzersiz şekilde anlatıyor, yaşıyor ve yaşatıyor da ondan...
Tüm güç korkunuzu, güç sevdanızı gönülden atıp hürce bakarsanız devletçe ve milletçe gerçek rahatsızlıklarımıza gerçekçi çözümlerinin O'nca sunulduğunu görürsünüz de ondan...
İyi bilin ki, "babam şucudur", "para şundadır" diyerek vatanımızın yitişine ortak oluyoruz.
Fiilen yitişine ortaklık ettiğimiz değerlerin sade adını anıyor olma hastalığımızdan dönmenin yolu Prof. Dr. Haydar Baş'tan geçiyor.
Gereken adımların adresi, Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Türkiye'ce, iddiacısı ve taraftarı göründüğümüz ölçü ve kavramlardan çok uzağız.
Onların gerektirdiği duruş ve eylemleri hayata geçirmediğimiz için aslen onlara hiç sahip olmamış oluyoruz.
Onların sadece fuzuli edebiyatını yapan, onları sadece konuşan durumunda oluyoruz.
Bal diyerek, balın kavanozunu yalıyor; cam tadında bal arıyoruz.
Düşünün ki hem bizden ve bizim olan kavram, ölçü ve değerleri savunduğumuzu iddia ediyoruz; hem de bunları yıkmayı "kendine amentü edinmiş" kapitalizmin öncüsü ülkelerin bizi yemesinin planlarına gık çıkarmıyoruz.
Aslen, bizi parça parça yemek dilediklerini unutarak ve onların bu eylemlerine bir hareketle karşılık vermeyerek kendi evladımızın vatanını da onlara bırakmış gibi oluyoruz.
Ne dersek diyelim. Bir şey demekle hiçbir şey olmuyor. Lafla peynir gemisinin yürümediğini anlamak için ille de geminin helak olması mı gerek? Maalesef, körleri görür saydıracak bir derin körlük içerisindeyiz.
Hele hele "herkese posta koyuyor" gösterilen siyasetimizin olduğu bu günlerde bile ne hüsrandır ki hâlâ gerçek hareket zemininde bir tavır koyabilmiş değiliz.
Hâlâ, İncirlik'i kapamış değiliz.
Hâlâ, İncirlik gibi onlarca Amerikan üssünü bünyemizden atmış değiliz.
Hâlâ; kapitalizm kapılarında durarak, katilden reçete aramaktan dönmüş değiliz. Bu yüzden, hâlâ ekonomi kelepçesini ve ekonominin doğurduğu tüm kelepçeleri de söküp atmış değiliz.
Hâlâ, paramızı Amerikan doları karşılığında basıyoruz. Yani, hâlâ hem "tüm emek ve üretimimizi bir kağıt parçasına veriveriyor ve emeğimizin karşılığı piyasada olsun diye faizli borcun karanlık batağına batıyoruz." Bu yüzden küçülsek fakirleşiyor, büyüsek borcumuz artıyor, züğürtleşiyoruz.
Hâlâ, toplamda üç katrilyon (üç milyon tane milyon) dolar değerinde olan yeraltı zenginliğimizi alelacele kapışarak götürmek dileyenlere zenginliklerimizi bırakıveriyoruz.
Bu yüzden, dediklerimizin gerektirdiği hareketler bizden çook uzak!
Dediklerimizin gerektirdiği hareketin mecburi adresi Prof. Dr. Haydar Baş'tır. Böyle değil desek de bu böyledir, böyledir desek de...
Neden?
Çünkü O'nda çözümler buluyoruz.
O, "ya istiklal, ya ölüm!" sözünü, ayağına iktidar, güç ve para ile gelen Amerikan elçisini elinin tersiyle iterek yaşıyor da ondan...
O, "borç alan emir alır" kuralından doğmaca borçlara batırıp emirler yağdırarak dünyayı parayla yöneten kuvveti, Milli Ekonomi Modeli'yle yok ediyor da ondan...
Atatürk'süzlüğün itibar olduğu yerde, gerçek adına Atatürk'ü benzersiz şekilde anlatıyor, yaşıyor ve yaşatıyor da ondan...
Tüm güç korkunuzu, güç sevdanızı gönülden atıp hürce bakarsanız devletçe ve milletçe gerçek rahatsızlıklarımıza gerçekçi çözümlerinin O'nca sunulduğunu görürsünüz de ondan...
İyi bilin ki, "babam şucudur", "para şundadır" diyerek vatanımızın yitişine ortak oluyoruz.
Fiilen yitişine ortaklık ettiğimiz değerlerin sade adını anıyor olma hastalığımızdan dönmenin yolu Prof. Dr. Haydar Baş'tan geçiyor.
Gereken adımların adresi, Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018