Daha müzakereler bile başlamadan ardı ardına gelen talepler, AB ile yapacağımız müzakerelerin ne boyutta olacağını gösteriyor.Avrupalı yetkililer, AKP hükümetinin tavizkar tutumundan cesaret alıyor olacaklar ki, her oturumda yeni bir şartı önümüze koyuyorlar.Avrupa Parlamentosu toplantısında, Türkiye'nin Ermeni soykırımını tanımasına yönelik önerge kabul edildi. Türkiye'nin sözde Ermeni soykırımını tanıması çağrısında bulunuldu ve bu tanımanın AB üyeliği için önşart olması istendi.Eğer Türkiye bu önşarta rağmen AB'ye girme konusunda ısrar ederse, müzakereler çerçevesinde tanıma gerçekleşecektir, ardından da tazminat ve toprak talepleri gelecektir. Bu iki kere iki eşittir dört kadar kesindir.Böylece Sayın Başbakan'ın, Ermeni Konferansı'nın 3 ekimden önce yapılmasını neden ısrarla istediği; yargı, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki toplantıyı içeriğinden dolayı yasaklamasına rağmen, AKP hükümetinin desteğiyle yargı kararı çiğnenerek bu toplantının başka bir üniversitede niçin gerçekleştirildiği anlaşılmış oldu.Takke düştü, kel göründü.Ne diyelim, artık verdikleri tavizleri gizleme gereği bile duymayanlar utansın.AP toplantısında Kıbrıs meselesi önemli bir gündem maddesiydi. Hatta müzakere sürecini en çok etkileyecek mevzuların başında ifade edildi.Ek protokol oylaması ertelendi. Bahane olarak da Türk tarafının yayınladığı deklarasyonu gösterdiler. Halbuki hazırlamış oldukları deklarasyonda Türkiye'nin hazırladığı deklarasyonun tek taraflı olduğunu ve bağlayıcılığı olmadığını zaten ifade etmişlerdi.Diğer bir sebep de öncelikle TBMM'de çerçeve belgesinin nasıl onaylanacağını görmek istiyorlar. İşlerini garantiye almak istiyorlar.3 Ekim ile başlayacak olan müzakerelerde AB açısından Kıbrıs sorunu diye bir sorun kalmayacak. Neden mi?AP toplantısında, Türkiye'nin Kıbrıs Rum kesimini Ada'nın yegane sahibi olarak tanıması istendi. AP' de, siyasi partilerin ortak karar tasarısında, "Türkiye'nin Rum kesimine ait uçakların ve gemilerin havaalanı ve limanlarına yaklaşmasını engellemesinin Ankara Anlaşması için ihlal teşkil ettiği" belirtildi. "Türkiye'nin Rum kesimini tanımasının, müzakere sürecinin önemli bir parçası olduğu" ifade edildi."Rum kesiminin tanınmamasının müzakerelerin askıya alınmasına yol açabileceği" kaydedildi.Kısaca 3 Ekimde müzakerelerin başlaması eşittir, Kıbrıs meselesinin Güney Rum Kesimi lehine çözümü.Daha önceki toplantılardaki talepleri de ilave ettiğimiz zaman ciddi bir taviz dönemi başlıyor. "Türkiye'nin, AB üyelerinin uluslararası örgütlere katılımlarını engellememesi" talebi çerçeve belgesine eklendi.Bu madde, Güney Kıbrıs'ın NATO'ya adanın tek temsilcisi olarak girme durumunda, Türkiye'nin elinde bulunan veto hakkını ortadan kaldırıyor.Bunun neticesi, hem AB, hem de NATO tarafından Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınan Güney Rum Kesimi'nin "Türk askeri adada işgalcidir" iftirasını kuvvetlendirecektir. Durum böyle olursa Türkiye sadece asker çekmekle kurtulamayacak, işgalci kabul edildiğinden dolayı ağır tazminat cezalarıyla karşılaşacaktır. Zaten borç batağında ve iflas durumunda olan ekonomimiz yeni bir krizle daha uğraşacak. Maalesef AKP hükümeti sonucu belli olan bir girdabın içine ülkeyi sürüklemeye devam ediyor.Müzakerelerin başlamasıyla birlikte AB'nin lehine, bizim aleyhimize olacak birçok mesele daha önümüze konulacaktır. Bunlar bizi Sevr'den de öteye götürme amaçlıdır.Ege meselesi, Sözde Kürdistan ve Ermenistan projeleri, Pontus meselesi, Reform ve uyum adı altında başta tarım ve sanayi olmak üzere yıkım projeleri, milletimizi azınlıklara bölme, misyonerlik, sur içinde bir Ortodoks devleti, askeri varlığımızın ortadan kaldırılması... gibi birçok mevzular önümüze konulacaktır.Gelen taleplere bakılırsa artık bu Sevr projelerinin bir hayal ya da paranoya olmadığını görürüz. Karşımıza bir bir çıkarılıyor.Vatikan kaynaklı "Dinlerarası Diyalog", "Medeniyetler Buluşması" gibi zalimi sempatik gösterme faaliyetleriyle ve Soros destekli sivil toplum kuruluşlarının sözde kültürel faaliyetleriyle, milletimiz AB ve ABD'nin yıkım projelerine karşı dirençsiz hale getiriliyor. Batı açısından amaç, bir daha Çanakkale'deki mağlubiyeti yaşamamak.Çanlar Türkiye'nin aleyhine çalıyor. Duymak ve görmek yetmez, herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Türkiye, SDG’ye operasyon yapabilir mi? / 10.09.2025
- Türkiye ekonomisinde yaprak dökümü / 09.09.2025
- Bütünleşik muhalefet sözde kalmamalı / 06.09.2025
- Adalet ve demokrasi için Çağlayan’daydık / 05.09.2025
- Ekonomide büyüyoruz, enflasyon düşüyor, halk niye fakir? / 04.09.2025
- Soruşturmalar siyasi değilse, ispatlayın! / 03.09.2025
- 19 Mayıs’taki bağımsızlık yürüyüşü 30 Ağustos’ta sele dönüştü / 02.09.2025
- Komisyon, ‘cambaza bak’ oyunu mu? / 30.08.2025
- 81 ilde sığınak dün değil niye bugün? / 28.08.2025
- Komisyon kesmedi, çıtayı yükseltme peşindeler / 27.08.2025
- Türkiye ekonomisinde yaprak dökümü / 09.09.2025
- Bütünleşik muhalefet sözde kalmamalı / 06.09.2025
- Adalet ve demokrasi için Çağlayan’daydık / 05.09.2025
- Ekonomide büyüyoruz, enflasyon düşüyor, halk niye fakir? / 04.09.2025
- Soruşturmalar siyasi değilse, ispatlayın! / 03.09.2025
- 19 Mayıs’taki bağımsızlık yürüyüşü 30 Ağustos’ta sele dönüştü / 02.09.2025
- Komisyon, ‘cambaza bak’ oyunu mu? / 30.08.2025
- 81 ilde sığınak dün değil niye bugün? / 28.08.2025
- Komisyon kesmedi, çıtayı yükseltme peşindeler / 27.08.2025