Güney Amerika ülkesi Şili'de tanıştığımız gazeteci arkadaşımız Sergio bana unutamayacağım bir ders vermişti. "Türk olmak, Türk kalmak sizin için oldukça zor… Karşınızda muazzam bir düşman kitlesi var" demişti. Önceleri bunu anlamamıştım. Daha sonra olay dil ve din konusundan açılınca ne demek istediğini kavrayabildim.
İspanyollar Güney Amerika topraklarında, özellikle Şili'de varlıklarını sürdürebilmek için öncelikle halka dillerini öğretmişler, buna direnenleri "İsa aşkına…" diyerek kılıçtan geçirmişler, daha sonra aynı şeyi dinlerini öğretmek için yapmışlar. 1535'ten bu yana devam eden iç karışıklıklar halkı hem fakir düşürmüş, hem de bilim ve teknoloji bakımından geri bırakmış. Sevgili Sergio, "Eğer siz fethettiğiniz ülkelerde İspanyolların yaptığını yapsaydınız, oralara medeniyet götürmeye çalışmasaydınız bugün Türkçe en yaygın konuşulan dil, Müslümanlık ise Avrupa'da en yaygın din haline gelirdi" demişti.
***
Büyük ve zengin coğrafyalara uzanan imparatorluk döneminde Türk kültürünü yaymak yerine, sadece altın ve kadın peşinde koşan, tuvalet ve hamam kültürünü öğretmeye çalışan, köprü ve yol yapan anlayış ne yazık ki karşısında büyük bir düşman güç yaratmış, roller değiştiğinde, "Türklerin yaşadığı her yerin işgal edilmesi ve barbarlıkla suçlanan bir ırkın yok edilmesi" düsturuna dönüşmüştür.
Maalesef Türk olmak her zaman bir dezavantaj ve kendini Avrupalı kabul edenler için bir düşmanlık unsuru olarak görülmüştür. Tarih boyunca merhametli, dost canlısı, fakir ve fukaranın dostu ve zalimin düşmanı olan atalarımız en olmadık zamanda içten ve dıştan yaratılan ayaklanmalar ile yıkılmaya çalışılmıştır.
Bugün en son din olan Müslümanlığın yok edilmeye, yozlaştırılmaya, ayrıştırılmaya çalışılması sadece cehaletin değil, devam eden bir haçlı zihniyetinin eseridir. Oysa çağdaş toplumlarda ilim ve bilim insanlar arasında ayrımcılığı yok etmeye, yaşamın eşit ve kardeşçe devam etmesi için yeni bir düzen kurmaya çabalarken; siyasete ve ekonomiye dayalı yönetim erki her fırsatta elindeki gücü kuvvetlendirecek hamleler yapmaya savaşlara hazırlanmaya, yeni silah ve bombalar üretmeye devam etmişlerdir.
***
Bizim gibi her yönden değerlendirilemeyen zenginlikleri bulunan ülkeler kıskanılmaya; ele geçirilip hükümranlık altına alınmaya, öz kaynakları çeşitli oyunlar ile dışarıya aktarılmaya çalışılmaktadır. Bu yüzlerce yıldır aynen devam etmektedir.
Bir yanda kültür emperyalizmi, diğer yanda inanç sisteminin çökertilmesi yolu ile hedefe varma çabası devam etmektedir.
Bizim öz kültürümüze yabancılaştırılmaya çalışılmamız, ahlaki değerlerin değişmesi, algı operasyonlarının bu denli sistematik bir biçimde enjekte edilmesi bizim yaşamımızı etkilemekte ve yok etmektedir.
Mesela Şili'de din olgusu öylesine güçlendirilmiştir ki, bizdeki bağnaz Müslümanlık ile büyük bir benzerlik göstermektedir.
Fakirlik, dilencilik oldukça yaygın. Ancak sosyal geçim endeksinde Şili fakir ülke kabul edilmiyor. Güney Amerika kıtasının kıyıları boyunca yer alan ince uzun ülkede, Amerikan sermayesinin etkili olduğu görülüyor.
Pablo Neruda ve Nazım Hikmet'in uzaktan da olsa arkadaş oldukları, şiirlerinin dillerde olduğu ülkede hiçbir şey hayal edildiği gibi değil. Önlerinde her konuda kat etmeleri gereken çok uzun bir yol var.
Bizim varlığımızı sürdürebilmemiz için tek şansımız, ülkemizin Şili gibi ince, uzun ve dağınık bir bölgede yer almamasıdır. Yapmamız gereken şey Türk kimliğimizi korumak, topraklarımızı ucuza kapatıp, bizi çırak çıkartmaya çalışan yabancılara izin vermemek, milli ve manevi değerlerimize sahip çıkarak çok çalışmamızdır.
Bizdeki dayanışma ve yardımlaşma güdüsü her zaman örnek olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Yeter ki yaşadığımız çağın gereklerini iyi anlayalım.
- Kıyılarda sorun büyük… / 05.08.2024
- Bir kral, bir prenses ve bir Demir Leydi / 28.07.2024
- Koca Nazım… / 04.06.2024
- Bizim 19 Mayıslarımız… / 19.05.2024
- Helallik / 14.05.2024
- Gerçek… / 18.01.2024
- Gözyaşı… / 27.12.2023
- Yazmak, yaşamaktır… / 23.12.2023
- Haydar Hoca'yı unutmayın / 02.12.2023