Prof. Dr. Haydar Baş Ehl-i Beyt Külliyatını yazmaya başladıktan sonra bazı aymazlar ve teneke kafalılar işin nihayetini görmeden, yani Prof. Dr. Haydar Baş’ın bu konudaki maksadını anlamaktan uzak olanlar; söylemedik söz, atmadıkları iftira kalmadı.
Bizdeki aymazların ve nifak ehli olanların yıllardır uyguladıkları siyaset aynıdır. “Kedi ulaşamadığı ciğere zaten mundardı” dermiş. Ya da başka bir ifadeyle “Çamur at, tutmasa da izi kalır.” Fitnenin mantığı hep aynıdır; hangi zaman ve zeminde olursa olsun…
Prof. Dr. Haydar Baş, Türk askerini hak ettiği bir tarzda övse ya da savunsa; Haydar Hoca askerin adamıdır derler…
Prof. Dr. Haydar Baş, Devletin bölünmez bütünlüğünü savunsa; Haydar Hoca derin devletin adamı derler…
Prof. Dr. Haydar Baş, Peygamberin Kutlu takipçileri, varisleri, Kuranın sevin ve tabi olun diye emrettiği Ehl-i Beyt hakkında konuşsa, dünyada hiçbir İslam âlimine nasip olmayan Ehl-i Beyt külliyatını yazmaya kalkışsa; Haydar Hoca Şia’nın adamı derler…
Anlamak için biraz kafa yorsalar ya da biraz sabretseler. Onun ne demek istediğini ya da ne yapmak istediğini anlamak hiç de zor değildir. Onun hayata bakışını ve gönül dünyasını azıcık bilseler, ya da biraz iyi niyet besleseler, gerçeğe ulaşmaları çok daha kolay olacaktır.
Kendisinin yaşantı olarak Sünni gelenekten geldiğini ibadet ve davranış şekli olarak Sünniliği tercih ettiğini ancak Sünni ya da Şia olmak Tevhid inancına ters bir davranış olmadığını defalarca dile getirmiştir.
Ehl-i Beyt Külliyatını yazmaya başladığı ve ilk eser olarak Hz. İmam Ali adlı eserini henüz bitirmişti; bir sohbetinde şu ifadeyi kullandıklarına şahit olmuştum: “ Ehl-i Beyt Külliyatı bir ayna hükmünde olacak; gerek Aleviler, gerek Sünniler bu aynada kendi eksiklerini, ne olup ne olmadıklarını görecekler” demişti. Şahsen ben kendi eksiklerimi bu aynada görerek tamamlamaya çalışıyorum. Benim gibi sadece Sünni değil, Alevi olanlardan da eksiklerini görerek tamamlamaya çalışan kimseleri tanıyorum.
Prof. Dr. Haydar Baş Yeni Mesaj Gazetesinde bu konuda son günlerde çok önemli birkaç yazı kaleme alarak sonunda da maksatlarının ne olduğunu açıklayacaklarını dile getirdiler ve öyle de oldu…
11 Nisan Salı günü yazdığı makalede “Biz Ehl-i Beyt derken, anladığımız ve anlatmaya çalıştığımız Kur’an ve Sünnetin dili ile sevilmesi, örnek alınması mecbur olan Peygamber (sav) Efendimizin aile efradıdır. Peygamberin şahsı, İmam Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir. Bunların hayatları Kur’an ve Sünnet yolunda Allah rızası kazanmak için yaşanılan hayat tarzıdır. Bu yolu hayata geçirmek Allah’ın rızasını kazanmak için esastır. Zaten Ehl-i Sünnet dediğimiz gerçek de budur. Kitap ve Sünnetten uzak uygulamalar, ameli ve itikadi ölçülere uymadığı müddetçe adı ne olursa olsun Ehl-i Beyt’in yolu değildir. Ve Ehl-i Beyt’i bu yanlış misallerin şahsında değerlendirmek batıl bir yoldur...”
“Amacımız doğru ve hak tarafını anlatarak bu insanları işledikleri yanlışlardan kurtarmak ve Ehl-i Beyt’e sahip çıkma noktasına taşımaktır. Şayet bu gaye hayata geçerse baştan beri ifade etmeye çalıştığımız Sünnilikle Ehl-i Beyt arasında mevcut olan itikadi beraberliğin içine, Anadolu topraklarında yaşayan mektep ve medrese görmemiş, hiçbir eğitim ve öğretim almamış Alevi kardeşlerimizi de katmış olacağız. Onlara da gerçeği öğretip kulluk yolunda Allah rızasını kazanacak noktaya taşımak da asıl gayemizdir.”
Dereyi görmeden paçayı sıvayan, aklı evvel, aymaz kafalılar; Prof. Dr. Haydar Baş Hocamıza atmaya çalıştıkları iftiradan dolayı tövbe edip, utanırlar mı acaba?
Bizdeki aymazların ve nifak ehli olanların yıllardır uyguladıkları siyaset aynıdır. “Kedi ulaşamadığı ciğere zaten mundardı” dermiş. Ya da başka bir ifadeyle “Çamur at, tutmasa da izi kalır.” Fitnenin mantığı hep aynıdır; hangi zaman ve zeminde olursa olsun…
Prof. Dr. Haydar Baş, Türk askerini hak ettiği bir tarzda övse ya da savunsa; Haydar Hoca askerin adamıdır derler…
Prof. Dr. Haydar Baş, Devletin bölünmez bütünlüğünü savunsa; Haydar Hoca derin devletin adamı derler…
Prof. Dr. Haydar Baş, Peygamberin Kutlu takipçileri, varisleri, Kuranın sevin ve tabi olun diye emrettiği Ehl-i Beyt hakkında konuşsa, dünyada hiçbir İslam âlimine nasip olmayan Ehl-i Beyt külliyatını yazmaya kalkışsa; Haydar Hoca Şia’nın adamı derler…
Anlamak için biraz kafa yorsalar ya da biraz sabretseler. Onun ne demek istediğini ya da ne yapmak istediğini anlamak hiç de zor değildir. Onun hayata bakışını ve gönül dünyasını azıcık bilseler, ya da biraz iyi niyet besleseler, gerçeğe ulaşmaları çok daha kolay olacaktır.
Kendisinin yaşantı olarak Sünni gelenekten geldiğini ibadet ve davranış şekli olarak Sünniliği tercih ettiğini ancak Sünni ya da Şia olmak Tevhid inancına ters bir davranış olmadığını defalarca dile getirmiştir.
Ehl-i Beyt Külliyatını yazmaya başladığı ve ilk eser olarak Hz. İmam Ali adlı eserini henüz bitirmişti; bir sohbetinde şu ifadeyi kullandıklarına şahit olmuştum: “ Ehl-i Beyt Külliyatı bir ayna hükmünde olacak; gerek Aleviler, gerek Sünniler bu aynada kendi eksiklerini, ne olup ne olmadıklarını görecekler” demişti. Şahsen ben kendi eksiklerimi bu aynada görerek tamamlamaya çalışıyorum. Benim gibi sadece Sünni değil, Alevi olanlardan da eksiklerini görerek tamamlamaya çalışan kimseleri tanıyorum.
Prof. Dr. Haydar Baş Yeni Mesaj Gazetesinde bu konuda son günlerde çok önemli birkaç yazı kaleme alarak sonunda da maksatlarının ne olduğunu açıklayacaklarını dile getirdiler ve öyle de oldu…
11 Nisan Salı günü yazdığı makalede “Biz Ehl-i Beyt derken, anladığımız ve anlatmaya çalıştığımız Kur’an ve Sünnetin dili ile sevilmesi, örnek alınması mecbur olan Peygamber (sav) Efendimizin aile efradıdır. Peygamberin şahsı, İmam Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir. Bunların hayatları Kur’an ve Sünnet yolunda Allah rızası kazanmak için yaşanılan hayat tarzıdır. Bu yolu hayata geçirmek Allah’ın rızasını kazanmak için esastır. Zaten Ehl-i Sünnet dediğimiz gerçek de budur. Kitap ve Sünnetten uzak uygulamalar, ameli ve itikadi ölçülere uymadığı müddetçe adı ne olursa olsun Ehl-i Beyt’in yolu değildir. Ve Ehl-i Beyt’i bu yanlış misallerin şahsında değerlendirmek batıl bir yoldur...”
“Amacımız doğru ve hak tarafını anlatarak bu insanları işledikleri yanlışlardan kurtarmak ve Ehl-i Beyt’e sahip çıkma noktasına taşımaktır. Şayet bu gaye hayata geçerse baştan beri ifade etmeye çalıştığımız Sünnilikle Ehl-i Beyt arasında mevcut olan itikadi beraberliğin içine, Anadolu topraklarında yaşayan mektep ve medrese görmemiş, hiçbir eğitim ve öğretim almamış Alevi kardeşlerimizi de katmış olacağız. Onlara da gerçeği öğretip kulluk yolunda Allah rızasını kazanacak noktaya taşımak da asıl gayemizdir.”
Dereyi görmeden paçayı sıvayan, aklı evvel, aymaz kafalılar; Prof. Dr. Haydar Baş Hocamıza atmaya çalıştıkları iftiradan dolayı tövbe edip, utanırlar mı acaba?
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Müteşâbih ayetler hakkında / 01.05.2024
- Kamuda tasarruf olur mu? / 30.04.2024
- Milli bayramların önemi / 29.04.2024
- Ali Özalpaydın Hakk’a yürüdü / 27.04.2024
- Nice bayramlara / 26.04.2024
- 23 Nisan’ın hatırlattıkları / 25.04.2024
- 23 Nisan’a ulusal egemenlik açısından bakış / 24.04.2024
- 23 Nisan Bayramı Türk milletine hayırlı olsun / 23.04.2024
- Sorunlardan korkmayın! / 22.04.2024
- ‘Biz bitti demeden bitmez’ miş / 20.04.2024
- Kamuda tasarruf olur mu? / 30.04.2024
- Milli bayramların önemi / 29.04.2024
- Ali Özalpaydın Hakk’a yürüdü / 27.04.2024
- Nice bayramlara / 26.04.2024
- 23 Nisan’ın hatırlattıkları / 25.04.2024
- 23 Nisan’a ulusal egemenlik açısından bakış / 24.04.2024
- 23 Nisan Bayramı Türk milletine hayırlı olsun / 23.04.2024
- Sorunlardan korkmayın! / 22.04.2024
- ‘Biz bitti demeden bitmez’ miş / 20.04.2024