'Türk' kelimesi ne hikmetse birilerinde alerji etkisi yapıyor; bir türlü kabullenemediler gitti. Ne zaman gündem bu kelimenin etrafında şekillense; bu zevat hemen vaziyet almakta, hangi mecrada iş tutuyorlarsa o mecrada vargüçleriyle gürültü yapmaktalar. Gürültü diyorum çünkü sergiledikleri tavır mantıklı, köklü, yol gösteren bir fikrî alt yapıya dayanmıyor. Sadece yüksek sesle konuşarak, üst perdeden, saldırgan bir tavırla hatta zaman zaman hakaret ederek dikkatleri üzerlerine çekip hakikatleri boğmaya çalışıyorlar, gürültü demem ondan.
Hele bu kavram Atatürk'ün bakış açısıyla değerlendirilmeye çalışıldığında bu tipler iyice kontrolden çıkıyor. İnternet sitelerine, sosyal medyaya yansıyan görüntü ve yorumlardan eminim hepiniz haberdarsınız.
Ayrıca ben, hayatlarını Gazi'nin yaptıklarını yıkmaya adamış bu tiplerin, O'na hakaret ederken dahi Atatürk ismini kullanmamalarının altında, içinde geçen Türk kavramına olan düşmanlıklarına bağlıyorum. Hem de 'Ata' ile yanyana gelmiş 'Türk', böylelerine bu kadarı çok fazla...
Bu konu kitaplık çaptadır farkındayım. Bir gazete makalesinde bütün yönleriyle ele alacak değilim, zaten böyle bir uzmanlığım da yok. Amma bazı detayların altını çizerek değinme şeklinde de olsa bir şeyler söylemek isterim bir Türk olarak…
Aslında Gazi, "Ne mutlu Türk'üm diyene" vecizesiyle bu tür tartışmalara mahal bırakmayacak bir mantalite ortaya koydu. Ve Prof. Dr. Haydar Baş Beyefendi, "Atatürk, bu sözüyle ırkçılık yapmıyor, öyle olsa 'Ne mutlu Türk olana' derdi. Burada kast edilen; bu topraklarda yaşayan bütün unsurları bir bünyede toplayan, yekvücut yapan Müslüman Türk'ün inancı, kültürü, medeniyetidir" açıklamasıyla son noktayı koydu ama ne var ki cehalet işte; anlat anlat dur.
Şimdi konuya katkıda bulunacak birkaç örnek vermek istiyorum. Biliyorum bu cahiller için bir şey ifade etmeyecek ama olsun insanlık bizde kalsın.
Milli Mücadele'nin kadın kahramanlarından Kara Fatma'yı hepimiz biliriz, işte onun, annesiyle aynı yüreğe sahip yiğit mi yiğit bir kızı var; Seher Hanım… Kasım 1921'de Seher Hanım İleri Gazetesi'nin İzmit muhabiri Kılıçzade Hakkı Bey'i ziyaret eder. Elinde Yunanca yazılmış bir bildiri vardır. Bildirinin içeriği Kürtleri, Türklerden ayrılmaya teşvik amaçlıdır ve altına Kürt Geçici Hükümeti imzası atılmıştır. Vanlı Seher Hanım, yüzü öfkesinden kızarmış bir halde Kılıçzade Hakkı Bey'e şunları söyler: "O edepsiz Yunanlılara ve Rumlara söyle ki; Anadolu'da cinsleri muhtelif insanlar vardır fakat hepsi fikren Türk'tür. Anadolu'da bir tek hükümet vardır; Büyük Millet Meclisi Hükümeti. Anadolu'da bir tek ordu vardır; Milli Türk Ordusu. Ben cinsen Kürdüm. Biz dört aylık yoldan Türklük adına savaşmak için Türk bağımsızlığını ve varlığını kurtarmak için koştuk." (Mustafa Kemal Atatürk Yeni Gerçekler Yeni Düşünceler, Prof. Dr. Sabahattin Özel, İş Bankası Kültür Yayınları, 2014, s.137).
Şimdi bazıları Seher Hanım'ın "O edepsiz Yunanlılara…" ifadesinden rahatsız olacak farkındayım. "Yunanlılar galip gelseydi" temenni ve duasını her fırsatta dile getirenlerin ve avanelerinin "Sen Türk'üm dersen, onlar da çıkar Kürt'üm der" zırvalarına, Türklük adına canını ortaya koyan şerefli Kürt kadını Seher Hanım'ın şahsiyetli duruşu cevap olarak yeter de artar aslında.
Ama biz devam edelim örneklerimize. Hani bunlar gâvur seviyorlar ya, belki onlardan örnek verirsek ola ki kafaları dank eder.
Amerika'nın o dönemdeki en önemli gazetelerinden Philadelphia Public Ledger'in Türkiye muhabiri Streit, 1921 yılının ilk üç ayını Anadolu'da geçirdikten gazetesinde bir değerlendirme yazısı kaleme alır. Makalenin şu kısmı bence önemli: "Viyana kapılarında haç ve Hilal mücadelesinden beri Hıristiyanlık dünyasının mirası olan Türk karşıtlığı sürüyordu. O zamandan beri durumun değiştiğini unuttuk. Bir yüzyıldır artık taarruz eden haçtır. Haç bu kez kutsal yer için savaşmıyor. Geçen yüzyılda haçın amacı izinler, nüfuz bölgeleri toprak, bir kelime ile; Türk'ün elinde kalan hazineleri kapmaktı. Avrupa devletleri, halklarının Türk'e olan düşmanlığından, Türk yönetimindeki Hristiyanların varlığından yararlanarak asıl amaçlarını maskeliyorlardı. Böl ve yönet ilkesiyle Osmanlı Devleti'nde dinî ve ırkî düşmanlıklar yaratılmış, sonuçta baş gösteren karışıklıklar amaçlanan çıkarların sağlanmasında alet olarak kullanılmıştı." (a.g.e., s. 140).
Demek ki neymiş; Hıristiyan Batı'nın yani haçlının düşmanlık ettiği, taarruz ettiği, elindeki hazinelerini almak istediği Türk'müş yani Müslüman. Ayrıca Hıristiyan Avrupa'nın, Osmanlı Devlet'inde dinî ve ırkî düşmanlıkları kaşıyarak nasıl çıkar sağladığı da belirtilmiş. Kısaca, onların gözünde Türk demek Müslüman demek. Ve Müslüman Türk'ün elindeki hazineleri almanın yolu onlar arasında dinî ve ırkî ayrılıkları körüklemek, yani Türklük bilincini yok etmek.
Son örneğimizi bir İngiliz'den seçtik ki; belki etkili olur diye. Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı günlerde, Mondros adasında dikenli tellerle çevrili bir esir kampında tutsak olan Ağaoğlu Ahmet Bey, kamp komutanı İngiliz subayının şu sözlerine muhatap olmuş: "Türk milletinin tarihi henüz bitmemiştir. Bu milletin insanlığa söyleyeceği sözler vardır. Onun yeniden fatih olacağına inanıyorum. Bir yıldan beri elimde altı yüze yakın Türk tutsak var. Ben bu Türk erlerini inceliyor ve gözlüyorum. Bunlar başka insanlar. Bunların mensup oldukları millet ölmemiştir. Onlar yeniden tarih sahnesine çıkmak için bir önder bekliyorlar." (a.g.e., s.139).
Ağaoğlu Ahmet Bey hatıra defterine, bu İngiliz subayın sözlerini kaydettiği günlerde Milli Mücadele daha başlamamıştı. Esaret altındaki Türk askerinin ortaya koyduğu şahsiyetli duruştan Türklüğü, Türk milletini kavramış ve Mustafa Kemal Atatürk gibi bir önderin geleceğini hissetmiş İngiliz kadar olamayanlar için söyleyecek bir tek sözümüz var: Yazık size!..
Okan Egesel / diğer yazıları
- Hz. İnsan’a… / 20.04.2020
- Koronavirüsten önce, koronavirüsten sonra... / 28.03.2020
- ‘Ben Ali’yim’ / 25.06.2019
- Atatürk keramet sahibi bir veliydi / 10.04.2019
- Çok şükür psikolojimiz yetmiyor! / 13.03.2019
- O günler geliyor, görüyorum / 22.02.2019
- Evet, bu seçim beka seçimidir / 06.02.2019
- Kumpasın arkasındakileri açıklıyorum / 11.01.2019
- Mustafa Kemal’in uçaklarına ne oldu? / 05.01.2019
- Yunan’ın galip gelmesini isteyen hainler / 26.12.2018
- Koronavirüsten önce, koronavirüsten sonra... / 28.03.2020
- ‘Ben Ali’yim’ / 25.06.2019
- Atatürk keramet sahibi bir veliydi / 10.04.2019
- Çok şükür psikolojimiz yetmiyor! / 13.03.2019
- O günler geliyor, görüyorum / 22.02.2019
- Evet, bu seçim beka seçimidir / 06.02.2019
- Kumpasın arkasındakileri açıklıyorum / 11.01.2019
- Mustafa Kemal’in uçaklarına ne oldu? / 05.01.2019
- Yunan’ın galip gelmesini isteyen hainler / 26.12.2018