Prof. Dr. Haydar Baş, Rahmeten li'l Âlemin Hz. Muhammed (s.a.a) adlı eserinde, Hayber'in fethinde Hz. Ali'yi (a.s.) şöyle anlatmıştır:
Resûlullah (s.a.v.), Hudeybiye'den döndüğünde, Hicret'in 6. yılında Muharrem'in sonlarına doğru Hayber üzerine yürüdü. Hayber; Şam yolu üzerinde Medine'ye 8 mil uzaklıkta bir şehirdir. Yahudi dilinde "kale" manasına gelir. Hayber Yahudileri, Mekke müşrikleriyle işbirliği yaparak Müslümanları yok etmek üzere birleşmişlerdi.
Resûlullah, Hayber üzerine yürürse, Hayber Yahudileri Medine'ye baskın yapmak üzere anlaşmışlardı. Bunu iyi hesaplayan Peygamberimiz, Mekke müşrikleriyle barış yapmadan, Hayber üzerine yürümenin tehlikeli olacağını biliyordu. Bu sebeple Hudeybiye'de, Kureyşlilerle 10 yıllık bir barış antlaşması imzaladı. Ardından da, Hayber gazası için hazırlanmalarını ashabına emretti.
Bunu öğrenen Medineli Yahudiler, telaşa düştüler. Alacaklarını tahsil için Müslümanların yakasına yapışmayan Yahudi kalmadı. Bununla da yetinmeyen Yahudiler, Müslümanların morallerini bozmak için, Hayber'i ve Hayber Yahudilerini olduklarından çok daha büyük göstermeye çalışıyorlardı. "Hayber'i ve savaşçılarını görmüş olsaydınız, yanlarına varmadan geri dönerdiniz" deyip duruyorlardı. Öte yandan, Medineli Yahudilerden 10 kişi de gönüllü olarak bu gazaya katıldı. Ayrıca Peygamberin hanımı Ümmü Seleme, halası Hz. Safiyye ve dadısı Ümmü Eymen de Hayber fethine katılan kadın sahabelerden birkaçıdır.
Bu sahabeler mücahitlerin tedavi ve ihtiyaçlarıyla meşgul olacaklardı. Bu arada, Abdullah b. Ubey, boş durmayarak Hayber Yahudilerine, Resûlullah'ın sefere hazırlandığı haberini ulaştırdı. Yanlarındaki kılavuz, İslam mücahitlerini Hayber yakınında bir vadi olan Senir'e kadar götürdü. Hayberli Yahudiler, sayılarının çokluğuna, silahlarına güvenerek Resûlullah'ın kendileriyle savaşmaya cesaret edemeyeceğini sandılar. Hz. Peygamber, geceleyin yanlarına sokuluncaya kadar da haberleri olmadı.
Peygamberimiz Hayber'e vardığı gece hepsi uyuyakalmıştı. Enes b. Mâlik der ki: "Resâlullah, bir kavimle çarpışacağı zaman sabah olup da ezan sesini işitmezse saldırır, ezan sesi duyarsa baskın yapmazdı." Sabah olup da ezan sesi işitmeyen Resûlullah, savaş düzenine geçti. İslam ordusu sayıca iki bini aşmaktaydı. Resûlullah, ashabına, "Sancağı öyle birine vereceğim ki; Allah ve Resulü onu sever, o da Allah ve Resulü'nü sever. O, Hayber'i fethetmedikçe dönmeyecek, Hayber'in fethi onunla gerçekleşecektir. Kendisi, düşmandan kaçacak kimse de değildir" buyurdu. Sahabe o geceyi sancağın kime verileceğini konuşmakla geçirdiler.
Sabah olunca Resûlullah, sancağın getirilmesini emretti. Mücahitler, Hz. Peygamberin karşısında saf saf durdular. Zübeyr b. Avvam gelip sancağı istedi. Resûlullah ona, "Geç" buyurdu. Sa'd b. Ebi Vakkas gelip Resûlullah'ın önünde diz çöktü. Sancak ona da verilmedi. Hz. Ömer, "Ben, kumandanlığı hiç o günkü kadar özlemiş değildim" demiştir.
Resûlullah, bir müddet daha durduktan sonra, "Ali nerededir?" diye sordu. Gözleri ağrıdığı için gelemediğini söylediler. Resûlullah, kendisini çağırmalarını buyurdu. Hz. Ali görününce de, "İşte fetih bununla gerçekleşecek" buyurdu. Hz. Ali, "Ya Resûlullah! Bastığım yeri göremeyecek haldeyim" deyince, Resûlullah, Hz. Ali'nin ağrıyan gözlerine üfledi. Şifa vermesi için Allah'a dua etti. Hz. Ali'nin gözleri sanki hiç ağrımamış gibi oldu. Duasının sonunda Hz. Peygamber, "Allah'ım! Sıcağın ve soğuğun sıkıntısını bundan gider" diye de duada bulundu.
Gerçekten de Hz. Ali, en sıcak günde kalın elbise giyer, bunalmazdı. En soğuk günde de ince elbiselerle üşümezdi. Hz. Ali, Hımyer Yahudilerinden Merhab'la karşı karşıya geldi. Merhab, Hayberlilerin en cesuru sayılıyordu. Merhab, o gece rüyasında kendisini bir arslanın parçaladığını görmüştü. Hz. Ali, "Ben o kişiyim ki, annem babam bana Haydar (arslan) adını takmıştır" diyerek karşısına dikilince, rivayet edilir ki, Merhab'ın yüreğine bir korku düştü. Kısa bir mücadeleden sonra Hz. Ali, Merhab'ın kafasına kılıçla bir darbe indirdi. Kılıç, Merhab'ın ta dişlerine kadar işledi. Sesini bütün Hayber halkı duydu. Savaş esnasında Yahudi'nin biri, Hz. Ali'nin kalkanının yere düşmesine sebep oldu. O da, yakınlarında bulunan bir kapıyı yerinden sökerek savaşın sonuna kadar kalkan olarak kullandı. Peygamberimizin azatlı kölesi Ebu Râfi'nin bildirdiğine göre, çarpışmadan sonra 8 kişi o kapıyı yerinden oynatamamıştır.
Resûlullah (s.a.v.), Hudeybiye'den döndüğünde, Hicret'in 6. yılında Muharrem'in sonlarına doğru Hayber üzerine yürüdü. Hayber; Şam yolu üzerinde Medine'ye 8 mil uzaklıkta bir şehirdir. Yahudi dilinde "kale" manasına gelir. Hayber Yahudileri, Mekke müşrikleriyle işbirliği yaparak Müslümanları yok etmek üzere birleşmişlerdi.
Resûlullah, Hayber üzerine yürürse, Hayber Yahudileri Medine'ye baskın yapmak üzere anlaşmışlardı. Bunu iyi hesaplayan Peygamberimiz, Mekke müşrikleriyle barış yapmadan, Hayber üzerine yürümenin tehlikeli olacağını biliyordu. Bu sebeple Hudeybiye'de, Kureyşlilerle 10 yıllık bir barış antlaşması imzaladı. Ardından da, Hayber gazası için hazırlanmalarını ashabına emretti.
Bunu öğrenen Medineli Yahudiler, telaşa düştüler. Alacaklarını tahsil için Müslümanların yakasına yapışmayan Yahudi kalmadı. Bununla da yetinmeyen Yahudiler, Müslümanların morallerini bozmak için, Hayber'i ve Hayber Yahudilerini olduklarından çok daha büyük göstermeye çalışıyorlardı. "Hayber'i ve savaşçılarını görmüş olsaydınız, yanlarına varmadan geri dönerdiniz" deyip duruyorlardı. Öte yandan, Medineli Yahudilerden 10 kişi de gönüllü olarak bu gazaya katıldı. Ayrıca Peygamberin hanımı Ümmü Seleme, halası Hz. Safiyye ve dadısı Ümmü Eymen de Hayber fethine katılan kadın sahabelerden birkaçıdır.
Bu sahabeler mücahitlerin tedavi ve ihtiyaçlarıyla meşgul olacaklardı. Bu arada, Abdullah b. Ubey, boş durmayarak Hayber Yahudilerine, Resûlullah'ın sefere hazırlandığı haberini ulaştırdı. Yanlarındaki kılavuz, İslam mücahitlerini Hayber yakınında bir vadi olan Senir'e kadar götürdü. Hayberli Yahudiler, sayılarının çokluğuna, silahlarına güvenerek Resûlullah'ın kendileriyle savaşmaya cesaret edemeyeceğini sandılar. Hz. Peygamber, geceleyin yanlarına sokuluncaya kadar da haberleri olmadı.
Peygamberimiz Hayber'e vardığı gece hepsi uyuyakalmıştı. Enes b. Mâlik der ki: "Resâlullah, bir kavimle çarpışacağı zaman sabah olup da ezan sesini işitmezse saldırır, ezan sesi duyarsa baskın yapmazdı." Sabah olup da ezan sesi işitmeyen Resûlullah, savaş düzenine geçti. İslam ordusu sayıca iki bini aşmaktaydı. Resûlullah, ashabına, "Sancağı öyle birine vereceğim ki; Allah ve Resulü onu sever, o da Allah ve Resulü'nü sever. O, Hayber'i fethetmedikçe dönmeyecek, Hayber'in fethi onunla gerçekleşecektir. Kendisi, düşmandan kaçacak kimse de değildir" buyurdu. Sahabe o geceyi sancağın kime verileceğini konuşmakla geçirdiler.
Sabah olunca Resûlullah, sancağın getirilmesini emretti. Mücahitler, Hz. Peygamberin karşısında saf saf durdular. Zübeyr b. Avvam gelip sancağı istedi. Resûlullah ona, "Geç" buyurdu. Sa'd b. Ebi Vakkas gelip Resûlullah'ın önünde diz çöktü. Sancak ona da verilmedi. Hz. Ömer, "Ben, kumandanlığı hiç o günkü kadar özlemiş değildim" demiştir.
Resûlullah, bir müddet daha durduktan sonra, "Ali nerededir?" diye sordu. Gözleri ağrıdığı için gelemediğini söylediler. Resûlullah, kendisini çağırmalarını buyurdu. Hz. Ali görününce de, "İşte fetih bununla gerçekleşecek" buyurdu. Hz. Ali, "Ya Resûlullah! Bastığım yeri göremeyecek haldeyim" deyince, Resûlullah, Hz. Ali'nin ağrıyan gözlerine üfledi. Şifa vermesi için Allah'a dua etti. Hz. Ali'nin gözleri sanki hiç ağrımamış gibi oldu. Duasının sonunda Hz. Peygamber, "Allah'ım! Sıcağın ve soğuğun sıkıntısını bundan gider" diye de duada bulundu.
Gerçekten de Hz. Ali, en sıcak günde kalın elbise giyer, bunalmazdı. En soğuk günde de ince elbiselerle üşümezdi. Hz. Ali, Hımyer Yahudilerinden Merhab'la karşı karşıya geldi. Merhab, Hayberlilerin en cesuru sayılıyordu. Merhab, o gece rüyasında kendisini bir arslanın parçaladığını görmüştü. Hz. Ali, "Ben o kişiyim ki, annem babam bana Haydar (arslan) adını takmıştır" diyerek karşısına dikilince, rivayet edilir ki, Merhab'ın yüreğine bir korku düştü. Kısa bir mücadeleden sonra Hz. Ali, Merhab'ın kafasına kılıçla bir darbe indirdi. Kılıç, Merhab'ın ta dişlerine kadar işledi. Sesini bütün Hayber halkı duydu. Savaş esnasında Yahudi'nin biri, Hz. Ali'nin kalkanının yere düşmesine sebep oldu. O da, yakınlarında bulunan bir kapıyı yerinden sökerek savaşın sonuna kadar kalkan olarak kullandı. Peygamberimizin azatlı kölesi Ebu Râfi'nin bildirdiğine göre, çarpışmadan sonra 8 kişi o kapıyı yerinden oynatamamıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Gökhan Demir / diğer yazıları
- ABD ve İsrail’i gölgede bıraktılar… / 28.10.2024
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020