Maalesef gerçek bu! Vatandaşa rağmen vatandaşın siyasi, sosyal, ekonomik, sosyal ve manevi haklarını savunuyoruz. Ama gel gör ki, tepkiyi yine vatandaştan görüyoruz.
Geçen gün kaldırımda yürürken karşılaştım! 60 yaşlarında bir Anadolu erkeği. Başında şapka, gömleğin en üst düğmesi de ilikli. Birkaç adım arkasından bir kadın geliyor. Belli ki eşi. Onun başında da yazma.
Adam arkasındaki kadına bakarak öyle bir sesle konuşuyor ki, millet dönüp ona bakıyor; 'Hani bu ülkede açlık vardı, her taraf dolu. Hani bu ülke de yoksulluk vardı. Arabalardan yürümeye yer bulamıyoruz', vs. deyip uzaklaştılar.
Bu vatandaşımız da aynen yüzde 99 gibi görüntüye, makyaja aldanmış. Oysa aynanın karşısına geçip, haline bakıp, ben bu kaderi, bu yokluğu hak edecek ne yaptım' sorusunu sormuyor.
İşte o soruyu, vatandaş adına biz soruyoruz ve milletimize, 'yoksulluk, açlık ve bu asgari ücret sizin kaderiniz değildir. Siz istediğiniz için bu kaderi yaşıyorsunuz' diyoruz.
Ama kınamak için değil. Gerçeği göstermek ve bu memleketin zenginliklerinden herkesin hakkını almasını sağlamak için ve bu haklarını nasıl alacağını, hangi ekonomi sistemi ile huzur ve rahata kavuşacağını anlatıyoruz.
Bu ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini, bu zenginliklerin nasıl kullanılacağını, senyorajı, milli parayı kısaca Rusya, Çin ve Hindistan gibi dünya nüfusunun yarısını ayağı kaldıran Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni anlatıyoruz.
Ama kınanıyoruz. Gerçi kınanmak çok sevindirici. Çünkü Hz. Peygamber de (s.a.a.v) Hakkı, hakikati anlatmış, insanları maddi ve manevi kurtuluşa davet etmişti, ama kınanmıştı.
Ve Sevgili Peygamberimiz, ahir zamanda doğru söyleyenlerin yalanlanacağını, yalan söylerin ise doğrulanacağını haber vermişti.
Hem kınanıyoruz, hem de yalanlanıyoruz. Bu tablo bizim açımızdan çok sevindirici, ama milletimiz açısında da bir o kadar üzücü…
Birkaç tespit yapalım.
Bugün ülkemizde isteyen herkes, istediği her ürüne ulaşabilir mi? Ulaşır.
Alabilir mi? Hayır.
Neden? Çünkü ülkemizde üretim sorunu yoktur. Tüketim sorunu vardır ve bu sorunun ana başlığı paradır. Yani tüketici de para yok.
Biraz genişletelim!
Bugün piyasa da 40-45 TL'ye de peynir var, 10-12 TL'ye de.
Aynı şekilde 30-40 TL'ye de zeytin var. 8-10 TL'ye de.
10-15 TL'ye de sucuk var. 60-90 TL'ye de.
Bütün tüketim kalemleri böyle.
Siz hangi fiyat aralığında alışveriş yapıyorsunuz?
Daha önemlisi ise örneğin ikisinin adı da peynir ama biri 10 TL, diğeri 45 TL. 45 TL olanın hakiki peynir olduğunu biliyorsun. Peki, sen hangisini alıyorsun? Tabii ki ucuz olanı.
Bu örnek sadece gıda için değil tüm ihtiyaç kalemleri için de geçerlidir.
En ucuz gömleği, ayakkabıyı, pantolonu vs. ararız, kampanyalı ürünleri takip ederiz. Öyle değil mi?
Burada hayati bir soru daha ortaya çıkıyor; Önce para mı yoksa önce sağlık mı?
Sakın sağlık, demeyin. O zaman sorarlar! Peki, neden sağlıklı gıdalar tüketmiyor, pamuklu, yünlü kumaşlar giymiyor, depreme dayanıklı binalarda oturmuyorsun, diye!
Türkiye'nin makyajlı yüzüne gelirsek!
Evet, sokaklar araba dolu, yeni yeni binalar yapılıyor. Doğru, ama yüzde 80'ninden fazlasına bankalar ortak.
Mesela, 300 bin TL'lik bir evi banka kredisiyle 400 bin TL'ye alıyorsun. Yani hem müteahhidi, hem de bankayı ihya ediyorsun. Ödeyemezsen bankayı, ev sahibi yapıyorsun.
Araba alıyorsun. Galeriyi ihya ediyorsun. Bankayı ihya ediyorsun. Her gaza bastığında da hükümeti ihya ediyorsun.
Bu mu gelişmişlik, bolluk, bereket?
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025
- Altına aldanma / 09.05.2025
- AKP iktidarı da kaybettiğinin farkında / 08.05.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025