1992'de Sırplar yıllardır bir arada yaşadıkları Müslüman Boşnaklara saldırmaya başladı. Bosnalılar hazırlıksız yakalanmıştı. Sırplar doğuya doğru ilerleyip Srebrenitsa şehrini ele geçirdiler. Tarihin en korkunç saldırılarına maruz kalan Bosnalılar toparlanıp direniş geliştirdiler. Birkaç ay sonra Srebrenitsa'yı geri aldılar.
Avrupa'nın göbeğinde bir katliam yaşanıyordu ve dünya bunu sessizce izliyordu. Vahşet dört yaşında bir çocuğun "çocukları küçük kurşunlarla öldürürler değil mi anne?" sözleri ile hafızalara kazınacaktı.
Sırplardan kaçan Bosnalılarla şehrin nüfusu iyice artmış bu kez de kıtlık baş göstermişti.
Birleşmiş Milletler Srebrenitsa'yı güvenli bölge ilan etti ve 400 Hollandalı askeri şehri koruması için gönderdi. Bu korumanın karşılığında halkın elindeki silahları toplattı.
Miladiç komutasındaki Sırp askerler şehir için büyük tehdit oluşturmaya başlamıştı ve Hollandalıların koruma konusundaki yetersizliği, BM güvenlik konseyinin de bir şey yapmayacağı gün gibi ortadaydı. Bosnalılar silahlarını geri istediler. Hollandalı komutan Thom Karremans bu isteği reddetti.
Yine aynı komutan Sırplarla anlaşarak şehri koruyan askerlere çekilme emri verdi.
11 Temmuz 1995'te Miladiç komutasındaki Sırplar geldi, evlere el bombası atıp, köpekleri içeri saldılar, köpekler çıkınca evleri ateşe verip, karargâhın kapısına dayandılar. Karargâhtaki askerler ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Hollandalı komutan askerlere "kapıyı açın" emrini verdi. Karargâhın kapısı açıldı. Silahsız BM'ye sığınmış binlerce Bosnalıya çoluk çocuk demeden dünyanın gözü önünde soykırım yapıldı.
BM genel merkezi Manhattan'daydı. New York'un göbeğinde! Ama "Demir Adam" uçup gelmedi, "Kaptan Amerika" da yetişmedi masumların imdadına. Dünyaya özgürlük getirmeye meraklı ABD askerleri de gelmedi bu insanların özgürlüğünü sağlamaya.
Sırp canavarları, Srebrenitsa'ya girerken Mladiç kameralara şunları diyordu: "Bugün 11 Temmuz 1995. Sırplar için kutsal bir günün yıl dönümünü kutlamadan önce Sırp Srebrenitsa'dayız. Bu kenti Sırp milletine armağan ediyoruz. Osmanlı'ya karşı gerçekleştirdiğimiz ayaklanmanın anısına, Türklerden öç alma vakti gelmiştir."
İşte bu söz Prof. Dr. Haydar Baş'ın Ermeni Soykırımı iftirası ile ilgili yaptığı tespitin ne kadar doğru olduğunu gösteriyordu. Soykırım dedikleri, coğrafyada oluşan Müslüman Türk kimliğiydi.
Sırp cani aslında etnik olarak kendisi ile aynı soydan gelen Bosnalı Müslümanları katlederken Türklerden öç alıyordu. Dünya da aynı sebeple bu soykırıma göz yumdu.
Ne mutlu Türküm diyene anlayışı ile sahip olduğumuz kimliğimiz bizim en değerli hazinemizdir.
ABD destekli "Diyalog" faaliyetleriyle gençlerimizin üzerinden giysi çıkarır gibi çıkartılmaya çalışılan aslında Türk kimliğidir.
Diyalog faaliyetinin önünü kesen, Türklüğün gerçek anlamını millete tekrar öğreten Prof. Dr. Haydar Baş ise bizim gerçek kahramanımızdır.
Marvel ABD'li yalancı kahramanları ile gözümüzü boyasa da biz gerçek kahramanlarımızı biliriz.
Vatanımızı Haçlı işgalinden kurtaran, coğrafyada emniyet sağlayan Mustafa Kemal Atatürk bu milletin gerçek kahramanıdır. Cephede, anlaşma masasında ve entrikalarla alt edemedikleri Gazi dünyanın gerçek yenilmezidir.
Ermeni, Rum, Keldani, Yezdani, Sırp, Kürt, Arnavut, Çerkez, Türkmen ne varsa ilmek ilmek işleyerek Ehl-i Beyt sevgisi ile coğrafya insanına Türk kimliği kazandıran Hacı Bektaş-ı Veli bu milletin gerçek kahramanıdır.
Biz onların çizgisinde kimliğimizi koruduğumuz sürece Genel Başkanımız Hüseyin Baş'ın 24 Nisan tweetinde belirttiği gibi "Ne deseler ne yapsalar boş. Bu Vatan Bizimdir, bizim kalacak."
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu / 21.07.2023
- Özlemle / 14.04.2023
- Asgari ücret müjde mi, hayal kırıklığı mı? / 26.12.2022
- Kader / 18.10.2022
- Şaka değil, kapıdaki açlık / 25.07.2022
- Allah’ım afetsiz ver / 11.07.2022
- Haydar Baş Üniversitesi -II- / 23.04.2022
- Haydar Baş üniversitesi / 14.04.2022
- Ata’nın huzurunda / 25.03.2022