27 Ağustos 2016 tarihli yazımın başlığı "Suriye'de tarihi fırsat" şekildeydi. Şöyle diyordum o gün; "Askerimiz, Suriye'ye girdi. Belirlenen hedeflerdeki terör unsurlarını yok edeceğinden, askeri operasyonun başarıyla tamamlanacağından hiç kuşkum da yok.
Kuşkum siyaset ayağında. Çünkü Suriye artık küresel güçlerin, gövde gösterisi yaptığı bir coğrafya ve geldiğimiz noktada atılacak bir yanlış adımın telafisi olmayan sonuçlar doğuracağı açıktır.
5 yıl önce Suriye'nin resmi hükümetine yani devletine karşı PYD, IŞİD, Nusra gibi terör örgütlerinin başlattığı kalkışma hareketinin ABD, İsrail ve İngiliz istihbaratlarınca organize edildiği, mühimmat sağlandığı herkesin bildiği bir SIR!"
Haçlı destekli kalkışma hareketinin hedefi, Kuzey'de bir Kürt yapılanması oluşturup, dört ayaklı Büyük Kürdistan hedefine yaklaşmak artı Suriye'nin, Akdeniz kıyı şeridini ele geçirip Lübnan Hizbullah'ını devre dışı bırakarak İsrail'in tam güvenliğini sağlamaktı. Ve nihayetinde Arz-ı Mev'ud'da, Büyük İsrail'i kurmaktı.
Bu kalkışma hareketiyle hem Suriye, hem de Türkiye can, mal, namus, vatan, ekonomi, din, iman gibi hassasiyeti tartışılmayacak konularda çok şeyler kaybettiler, kaybediliyor da. Ama dediğim gibi şuan tarihi bir fırsat yakalamış vaziyetteyiz.
Suriye, küresel bir sorun ve küresel güçlerin gövde gösteri yaptıkları bir coğrafya haline geldi, dedik. Bir tarafta Haçlı bloğu (ABD, İngiltere, Fransa, Hollanda, Danimarka, Belçika gibi)
Diğer tarafta ise Avrasya bloğu (Rusya, İran ve Çin) artı Suriye Devleti.
İşte bu noktada Fırat Kalkanı'nın başarısı, iktidarın seçeceği şıkka bağladır; Haçlı bloğu mu, Avrasya bloğu mu?
Hâlâ doğru şıkkı bilmeyenlere, Prof. Dr. Haydar Baş'tan kopya vereyim. Sayın Baş ne diyordu;
'Biz, Ortadoğu'da kabul etsek de etmesek de Müslüman olarak bilinen ve Müslüman kişilerin oluşturduğu devletlerin ne olursa olsun sevgisini, takdirini kazanan bir millet ve devletiz. Binaenaleyh bizim politikalarımız evvela bunların menfaatine olması, Türkiye'nin menfaatine olması, bunların aleyhinde ve Türkiye'nin aleyhinde olmaması lazım, esasına bina edilecektir.
Soruyorum şimdi, Suriye'nin bizim topraklarımızın üzerinde hesabı var mı? Yok. İran'ın hesabı var mı? Yok. Körfez ülkelerinin, İslam ülkelerinin bir tanesinin bizim coğrafya üzerinde bir hesabı var mı? Yok.'
Kimlerin bu coğrafyada hesabı var?
İsrail'in var mı? Var.
ABD'nin var mı? Var.
AB ülkelerinin var mı? Var.
Bugüne kadar biz kimlerle dost idik? Bizimle hesabı olanlarla. Bundan sonra kiminle dost olmalıyız?
Sen, Eset'i sevmeyebilirsin. Sen, İran'ı sevmeyebilirsin. Sen, Rusya'yı sevmeyebilirsin. Sen, Çin'i sevmeyebilirsin. Sevmek zorunda da değilsin. Ama senin menfaatin bu ülkeler eksenindeyse duracağın yer bellidir.
Bugüne kadar kadim dost, dedin, Katolik nikahı kıydın, her isteklerini yerine getirdin. Sonuç! Kulağımızın arkasını bile koruyamaz hale düşürüldük. Onun için iktidarın hemen dini ve milli bütünlüğümüzü sağlayıcı, ülke ve bölge güvenliği için gerekli adımlar atmasını istiyor ve bekliyoruz.
Umarım, "Suriye'de yeni bir sayfa açılmalı" diyen Başbakan Binali Yıldırım ile dün "Büyük Ortadoğu Projesi'nin asıl hedefi Türkiye'dir" diyen bugün ise "Türkiye'nin bugün başına gelen 'birçok şeyin' Suriye'deki durum ve 'Suriye politikasının bir sonucu' gerçeğini ifade eden Numan Kurtulmuş, sözlerinin mahiyetlerini yerine getirirler.
Ama son üç gün gösterdi ki, Türkiye yine ABD'ye kanmış ve yanlışa gidiyor. Ben, gitmeyin diyorum."
Evet, yaklaşık dört yıl önce bunları yazmışız. Kuşkum siyaset ayağında, şeklinde kurduğum cümlede maalesef haklı çıkmışım. Çünkü aradan geçen zaman diliminde ülkemizin net bir Suriye politikası olmadı.
Bir Rusya'ya yaslandık, ardından ABD'ye yaslandık. Olayların gelişim sürecine göre bu yaslanmalar o kadar çok sıklıkla tekrarlandı ki, hem sınırlarımız içinde, hem de sınır ötesinde kim, kiminle, nerede, ne yapıyor sorularına net cevaplar verilemedi.
Ve hep dikkat çektiğimiz o acı senaryoyu bir anda karşımızda bulduk; Türk askeri ile Suriye askerleri karşı karşıya geldi, onlarca şehitler verdik.
Artık birinci ağızlardan savaş söylemleri yükseliyor, ABD ve AB arkanızdayız mesajı veriyordu ki, Suriye'den barış mesajları geldi.
Suriye Enformasyon Bakanlığı Müsteşarı Dr. Bessam Abu Abdullah; "Başkan Esad eğer Suriye'nin milli çıkarları söz konusu ise görüşmeye hazır, bu konuda pozitif yaklaşıyor" mesajını ilettikten sonra yöneticilerimizin de her daim dillendirdikleri o teklifi yaptı;
1- Terörü bitirelim, Suriyelilerin geri dönüşünü sağlayalım.
2- İdlib'i çözelim, PKK/PYD'ye karşı birlikte mücadele edelim.
Ardından Beşşar Eset, Suriye ve Türk halkı arasında bir sorun olmadığını, kardeş olduğumuzu, tarihi, kültürel ve inanç bağlarımız olduğunu beyan eden açıklamasını yaptı.
Ve Sayın Erdoğan Rusya'ya gitti. Yapılan görüşmelerden ateşkes çıktı. Umuyor ve diliyorum ki, bu kardeş kanı durur. İki ülke aralarındaki sorunları bir tarafa bırakarak ortak paydaları oluşturup bu coğrafyadaki asıl düşmanlarını görür ve gerekli adımları atarlar.
Bu fırsat da kaçarsa sonucunu her iki devlet de ödeyemez.
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024