Türkiye'de sapla samanı katmak bir hayli yaygınlaştı. Millet malını yiyenler, hazineyi çalanlar, yolsuzluk yapanlarla; dürüst iş adamları, şirketler ve kurumlar sıkça karıştırılır oldu.
Bir dövizci dostumuzla konuşuyoruz. Kendimiz kadar güvendiğimiz bu insan dert yakınıyordu. Efendim diyor, denetçiler ön yargı ile geliyorlar. 15-20 milyar ceza kesip gidiyorlar. Onları bu tavrı götürecek hiçbir haklı sebepleri de yok. Bir başka şirket yöneticisi arkadaşımız da aynı şekilde yapılan işlerden şikayetçi. Efendim diyor! Bahane aranıyor, hiç de alakası olmayan bir yorumla zaten zor durumda olan iş yerimiz çökertilmek isteniyor.
Bizde bir atasözü vardır. Derler ki; "Kurdun adı çıktı, çakal ortalığı yıktı." Evet bunca hortum ve vurgundan sonra hazine 50 katrilyon zarara uğratıldı. Derinliği olmayan bazı soruşturmalarla işler hep tatlıya bağlanır hale geliyor. Fakat küçük şirket sahipleri, orta halli esnaf üzerine sanki intikam alırcasına bir yürüme sözkonusu.
İşçisinin ücretini ödemekte zorlanan bu insanları, 25-50 milyar cezaya çarptırırsanız yaptığınız iş adalet değil, bilakis zulum olur.
KDV, konusunda alınan son karara bakınız. Beyaz eşya ve otomotiv sanayiine indirim var. Beyaz eşye ve otomobil alan insan sayımız nüfusumuzun yüzde kaçını oluşturuyor? Doğrusu işin içinde çifte standart var. Yine korunan bu eşyaları alandan ziyade, üretici firmalardır.
Kısacası, halka, geniş kitlelere yönelik bir rahatlama söz konusu değildir. Korunmak istenen bir kaç büyük sermaye sahibinden başkası değil. Bugün bir kısım yiyeceğe de % 18 KDV uygulanıyor. Dargelirli insanlarımız gerçekten zor durumdadır.
Ülkede kepenk kapatan esnaf sayısı 300.000'i aşmış durumda. Zirvede hortumlayanlar belli. Fakat buna rağmen sıradan esnaf ve şirketler habire zorlanıyor.
Bir söylentiye göre talimatla iş yapılıyormuş. Özelikle ceza yazmada ilgili elemenlar son derece rahat. Efendim diyorlar, biz zanni delillere dayanak ceza yazarız. Bundan hiçbir vicdani sıkıntımız da olmaz. Gider mahkemede kendinizi savunursunuz. Verilen karar göre sonuç kesinleşir.
Bu anlayışı sorgulamak gerekir. Beyler sizin vazifeniz ayakbağı mı olmaktır? Milletin işi gücü yok mudur? Oturduğunuz yerde isnatta bulunacak ceza yazacakmış, vatandaş bunca karanlık tabloya rağmen mahkeme kapılarında sürünecek. Eğer aleyhe bir karar çıkarsa, yerine göre hacizler, hapisler, sosyal ve psikolojik sorunlar birbirini kovalayacak.
Hz. Ömer döneminde bir ara kıtlık vuruyor ve hırsızlıklar çoğalıyor. Fakat Hz. Ömer, el kesme cezasının uygulanmamasını istiyor. Sebebini soranlara verdiği cevap fevkalade anlamlı.
Diyor ki, ben halkın karnını doyuramadım. Hırsızlığın yapılmasına engel olacak refahı sağlamayamadım. Öyleyse el kesmekten haya ederim.
Şu mantığa insafla kulak vermek gerekir. Yeri geldiğinde sermayeye taraf olmak ancak küçük esnafı, küçük şirketi imha edecek darbeler vurmak. Bu tavır açık bir zulumdür.
Üst düzey sayın yöneticilere atıfla "istemiyor" diye mantık da geliştirilmiş durumda. Bu uygulamaların kaldırılması, çifte standarttan vazgeçilmesi dahil, gerçekçi bir denetimin ikamesi gerekir.
Aksi halde zulüm arttıkça, ülkenin huzur ve barış ortamı da zarar görecektir.
Bir dövizci dostumuzla konuşuyoruz. Kendimiz kadar güvendiğimiz bu insan dert yakınıyordu. Efendim diyor, denetçiler ön yargı ile geliyorlar. 15-20 milyar ceza kesip gidiyorlar. Onları bu tavrı götürecek hiçbir haklı sebepleri de yok. Bir başka şirket yöneticisi arkadaşımız da aynı şekilde yapılan işlerden şikayetçi. Efendim diyor! Bahane aranıyor, hiç de alakası olmayan bir yorumla zaten zor durumda olan iş yerimiz çökertilmek isteniyor.
Bizde bir atasözü vardır. Derler ki; "Kurdun adı çıktı, çakal ortalığı yıktı." Evet bunca hortum ve vurgundan sonra hazine 50 katrilyon zarara uğratıldı. Derinliği olmayan bazı soruşturmalarla işler hep tatlıya bağlanır hale geliyor. Fakat küçük şirket sahipleri, orta halli esnaf üzerine sanki intikam alırcasına bir yürüme sözkonusu.
İşçisinin ücretini ödemekte zorlanan bu insanları, 25-50 milyar cezaya çarptırırsanız yaptığınız iş adalet değil, bilakis zulum olur.
KDV, konusunda alınan son karara bakınız. Beyaz eşya ve otomotiv sanayiine indirim var. Beyaz eşye ve otomobil alan insan sayımız nüfusumuzun yüzde kaçını oluşturuyor? Doğrusu işin içinde çifte standart var. Yine korunan bu eşyaları alandan ziyade, üretici firmalardır.
Kısacası, halka, geniş kitlelere yönelik bir rahatlama söz konusu değildir. Korunmak istenen bir kaç büyük sermaye sahibinden başkası değil. Bugün bir kısım yiyeceğe de % 18 KDV uygulanıyor. Dargelirli insanlarımız gerçekten zor durumdadır.
Ülkede kepenk kapatan esnaf sayısı 300.000'i aşmış durumda. Zirvede hortumlayanlar belli. Fakat buna rağmen sıradan esnaf ve şirketler habire zorlanıyor.
Bir söylentiye göre talimatla iş yapılıyormuş. Özelikle ceza yazmada ilgili elemenlar son derece rahat. Efendim diyorlar, biz zanni delillere dayanak ceza yazarız. Bundan hiçbir vicdani sıkıntımız da olmaz. Gider mahkemede kendinizi savunursunuz. Verilen karar göre sonuç kesinleşir.
Bu anlayışı sorgulamak gerekir. Beyler sizin vazifeniz ayakbağı mı olmaktır? Milletin işi gücü yok mudur? Oturduğunuz yerde isnatta bulunacak ceza yazacakmış, vatandaş bunca karanlık tabloya rağmen mahkeme kapılarında sürünecek. Eğer aleyhe bir karar çıkarsa, yerine göre hacizler, hapisler, sosyal ve psikolojik sorunlar birbirini kovalayacak.
Hz. Ömer döneminde bir ara kıtlık vuruyor ve hırsızlıklar çoğalıyor. Fakat Hz. Ömer, el kesme cezasının uygulanmamasını istiyor. Sebebini soranlara verdiği cevap fevkalade anlamlı.
Diyor ki, ben halkın karnını doyuramadım. Hırsızlığın yapılmasına engel olacak refahı sağlamayamadım. Öyleyse el kesmekten haya ederim.
Şu mantığa insafla kulak vermek gerekir. Yeri geldiğinde sermayeye taraf olmak ancak küçük esnafı, küçük şirketi imha edecek darbeler vurmak. Bu tavır açık bir zulumdür.
Üst düzey sayın yöneticilere atıfla "istemiyor" diye mantık da geliştirilmiş durumda. Bu uygulamaların kaldırılması, çifte standarttan vazgeçilmesi dahil, gerçekçi bir denetimin ikamesi gerekir.
Aksi halde zulüm arttıkça, ülkenin huzur ve barış ortamı da zarar görecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002