Yabancı sermayeye, en liberal ülkeler bile, kapılarını ardına kadar açmıyor. Hepsinde sınırlama ve denetim vardır. Türkiye'yi idare edenler ise, hâlâ "yabancı sermaye gelsin de nasıl gelirse gelsin" anlayışında. Bu anlayış, ülkemizi sömürgeleştirmekte ve ekonomik işgale sevk etmektedir. Bunu görmek ve anlamak istemiyorlar. "Gelin, yabancı ülkelerin yaptığını yapalım" dediğinizde, hemen "yoksa siz yabancı sermayeye karşı mısınız?" feryatları yükseliyor. Halbuki yabancı sermayeye karşı olmakla, denetim altına almak aynı şey değildir. Yabancı sermaye, okyanusa akan nehirler gibi, milli sermaye içerisinde kaybolursa sorun teşkil etmez ve buna kimse de karşı çıkmaz. Aksi olursa, durum değişir. Devletimizin kurucusu, M. Kemal Atatürk bile, kökünden yabancı sermayeye karşı bir tutum ve tavır içerisinde olmamıştır. Yabancı sermaye hakkında şöyle demiştir: "Yabancı sermaye benliğimize ve varlığımıza hiçbir zarar vermeksizin ülkemize girebilir". İşte, biz de bunu diyoruz. Peki, bugün uygulama böyle mi? Hayır, tam tersine yabancı sermayeye ayrıcalıklar, imtiyazlar sağlıyoruz. En çarpıcı örnek, borsada yabancıların ödemediği, Türk vatandaşlarının ödediği yüzde 10 stopajdır. Dünyada, bu şekilde kendi vatandaşlarını cezalandıran, yabancılara pozitif ayırımcılık yapan bir ülke var mı? Biz bilmiyoruz, bilen varsa söylesin. Hiçbir bağımsız ülke, böyle yapmaz, yapamaz. Bu, kapitülasyonları tekrar geri getirmek demektir. Yabancı sermaye için yapılan haklı eleştirilere sinirlenen Sayın Başbakan Erdoğan, "bu ülkede sermaye ırkçıları vardır" demiştir. "Bugün geldiğimiz noktada sormak istiyorum: Sermaye piyasasında yabancıya vergiyi kaldırıp, yerlilere vergi salmak sermaye ırkçılığı değil mi? Bırakın ırkçılığı sermaye piyasasının ruhuna, özüne, hatta anayasamıza aykırı değil mi?" (Bkz. Yiğit Bulut, Radikal Gazetesi, 29 Haziran 2006).Aydın geçinenlerimizin kafasına "yabancı sermayesiz kalkınma olmaz" tezini sokmuşlar. Bu tezi savunanlardan birisi çıkıp, "kalkınmış ülkelerin hangisi yabancı sermaye ile kalkındı" sorusunu, kendi kendine sormuyor. Kalkınmış ülkeler, kalkınmalarına rağmen, yine de yabancı sermayeye karşı kontrol ve denetimi elden bırakmıyor. Meselâ, ABD'de yabancı sermayenin denetimi Hazine Bakanlığı'na bağlı 'CFIUS' adlı bir komite tarafından yapılmaktadır. Komitede 12 bakanlık ve kuruluşun temsilcisi bulunur. Hazine bakanı da başkanlığını yapar. Bu komite, sadece ABD'deki yabancı sermaye yatırımlarını denetlemez. Dahası, Amerikalıların başka ülkelerdeki yatırımlarını da denetler. İçteki yabancı sermaye yatırımları ve dış ülkelerdeki Amerikalıların yatırımları için nihai kararı bu komite verir. Komitenin karar vermedeki ölçüsü, ülke ekonomisi ve güvenliğidir. Bir yatırım, ülkenin ekonomi ve güvenliği için zerre kadar zararlı görülürse, ona asla izin verilmez. Ülkemizdeki liberalistler ise, Türk işadamlarının yurt dışındaki yatırımlarını denetlemek şöyledursun, yurt içindeki yabancı sermaye yatırımlarını denetlemeyi dahi, liberal anlayışa aykırı buluyorlar.ABD'deki uygulamanın bir benzerini Fransa'da da görüyoruz. Fransa'da, 9 Aralık 2004 tarihinde kabul edilen bir kanunla, "yabancı sermayeyi denetleme yetkisi" Ekonomi Bakanlığına bırakılmıştır. 'Reform Kanunu' diye adlandırılan bu kanuna göre, yabancı sermayenin Fransa'da yatırım yapması hükümetin onayına tabidir. Almanya ve Japonya'da da yabancı sermayeye daha çok denetim ve kontrol getirilmektedir. Rusya'da, giderayak Devlet Başkanı Putin'in yaptığına şahit olduk. Putin, Devlet Başkanlığı görevini halefine devretmeden önce, 42 adet stratejik sektöre yabancıların girmesini yasaklayan bir kararı imzalamıştır. Ülkemizi idare edenler, niçin bu uygulamalardan ders almazlar? "Ekonomimiz güçlüdür, bu çeşit tedbirlere gerek yok" diyemezler. Derlerse, sorarız: "Ekonomimiz ABD, Fransa, Almanya, Japonya ve Rusya'nın ekonomisinden daha mı güçlüdür? Aslında, söz konusu olan güç değil, gaflettir. Bu gafletten, bir an önce kurtulmak zorundayız. Eğer, böyle giderse, yabancılar gibi, yabancı sermayeyi denetim altına almazsak, ülkemiz yabancı sermayenin denetimine girecektir. Bunu görmemek için kör olmak lâzımdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018