Ekonomik ve sosyal hastalıkların teşhisinde, bazı ülkelerin tutumu çok gariptir. Şöyle ki, bu ülkelerin yöneticileri, ülkesinin hastalığının teşhis ve tedavisini, ülkesini hasta edenlere sorarlar. Ekonomik bir hastalık baş gösterince, hemen gözlerini IMF'ye çevirirler. Maalesef Türkiye'de de durum aynıdır. Bizim yöneticilerimize göre de, ekonomik hastalıkların tek doktoru IMF'dir. IMF de, Henry Kissenger'in dediği gibi "kızamık doktoruna benzer, her hastalığı aynı ilaçla tedavi etmeye çalışır". Böyle olunca da, Türkiye gibi ülkeler, ekonomik hastalıklardan kurtulamazlar.
İşte Türkiye'nin durumu ortada. Yıllardır, ekonomik hastalıklardan birisi olan enflasyonla boğuşup duruyoruz. Dünyada, Türkiye kadar uzun yıllar enflasyonla yaşayan, başka bir ülke kalmadı. Türkiye bu konuda rekor kırıyor. Neden, birçok ülke enflasyona çözüm bulurken, Türkiye bulamamış? Çünkü Türkiye, Prof. Dr. Haydar Baş'ın deyimiyle, "Maliyet enflasyonuna, talep enflasyonu tedavisi uygulamış, benzetmek gerekirse, kanser hastasına, nezle ilacı vermiş". Bu hatadan dönüldü mü, dönmeyi düşünen var mı? Hayır, aynı hataya devam ediliyor. Hatalı uygulama sonucu Türkiye, durgunluğun fasit dairesine sokuldu.
Durgunluktan çıkmak için ilk akla gelen iş, üretim ve istihdamı artırmaktır. Bunun için vergi ve faiz oranları düşürülür. Yatırım ve tüketim harcamaları teşvik edilir. Zira tüketim olmayınca yatırım olmaz. Daha doğrusu, talebin artırılması için gereken her şey yapılır. Düşünebilir musunuz? Talebi artırması gereken Türkiye, talebi kısmaya çalışıyor. Uygulama bu kadar ters ve yanlıştır. Kendi hastalığımızı, kendi uzmanlarımıza tedavi ettirmezsek, elbette halimiz böyle olur.
Paul Krugman, başkalarının baskısı ile ters politikalar uygulamaya zorlanan ülkelere şu tavsiyede bulunuyor: "Kendinize gelin. Kendi elbisenizi kendiniz biçip dikin. ABD'nin söylediklerine değil, yaptıklarına bakın." Paul Krugman ABD'nin kriz döneminde neler yaptığını da şöyle anlatıyor: "ABD krizden talebi kamçılayarak, üretimi ve istihdamı artırarak çıkıyor. Halbuki başka ülkeler krize girdiğinde ABD çevreleri, ABD ile ilişkili uluslararası kuruluşlar, bankalar tersini tavsiye ediyor."
Paul Krugman'ın bu söylediklerini terazinin bir kefesine, Prof. Dr. Haydar Baş'ın "24 saatte Türkiye'yi krizden çıkarırım" sözünü diğer kefesine koyup düşününce, insan, bu işin 24 saatte nasıl olacağını hemen anlıyor. Demek ki, tersine gidişi, doğruya çevirince, işler kendiliğinden düzelecektir. "Söylemesi kolay, yapması zor" demeyiniz. Aslında yapması da gayet kolaydır. Yeter ki, iş başına yerli kafaları getirelim. Kendisi bizden, kafası yabancı olanlar da bu işi yapamazlar. Ne yazık ki, bu tip insanlar da, aramızda fazlasıyla mevcuttur.
Özetlersek, hastalığımızın tedavisi için "önce teşhis, sonra tedavi" veyahut "ille de mahir doktor" diyebiliriz.
İşte Türkiye'nin durumu ortada. Yıllardır, ekonomik hastalıklardan birisi olan enflasyonla boğuşup duruyoruz. Dünyada, Türkiye kadar uzun yıllar enflasyonla yaşayan, başka bir ülke kalmadı. Türkiye bu konuda rekor kırıyor. Neden, birçok ülke enflasyona çözüm bulurken, Türkiye bulamamış? Çünkü Türkiye, Prof. Dr. Haydar Baş'ın deyimiyle, "Maliyet enflasyonuna, talep enflasyonu tedavisi uygulamış, benzetmek gerekirse, kanser hastasına, nezle ilacı vermiş". Bu hatadan dönüldü mü, dönmeyi düşünen var mı? Hayır, aynı hataya devam ediliyor. Hatalı uygulama sonucu Türkiye, durgunluğun fasit dairesine sokuldu.
Durgunluktan çıkmak için ilk akla gelen iş, üretim ve istihdamı artırmaktır. Bunun için vergi ve faiz oranları düşürülür. Yatırım ve tüketim harcamaları teşvik edilir. Zira tüketim olmayınca yatırım olmaz. Daha doğrusu, talebin artırılması için gereken her şey yapılır. Düşünebilir musunuz? Talebi artırması gereken Türkiye, talebi kısmaya çalışıyor. Uygulama bu kadar ters ve yanlıştır. Kendi hastalığımızı, kendi uzmanlarımıza tedavi ettirmezsek, elbette halimiz böyle olur.
Paul Krugman, başkalarının baskısı ile ters politikalar uygulamaya zorlanan ülkelere şu tavsiyede bulunuyor: "Kendinize gelin. Kendi elbisenizi kendiniz biçip dikin. ABD'nin söylediklerine değil, yaptıklarına bakın." Paul Krugman ABD'nin kriz döneminde neler yaptığını da şöyle anlatıyor: "ABD krizden talebi kamçılayarak, üretimi ve istihdamı artırarak çıkıyor. Halbuki başka ülkeler krize girdiğinde ABD çevreleri, ABD ile ilişkili uluslararası kuruluşlar, bankalar tersini tavsiye ediyor."
Paul Krugman'ın bu söylediklerini terazinin bir kefesine, Prof. Dr. Haydar Baş'ın "24 saatte Türkiye'yi krizden çıkarırım" sözünü diğer kefesine koyup düşününce, insan, bu işin 24 saatte nasıl olacağını hemen anlıyor. Demek ki, tersine gidişi, doğruya çevirince, işler kendiliğinden düzelecektir. "Söylemesi kolay, yapması zor" demeyiniz. Aslında yapması da gayet kolaydır. Yeter ki, iş başına yerli kafaları getirelim. Kendisi bizden, kafası yabancı olanlar da bu işi yapamazlar. Ne yazık ki, bu tip insanlar da, aramızda fazlasıyla mevcuttur.
Özetlersek, hastalığımızın tedavisi için "önce teşhis, sonra tedavi" veyahut "ille de mahir doktor" diyebiliriz.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018