Stratejik ortak olan devletlerin, özellikle uluslararası politikalarda ortak hareket etmeleri ve birbirlerinin milli çıkarlarını gözetlemeleri temel bir ilkedir. Bu ilke, stratejik ortak olduklarını bir an olsun dillerinden düşürmeyen Türkiye ve ABD arasında, maalesef tek taraflı olarak işlemiştir. Daha açık deyişle Türkiye, kendi milli çıkarlarını her zaman ABD'ye feda etmiştir.
ABD'ye sürekli taviz veren, bir dediğini iki etmeyen Türkiye, bıçağın kemiğe dayandığını görmesine rağmen, hâlâ stratejik ortaklıktan söz edebiliyor. Hâlbuki stratejik ortaklık, çoktan stratejik savaşa dönüşmüştür. Aslında Türkiye ve ABD arasındaki stratejik ortaklık, kâğıt üzerindeydi.
ABD'nin gerçek stratejik ortağı sadece İsrail'dir. Bu ortaklığın temeli, ortak olan inançlarına dayanmaktadır. ABD'nin Ortadoğu devletlerini işgal etme ve bölme sebepleri arasında pek çok şey sayılabilir, ama asıl sebep, o ortak inancın gereği olarak İsrail'in varlığını ve çıkarlarını korumaktır. Bundan dolayıdır ki ABD, ne pahasına olursa olsun, Ortadoğu'ya yönelik politikasını değil, yalnızca oyun ve yalanlarını değiştirmektedir.
Irak'ı kitlesel silâh yalanıyla işgal eden ABD, kalkmış kurtarıcı (!) olarak Musul operasyonuna öncülük etmektedir. Operasyonun amacı, Musul'u DAEŞ terör örgütünden kurtarmaktır diyen ABD'ye sormak gerekir: İyi, güzel de, Ortadoğu ülkelerinde cirit atan diğer terör örgütleri gibi, DAEŞ'i kuran ve silâhlandıran sizler değil misiniz?
DAEŞ terör örgütü, hiçbir direnişle karşılaşmadan Musul'u işgal etti. Irak ordusu silahlarını bırakıp kaçtı. İşgalin üzerinden iki yıl geçti. Şimdi ne oldu, ne değişti ki ABD, Musul'u kurtarma (!) seferberliğine çıktı.
Musul'u, DAEŞ'ten kurtarmak, öyle veya böyle gerçekleştirilebilir. Önemli olan Musul'un, kurtarıldıktan sonraki geleceğidir. Musul'un geleceği, aynı zamanda Irak'ın geleceği ve BOP senaryosunun son bölümüdür. Musul operasyonuna yerel hedeflerine ulaşmak için katılan yerel güçler, -bilerek veya bilmeyerek- küresel güçlerin değirmenine su taşımaktadırlar.
Ortadoğu'da oynanan oyun çok büyük ve kapsamlıdır. Bakınız, Suriye'de 63 devlet ve birçok terör örgütü çatışma halindedir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında bu kadar devlet çatışmamıştı. Bir başka deyişle, İslâm topraklarında büyük ve her geçen gün, daha da büyüyen bir çatışma yaşanmaktadır. Bu gerçeği, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Bir büyük bölgesel ya da küresel savaşın başlangıcının eşiğine gelinmiştir" diyerek teyit etmiştir.
Özetle ifade edersek, ABD, Musul operasyonu ile İslâm dünyasının önüne yeni bir tuzak kurmuştur. Bunu görmemek için insanın kör olması gerekir. Ortadoğu'daki terör örgütleri, bir tek ABD özel kuvvetlerinin envanterinde bulunan silâhlara sahipler. O silâhların hepsinin hedefinde de Türkiye bulunmaktadır. ABD'ye ilkönce bunun hesabı sorulmalıdır.
Türkiye'yi idare edenler, ABD'nin oyununu bozmak için Musul operasyonuna katılmamız gerektiğini söylüyorlar. Esasen o operasyonuna hangi devlet, hangi şartlarda katılırsa katılsın, ABD'nin oyununun bir figüranı olmaktan öteye gidemez. ABD'nin oyununu bozmak, ancak ve ancak onu ve diğer yabancı güçleri Ortadoğu'dan kovmak ve Müslümanların birliğini sağlamakla mümkündür. Gerisi lâf ü güzaftır.
ABD'ye sürekli taviz veren, bir dediğini iki etmeyen Türkiye, bıçağın kemiğe dayandığını görmesine rağmen, hâlâ stratejik ortaklıktan söz edebiliyor. Hâlbuki stratejik ortaklık, çoktan stratejik savaşa dönüşmüştür. Aslında Türkiye ve ABD arasındaki stratejik ortaklık, kâğıt üzerindeydi.
ABD'nin gerçek stratejik ortağı sadece İsrail'dir. Bu ortaklığın temeli, ortak olan inançlarına dayanmaktadır. ABD'nin Ortadoğu devletlerini işgal etme ve bölme sebepleri arasında pek çok şey sayılabilir, ama asıl sebep, o ortak inancın gereği olarak İsrail'in varlığını ve çıkarlarını korumaktır. Bundan dolayıdır ki ABD, ne pahasına olursa olsun, Ortadoğu'ya yönelik politikasını değil, yalnızca oyun ve yalanlarını değiştirmektedir.
Irak'ı kitlesel silâh yalanıyla işgal eden ABD, kalkmış kurtarıcı (!) olarak Musul operasyonuna öncülük etmektedir. Operasyonun amacı, Musul'u DAEŞ terör örgütünden kurtarmaktır diyen ABD'ye sormak gerekir: İyi, güzel de, Ortadoğu ülkelerinde cirit atan diğer terör örgütleri gibi, DAEŞ'i kuran ve silâhlandıran sizler değil misiniz?
DAEŞ terör örgütü, hiçbir direnişle karşılaşmadan Musul'u işgal etti. Irak ordusu silahlarını bırakıp kaçtı. İşgalin üzerinden iki yıl geçti. Şimdi ne oldu, ne değişti ki ABD, Musul'u kurtarma (!) seferberliğine çıktı.
Musul'u, DAEŞ'ten kurtarmak, öyle veya böyle gerçekleştirilebilir. Önemli olan Musul'un, kurtarıldıktan sonraki geleceğidir. Musul'un geleceği, aynı zamanda Irak'ın geleceği ve BOP senaryosunun son bölümüdür. Musul operasyonuna yerel hedeflerine ulaşmak için katılan yerel güçler, -bilerek veya bilmeyerek- küresel güçlerin değirmenine su taşımaktadırlar.
Ortadoğu'da oynanan oyun çok büyük ve kapsamlıdır. Bakınız, Suriye'de 63 devlet ve birçok terör örgütü çatışma halindedir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında bu kadar devlet çatışmamıştı. Bir başka deyişle, İslâm topraklarında büyük ve her geçen gün, daha da büyüyen bir çatışma yaşanmaktadır. Bu gerçeği, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Bir büyük bölgesel ya da küresel savaşın başlangıcının eşiğine gelinmiştir" diyerek teyit etmiştir.
Özetle ifade edersek, ABD, Musul operasyonu ile İslâm dünyasının önüne yeni bir tuzak kurmuştur. Bunu görmemek için insanın kör olması gerekir. Ortadoğu'daki terör örgütleri, bir tek ABD özel kuvvetlerinin envanterinde bulunan silâhlara sahipler. O silâhların hepsinin hedefinde de Türkiye bulunmaktadır. ABD'ye ilkönce bunun hesabı sorulmalıdır.
Türkiye'yi idare edenler, ABD'nin oyununu bozmak için Musul operasyonuna katılmamız gerektiğini söylüyorlar. Esasen o operasyonuna hangi devlet, hangi şartlarda katılırsa katılsın, ABD'nin oyununun bir figüranı olmaktan öteye gidemez. ABD'nin oyununu bozmak, ancak ve ancak onu ve diğer yabancı güçleri Ortadoğu'dan kovmak ve Müslümanların birliğini sağlamakla mümkündür. Gerisi lâf ü güzaftır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018