Türkiye, her konu başlığında sıfır çekmiş, her mevzuda kör kalmış bir hâlde.
Konuştuk mu konuşuyoruz, mertlik dilde değil ya nasıl olsa; ona buna sallıyoruz, lafa bakılsa cihanın hakimi bu yurdun yöneticileri.
Halbuki, hakikat, hiç de öyle değil maalesef. İç işlerimizdeki deva bekleyen dertler say say bitmez: İşsizlik mi dersin, yoksulluk sınırı altında asgari ücret mi dersin, iktidar-muhalefet tabanlı toplumsal ayrışma mı dersin, mezhepsel ve etnik kökenli kutuplaşma mı dersin, kültürümüzün elimizde erimesi mi dersin, yeni nesillerin bizim değil, adeta milletçe özendiklerimizin yeni nesli hâline dönüşü mü dersin, hazine üstünde yatan aç vatandaşın terörün pençesine mi itilmesi dersin; dersin oğlu dersin...
Peki, insan merak ediyor; biz ne ettik de böylesi bir karaltının içinde kör ve felç biçare kaldık, diye.
Acaba mesele, şu konuda bunun, bu konuda şunun peşinde gitmemiz mi? Hayır.
Türkiye'nin temel meselesi, o veya bunun peşinden gitmesi değil; Haydar Hoca'nın peşinden gitmemesidir.
İçinde, Prof. Dr. Haydar Baş'ı barındırmayan her denklem, bir ötekisinin ya bir ton açığı, ya bir ton koyusu olmaktan öteye gidemez ve şunca yıldır onlarca iktidardan gördüğümüz üzere, olmuyor...
Eğer Prof. Dr. Haydar Baş, bu ülkenin başı olsa idi...
Dünyaya sessiz sedasız büyük bir devrimle yön veren, put sayılan tüm ekonomik temel felsefeleri yıkan Milli Ekonomi Modeli ile, Birbirini mezhep temelli öldürme, düşman ve öteki görme gafletine düşüren mezhepçiliğe; "Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt!" çıkışı ile, tüm İslam alemini, bu çerçevede bir etmeye muktedir olan bu mükemmel tezi ile, Bu coğrafyada, Türklük; bir kültürün adıdır. Bilmem kaç etnik köken, bu yurtta Hacı Bektaş eli ile İslam adı altında bir bilek bir yürek olmuştur, Atatürk döneminde bu tanım ve birlik unsuru güçlenmiştir tezi ile, Velhasıl her konuda ancak eşi benzeri olmayan bir siyasi, sosyolojik ve iktisadi bir dehanın sonucu olabilecek onlarca tezi ile bizlere deva ve çözümü hiç şüphesiz sunacaktı.
Bugün, böylesi büyük bir değeri üstünde barındırmak Türkiye adına değil, Dünya adına şereftir!
Türkiye, bu temel meseleye sırt dönüşümüzden ötürü bitmeyen bu onlarca meseleyi çözmek adına devaya sarılmaz ise olacak olan, son raddesine doğru gittiğimiz esaretin yurt boyu bizi esir alışı, Allah korusun, peşine düştüklerimizin bu cennet vatanı elimizden alışı olacaktır.
Türkiye ile herhangi bir paydada bir değer paylaşan herkesin boynuna düşen birincil vebal ve sorumluluk, Prof. Dr. Haydar Baş'ı anlamak, anlatmak ve ona destek olmaktır.
Konuştuk mu konuşuyoruz, mertlik dilde değil ya nasıl olsa; ona buna sallıyoruz, lafa bakılsa cihanın hakimi bu yurdun yöneticileri.
Halbuki, hakikat, hiç de öyle değil maalesef. İç işlerimizdeki deva bekleyen dertler say say bitmez: İşsizlik mi dersin, yoksulluk sınırı altında asgari ücret mi dersin, iktidar-muhalefet tabanlı toplumsal ayrışma mı dersin, mezhepsel ve etnik kökenli kutuplaşma mı dersin, kültürümüzün elimizde erimesi mi dersin, yeni nesillerin bizim değil, adeta milletçe özendiklerimizin yeni nesli hâline dönüşü mü dersin, hazine üstünde yatan aç vatandaşın terörün pençesine mi itilmesi dersin; dersin oğlu dersin...
Peki, insan merak ediyor; biz ne ettik de böylesi bir karaltının içinde kör ve felç biçare kaldık, diye.
Acaba mesele, şu konuda bunun, bu konuda şunun peşinde gitmemiz mi? Hayır.
Türkiye'nin temel meselesi, o veya bunun peşinden gitmesi değil; Haydar Hoca'nın peşinden gitmemesidir.
İçinde, Prof. Dr. Haydar Baş'ı barındırmayan her denklem, bir ötekisinin ya bir ton açığı, ya bir ton koyusu olmaktan öteye gidemez ve şunca yıldır onlarca iktidardan gördüğümüz üzere, olmuyor...
Eğer Prof. Dr. Haydar Baş, bu ülkenin başı olsa idi...
Dünyaya sessiz sedasız büyük bir devrimle yön veren, put sayılan tüm ekonomik temel felsefeleri yıkan Milli Ekonomi Modeli ile, Birbirini mezhep temelli öldürme, düşman ve öteki görme gafletine düşüren mezhepçiliğe; "Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt!" çıkışı ile, tüm İslam alemini, bu çerçevede bir etmeye muktedir olan bu mükemmel tezi ile, Bu coğrafyada, Türklük; bir kültürün adıdır. Bilmem kaç etnik köken, bu yurtta Hacı Bektaş eli ile İslam adı altında bir bilek bir yürek olmuştur, Atatürk döneminde bu tanım ve birlik unsuru güçlenmiştir tezi ile, Velhasıl her konuda ancak eşi benzeri olmayan bir siyasi, sosyolojik ve iktisadi bir dehanın sonucu olabilecek onlarca tezi ile bizlere deva ve çözümü hiç şüphesiz sunacaktı.
Bugün, böylesi büyük bir değeri üstünde barındırmak Türkiye adına değil, Dünya adına şereftir!
Türkiye, bu temel meseleye sırt dönüşümüzden ötürü bitmeyen bu onlarca meseleyi çözmek adına devaya sarılmaz ise olacak olan, son raddesine doğru gittiğimiz esaretin yurt boyu bizi esir alışı, Allah korusun, peşine düştüklerimizin bu cennet vatanı elimizden alışı olacaktır.
Türkiye ile herhangi bir paydada bir değer paylaşan herkesin boynuna düşen birincil vebal ve sorumluluk, Prof. Dr. Haydar Baş'ı anlamak, anlatmak ve ona destek olmaktır.
Hüseyin Taşkın / diğer yazıları
- Ölenden borç var doğana borç kalıyor / 08.06.2019
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018
- Eğer başarı aranıyorsa / 10.04.2019
- Enflasyonu da bilmiyorsunuz ki! / 15.03.2019
- Büyük devrim / 14.03.2019
- Çözüm sahibi olmak / 05.03.2019
- Taklit edilmeye çalışılan parti BTP / 26.02.2019
- Hepimiz orada olmak durumundayız / 20.01.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a kim tuzak kurar? / 15.01.2019
- Yarın değil, bugün / 25.12.2018
- Ata’ya vefa borcumuz var / 23.10.2018