İstanbul'daki Hatay dernekleri geçtiğimiz Perşembe günü bir araya gelerek depremin yaralarını sarmak için çareler aramaya başladı. Hakim görüş sadece yardımlarla bu işin devamlı olamayacağı ve mutlak surette iş ve istihdam imkanlarının oluşturulması gerektiği fikri üzerinde yoğunlaştılar.
Düzenlenen basın toplantısında konuşan iş insanı Ömer Niziplioğlu, özellikle turizm yatırımlarının Hatay'ın yeniden imarı ve Hataylıların yeniden şehre dönmeleri için önemli bir sektör olacağının altını çizdi.
Niziplioğlu aslen Kilisli bir iş insanı olduğu halde doğma büyüme Hataylı olduğu için bu işle çok yakından ilgileniyor. Ona göre deprem dolaysıyla Hatay'ı terk etmek zorunda kalan 1 milyon hemşerisinin ancak turizm gibi katma değer üretebilen ve emek yoğun bir sektör sayesinde Hatay'a geri dönüşleri sağlanabilir.
Neticede her görüş tartışılabilir, artısı eksisi değerlendirilebilir. En kusursuz sanılan plan ve projelerin bile detaylarına inildiğine bazı açıklar bulunabilir.
Niziplioğlu açıklamalarında hükümetin depremde ihmallerinden de değindiği konuşmasının bitiminde sıra, soru faslına geldi. Bir iki sorudan sonra ısrarla mikrofon isteyen iki muhabir son derece sert ve sorgulayıcı bir üslupla Niziplioğlu'nu sanki bir suçluymuş gibi hedef aldı. Toplantının sonunda anlayabildiğimiz bu kaba üslubun sebebi soru soran muhabirlerin hükümete yakın bir basın kuruluşunda çalışmaları idi. Yazık çok yazık…
Bir deprem olmuş, Hatay yerle bir olmuş, insanlar kaybettikleri yakınlarının ve kaybolan anılarının acısıyla yürekleri yangın yerine dönmüş ve bu duygularla kendi memleketleri için iyi niyetlerle bazı projeleri gündeme getirmişken, sırf hükümeti eleştirdiler diye bu kadar yüksek bir tansiyonla maksadını aşan soruları hiçbir anlamı yok.
Nitekim konuştuğumuz bütün dernek başkanları olan biten bu durumdan rahatsızlıklarını ifade ederek tepki gösterdiler. Antakya Kültürünü Tanıtma Yaşatma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Ahmet Kara, bu tepkileri çok net bir şekilde ifade ederek " Zaten acımız çok büyük. Normalleşmek istiyoruz. Deprem öncesi 1.5 milyon olan şehrimizin 1 milyonu Hatay'ı terk etmek zorunda kaldı. Halen 500 bin Hataylının şehirde çok zor şartlarda yaşamaya devam ettiğini bu hanımefendiler bilmiyor mu? Bunlar deprem olmamış gibi neyi konuşuyor" diyerek üzüntüsünü dile getirdi.
Aslında bu basın toplantısındaki gerilim sadece iftar saatindeki salonla sınırlı değil, maalesef siyasetin ve ülkenin tamamını esir etmiş durumdadır.
Kanaatimce her alanda çözüm üretmekten çok uzak bulunan iktidar kendisini eleştirenlere karşı anlamsız bir hırçınlıkla karşılık veriyor. Tehdit dilinin özellikle birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu mübarek Ramazan ikliminde daha da sivrileşmesinin inanın kimseye faydası yok.
Keskin sirke sadece küpüne zarar vermiyor, içenlerin midesini bulandırıyor. Enflasyon canavarının halkımızın üzerinden silindir gibi geçtiği bu zaman diliminde siyasetin ana meselesinin seccade krizi olması akıllara İstanbul surlarına dayanan Fatih'i durdurmak için bir şey yapmayıp Ayasofya'da meleklerin cinsiyetini tartışan Bizanslıları getiriyor.
Neticede meleklerin cinsiyeti olmadığı gibi yanlışlıkla seccadeye basmak da insanı dinsiz imansız yapmıyor. Seccadeyi yıkarsınız olur biter. Fakat yönettiği insanları aç ve susuz bırakarak şaşaa ve debdebe içinde gününü gün edenler mutlak surette Yüce Yaradan tarafından yargılanarak çok ağır cezalarla karşı karşıya gelecekler.
Düzenlenen basın toplantısında konuşan iş insanı Ömer Niziplioğlu, özellikle turizm yatırımlarının Hatay'ın yeniden imarı ve Hataylıların yeniden şehre dönmeleri için önemli bir sektör olacağının altını çizdi.
Niziplioğlu aslen Kilisli bir iş insanı olduğu halde doğma büyüme Hataylı olduğu için bu işle çok yakından ilgileniyor. Ona göre deprem dolaysıyla Hatay'ı terk etmek zorunda kalan 1 milyon hemşerisinin ancak turizm gibi katma değer üretebilen ve emek yoğun bir sektör sayesinde Hatay'a geri dönüşleri sağlanabilir.
Neticede her görüş tartışılabilir, artısı eksisi değerlendirilebilir. En kusursuz sanılan plan ve projelerin bile detaylarına inildiğine bazı açıklar bulunabilir.
Niziplioğlu açıklamalarında hükümetin depremde ihmallerinden de değindiği konuşmasının bitiminde sıra, soru faslına geldi. Bir iki sorudan sonra ısrarla mikrofon isteyen iki muhabir son derece sert ve sorgulayıcı bir üslupla Niziplioğlu'nu sanki bir suçluymuş gibi hedef aldı. Toplantının sonunda anlayabildiğimiz bu kaba üslubun sebebi soru soran muhabirlerin hükümete yakın bir basın kuruluşunda çalışmaları idi. Yazık çok yazık…
Bir deprem olmuş, Hatay yerle bir olmuş, insanlar kaybettikleri yakınlarının ve kaybolan anılarının acısıyla yürekleri yangın yerine dönmüş ve bu duygularla kendi memleketleri için iyi niyetlerle bazı projeleri gündeme getirmişken, sırf hükümeti eleştirdiler diye bu kadar yüksek bir tansiyonla maksadını aşan soruları hiçbir anlamı yok.
Nitekim konuştuğumuz bütün dernek başkanları olan biten bu durumdan rahatsızlıklarını ifade ederek tepki gösterdiler. Antakya Kültürünü Tanıtma Yaşatma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Ahmet Kara, bu tepkileri çok net bir şekilde ifade ederek " Zaten acımız çok büyük. Normalleşmek istiyoruz. Deprem öncesi 1.5 milyon olan şehrimizin 1 milyonu Hatay'ı terk etmek zorunda kaldı. Halen 500 bin Hataylının şehirde çok zor şartlarda yaşamaya devam ettiğini bu hanımefendiler bilmiyor mu? Bunlar deprem olmamış gibi neyi konuşuyor" diyerek üzüntüsünü dile getirdi.
Aslında bu basın toplantısındaki gerilim sadece iftar saatindeki salonla sınırlı değil, maalesef siyasetin ve ülkenin tamamını esir etmiş durumdadır.
Kanaatimce her alanda çözüm üretmekten çok uzak bulunan iktidar kendisini eleştirenlere karşı anlamsız bir hırçınlıkla karşılık veriyor. Tehdit dilinin özellikle birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu mübarek Ramazan ikliminde daha da sivrileşmesinin inanın kimseye faydası yok.
Keskin sirke sadece küpüne zarar vermiyor, içenlerin midesini bulandırıyor. Enflasyon canavarının halkımızın üzerinden silindir gibi geçtiği bu zaman diliminde siyasetin ana meselesinin seccade krizi olması akıllara İstanbul surlarına dayanan Fatih'i durdurmak için bir şey yapmayıp Ayasofya'da meleklerin cinsiyetini tartışan Bizanslıları getiriyor.
Neticede meleklerin cinsiyeti olmadığı gibi yanlışlıkla seccadeye basmak da insanı dinsiz imansız yapmıyor. Seccadeyi yıkarsınız olur biter. Fakat yönettiği insanları aç ve susuz bırakarak şaşaa ve debdebe içinde gününü gün edenler mutlak surette Yüce Yaradan tarafından yargılanarak çok ağır cezalarla karşı karşıya gelecekler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- İkinci Trump dönemi nelere gebe? / 11.11.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024