Ülkelerde yaşayan canlı birer organizma gibidir. Doğarlar, büyürler, gelişirler, yükselirler, duraksarlar, gerilerler ve sonra mevcudiyetlerini kaybederler. Vücudun yaşaması için gösterilen gerekli ihtimam ülkenin yaşaması için de gösterilmelidir. Vücudumuzdaki tüm damarların uç uca eklenmesi halinde toplam uzunluğunun 160.000 km olduğu uzmanlarca belirtiliyor. Yani, Dünya'nın çevresini bir değil, dört kez dolaşacak uzunlukta.
Kılcal damarlara kan gitmediğinde nasıl görevini yapmaz damar tıkanıklığına sebep olursa; ülke topraklarının en ücra köşelerine hizmet gitmez, oradaki toprak işlenmezse orası artık ülkeden bir parça sayılsa da atıl ve kof durumdadır, vatandan kopmuş gibidir. Atalarımız boşuna "Toprak işleyenin, su kullananın" dememişlerdir.
Şimdi yapılmak istenen ve yapılan bu aziz milleti topraktan soğutmak ve toprağa küstürmektir. Ve bu bihakkın yapılmış yerine getirilmiştir. Bugün Anadolu köylü ve çiftçisi toprağına küsmüş ve küstürülmüştür. Şu an Anadolu'da ekip biçmenin toprağı sürmenin hiçbir anlamı ve önemi kalmamıştır. İşte gerçek esaret denilen şey de budur sevgili okurlar. Toprak bitmiş, ekmek bitmiştir? Bu çok büyük bir tehlike ve ülkeyi işgal etmenin adıdır.
Vatanın her toprağı ekilip biçilmeli ve Anadolu toprakları demir ağlarla tıpkı vücuttaki kılcal damarlar gibi örülmelidir. Cennetmekân Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün deyişiyle, "Her fabrika bir kale"dir. Bu kaleleri satar özelleştirir yok ederseniz kendi ayağınıza sıkmışsınız demektir. Bulunduğu ile, ilçeye, beldeye canlılık veren, istihdam olan fabrika kapanmaz kapanamaz. Bu eylemi gerçekleştirmek vücuttan bir uzvu kesip atmak gibidir. Kâr eden şeker fabrikalarının satılması, kapatılması ya da özelleştirilmesi düşünülebilir mi, Allah aşkına?
En basitinden çay dikimi ve ziraatı olmadan evvel, Rizeli vatandaşlarımız iş bulmak ümidi ile çoluk çocuğunu, anne babasını bırakıp İstanbul'a kapak atardı. Eski yıllarda yakılan "Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun" ya da "Ya beni de götür ya sen de gitme" türküleri bu yüzdendir. Açılan her fabrika o yöreye iş ve aş olmuştur. İnsanlar da doğduğu yörede istihdam sağlamıştır; hasreti, gurbeti, acıyı bitirmiştir.
Bugün nüfusumuzun yarısı 6 büyük ilimizde yaşamaktadır ve ticaretimizin yüzde ellisi İstanbul'da gerçekleşmektedir. Bu da bilinçli bir şekilde yapılan en büyük yanlışlardan biridir. Bunun acı ve vahim sonuçlarını bugün hep beraber yaşamaktayız. Bugün İstanbul'da hayat felç ve yaşanmaz durumdadır. Yapılması gereken göçü önlemek ve insanları doğduğu yerde istihdam edip; o yöreye canlılık sağlamaktır. Vatan toprakları ekilip biçilmez ve ürüne dayalı bir sanayi fabrikası ile taçlandırılmazsa; o toprak parçası ziyan edilmiştir. O beldeye, o yaşayan hücreye kan pompalanmadığı için hayatiyetini yerine getiremez ve kangrenleşir.
Unutulmamalı ve ihmal edilmemelidir ki; kalkınma köylerden ve kırsaldan başlar. Köyünü ve toprağını ihmal eden iflah olmaz. İnsan nerede doğmuşsa ağırlıklı olarak orada istihdam edilmeli ve oradan beslenmelidir.
Cumhuriyeti kuran irade bu altın kuralı benimsemiş ve köy enstitüleri ile birlikte her köylünün bir üniversiteli olması yolunu açmış, bulunan yörelerde fabrikalar açıp ülkenin her tarafını demiryolları ile örmeyi hedeflemiştir. Köylüye üretime en büyük değeri vermiştir. "Türk köylüsünü 'Efendi' yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez. Millî ekonominin temeli ziraattır. Bunun içindir ki, ziraatta kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar, bu maksada erişmeyi kolaylaştıracaktır." (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
Ülkenin kalkınması ve zenginler ülkesi olması adına bugün Atatürk çizgisinden ve Haydar Baş yolundan gideceğiz. Dün Asker Atatürk vardı bugün de Baştürk Haydar Baş var. Zenginliğin ve huzurun anahtarı bugün Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın elinde. Ne mutlu bu yoldan ve izden gidene?
Kılcal damarlara kan gitmediğinde nasıl görevini yapmaz damar tıkanıklığına sebep olursa; ülke topraklarının en ücra köşelerine hizmet gitmez, oradaki toprak işlenmezse orası artık ülkeden bir parça sayılsa da atıl ve kof durumdadır, vatandan kopmuş gibidir. Atalarımız boşuna "Toprak işleyenin, su kullananın" dememişlerdir.
Şimdi yapılmak istenen ve yapılan bu aziz milleti topraktan soğutmak ve toprağa küstürmektir. Ve bu bihakkın yapılmış yerine getirilmiştir. Bugün Anadolu köylü ve çiftçisi toprağına küsmüş ve küstürülmüştür. Şu an Anadolu'da ekip biçmenin toprağı sürmenin hiçbir anlamı ve önemi kalmamıştır. İşte gerçek esaret denilen şey de budur sevgili okurlar. Toprak bitmiş, ekmek bitmiştir? Bu çok büyük bir tehlike ve ülkeyi işgal etmenin adıdır.
Vatanın her toprağı ekilip biçilmeli ve Anadolu toprakları demir ağlarla tıpkı vücuttaki kılcal damarlar gibi örülmelidir. Cennetmekân Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün deyişiyle, "Her fabrika bir kale"dir. Bu kaleleri satar özelleştirir yok ederseniz kendi ayağınıza sıkmışsınız demektir. Bulunduğu ile, ilçeye, beldeye canlılık veren, istihdam olan fabrika kapanmaz kapanamaz. Bu eylemi gerçekleştirmek vücuttan bir uzvu kesip atmak gibidir. Kâr eden şeker fabrikalarının satılması, kapatılması ya da özelleştirilmesi düşünülebilir mi, Allah aşkına?
En basitinden çay dikimi ve ziraatı olmadan evvel, Rizeli vatandaşlarımız iş bulmak ümidi ile çoluk çocuğunu, anne babasını bırakıp İstanbul'a kapak atardı. Eski yıllarda yakılan "Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun" ya da "Ya beni de götür ya sen de gitme" türküleri bu yüzdendir. Açılan her fabrika o yöreye iş ve aş olmuştur. İnsanlar da doğduğu yörede istihdam sağlamıştır; hasreti, gurbeti, acıyı bitirmiştir.
Bugün nüfusumuzun yarısı 6 büyük ilimizde yaşamaktadır ve ticaretimizin yüzde ellisi İstanbul'da gerçekleşmektedir. Bu da bilinçli bir şekilde yapılan en büyük yanlışlardan biridir. Bunun acı ve vahim sonuçlarını bugün hep beraber yaşamaktayız. Bugün İstanbul'da hayat felç ve yaşanmaz durumdadır. Yapılması gereken göçü önlemek ve insanları doğduğu yerde istihdam edip; o yöreye canlılık sağlamaktır. Vatan toprakları ekilip biçilmez ve ürüne dayalı bir sanayi fabrikası ile taçlandırılmazsa; o toprak parçası ziyan edilmiştir. O beldeye, o yaşayan hücreye kan pompalanmadığı için hayatiyetini yerine getiremez ve kangrenleşir.
Unutulmamalı ve ihmal edilmemelidir ki; kalkınma köylerden ve kırsaldan başlar. Köyünü ve toprağını ihmal eden iflah olmaz. İnsan nerede doğmuşsa ağırlıklı olarak orada istihdam edilmeli ve oradan beslenmelidir.
Cumhuriyeti kuran irade bu altın kuralı benimsemiş ve köy enstitüleri ile birlikte her köylünün bir üniversiteli olması yolunu açmış, bulunan yörelerde fabrikalar açıp ülkenin her tarafını demiryolları ile örmeyi hedeflemiştir. Köylüye üretime en büyük değeri vermiştir. "Türk köylüsünü 'Efendi' yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez. Millî ekonominin temeli ziraattır. Bunun içindir ki, ziraatta kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar, bu maksada erişmeyi kolaylaştıracaktır." (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
Ülkenin kalkınması ve zenginler ülkesi olması adına bugün Atatürk çizgisinden ve Haydar Baş yolundan gideceğiz. Dün Asker Atatürk vardı bugün de Baştürk Haydar Baş var. Zenginliğin ve huzurun anahtarı bugün Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın elinde. Ne mutlu bu yoldan ve izden gidene?
Adem Birinci / diğer yazıları
- Ali'nin Hendek’teki darbesi / 28.11.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023