(dünden devam…)
Baba Almanya'ya işçi olarak 1975 yılında eşini ve dört çocuğunu da Düsseldorf'a getirmeye karar vermiş. Bir erkek ve bir kız çocuklarını ise köyde bağa bahçeye ve ev işlerine bakmaları için Aksaray'da bırakmışlar. Anne, hemen geri döneceklerini söylese de Almanya hikâyesi bir ömür boyu sürmüş...
Anne bir süre sonra mutfakta yardımcı elaman olarak çalışmaya başlamış ve 1980 yılında diğer çocuklarını da yanlarına aldırmış. Çocuklar orada eğitim görüp meslek sahibi olmuşlar.
Baba 2002 yılında anne ise 2017 yılında hayata veda etmiş. Geriye hatıralar ve ailenin Düsseldorf'a geldiği ilk hafta yeni evlerinde çekilen bu güzel fotoğraf kalmış.
Bugün tüm dünyanın merakla beklediği Covid-19 aşısını bulan alman Biontech şirketini eşi ile birlikte kuran Türk bilim insanı. Ki bu şirketin değeri bugün 20 Milyar doları geçtiği söyleniyor.
Fabrikada çalışan bir işçi ailesinin çocuğunun, göçmen olarak büyüdüğü topraklarda bugün o ülkenin en zengin insanları arasına girebilecek başarıyı göstermesinin tarifi yok.
Yıllardır kanser tedavisi için uğraş verdiği laboratuvarında bu aşı için 400 kişi çalışıyor. Bir yıl önce tıp kongresinde böyle bir aşı için çalıştığını belirtti. Eşi Özlem Hanım bir mülakatında balayına gitmeyerek "düğün günümüzde bile laboratuvarda çalıştık" demiş. Başarı kolay elde edilmiyor sevgili okuyucular.
Düşünüyorum da ne olursa olsun sonuçta bir Türk evladı buldu aşıyı. Ama başka ülkede. Güzel ülkemde imkân olmaması, ne kadar zeki, çalışkan insanımızı yabancı ülkelere kaptırıyoruz.
Son günlerde "Z kuşağı" olarak tanımlanan gençler üzerinde yapılan ankette yurt dışında okuyup bu ülkelerde çalışmak isteyenlerin oranı azımsamayacak derecede.
Bilim insanlarımızın Türkiye'de değil de Almanya'da olması ve onlara sağlanan eğitim ve imkânların neticede insanlığa faydalı çalışmaları ortaya koyabiliyorlarsa herkesin şapkasını önüne koyup kendisini sorgulaması gerekiyor.
Türkiye'de olsaydı belki de sunduğu proje önerileri belki de TÜBİTAK tarafından reddedilecekti, kendisi de bir üniversitede zamanının yüzde doksanını öğrencilere ders anlatmakla, saçma sapan idari ve bürokratik işlerle ya da verimsiz toplantılarla harcayacaktı, kıt kanaat geçinecekti.
Dünyanın en genç kimya profesörü olan Oktay Sinanoğlu buna en güzel örnektir. İlgi duyan okuyucular merhum Sinanoğlu'nun hayat öyküsüne internetten bakabilirler.
Daha niceleri…
Bugün benzer bir aşı üreten şirketi Türkiye'de kurmak isteseniz ödeyeceğiniz vergiyi, alabileceğiniz hibeyi biliyor musunuz? Veya benzer eğitimi çocuğunuz Türkiye'de alsın isterseniz daha ana sınıfından itibaren nasıl bir maddi yatırım yapmanız gerekir, biliyor musunuz?
Evet…Bu iki bilim insanımız gece gündüz çalışarak maske ve mesafeden bizleri kurtarmaya yönelik buldukları aşıyla insanlığa umut oldukları için minnettarız.
Artık ülkemizde liyakat ekseninde, bilimin ışığında, Atatürk ilkeleri doğrultusunda sadece onu sözde değil de özde de anlayarak yaşasaydık bugün içimizdeki Aziz Sancarlar, Uğur Şahinler, Özlem Türeciler kendi ülkelerinde bunları başarabilirlerdi ve onlar gibi niceleri çıkardı.
Ne diyelim… Onlar dünyaya Türk ismini duyuran vatansever insanlar. Yüreklerinde vatan, kalplerinde bayrak sevdası olan iki onurlu insan. Gurur duy Türkiye'm…
Aşı dağıtımında ABD, Rusya hatta Fransa'ya karşı önceliğimiz Türkiye diyen koca yüreklere selam olsun.