Sormuşlar; "Niçin yalan söylüyorsun?" diye…
Yalancı, "Herkes inanıyor…" demiş…
Sütçüsünden ekmekçisine, kasabından bakkalına ürün alırken gayri ihtiyari taze olup olmadığını sorarız. En komiğime giden bu soruyu balıkçıya veya yumurtacıya soranların aldıkları cevaba inanmalarıdır.
Gariptir insanoğlu, yumurtacının "Günlük, köyde gezen tavuk yumurtası" cevabına veya balıkçının "Bu sabah denizden çıktı canlı-canlı" demesine inanırız da, öncesini sorgulamayız. Sanki yumurtacı tavukla gezmiş, balıkçı ağları kendi çekmiş gibi kandırır bizi…
Günlük hayattaki alışverişler yalan ve kandırma üzerine kurulmuş olsa da, bizi en çok politikacılar kandırır.
Bu sıralarda siyaset arenasındaki yalanlar bir zamanların favori dizisi "Yalan Rüzgârı'nı aratmıyor.
***
Türkiye genelinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na karşı açılan hakaret davası önemli bir prestij kazandırırken, iktidar cephesinde deprem etkisi yarattı.
Eskilerin deyimi ile bazı şeylerin "şüyuu vukuundan beter" diye bir söz vardır. Bu söz genellikle bir olay olmadan önce duyulması nedeni ile söylenir. Etkisi genellikle çok yüksek olacak gelişmeler için söylenir ve zararı da çok fazla olarak yorumlanır.
Bu karar gündeme geldikten sonra Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilme ihtimali nedir?
Öncelikle bu ihtimale bakmak lazım.
Kuvvetli midir? Evet kuvvetlidir.
6'lı masa seçimleri kazanmayı eğer şansa bırakmadı ise bunu düşünmek zorunda.
Peki, Ekrem Bey buna ne der?
Tabii işin önemli tarafı bu. Ancak siyasete ilk basamaktan soyunan bir insanın varmak isteyeceği son nokta elbette Türkiye'nin en üst makamı olmalıdır.
Bu kaçınılmazdır. Hırsla alakası yoktur. Görevdir.
Bu masa eğer başka bir amaçla kurulmadı ise olması gereken budur.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarından çıkarttığım sonuca göre kendisinden başkasını pek cumhurbaşkanlığına aday olarak görmediği oldu. Şimdi ne söylesek boş. Bekleyip göreceğiz.
Ancak gerek Kılıçdaroğlu ekibi ve Karamollaoğlu büyük bir hata yapmıştır. Bu davayı küçümsemişler, sonuçlarını hayal edememişlerdir. Sonra da hatadan dönmeye veya tamir etmeye çalışmışlardır.
***
Gelelim siyasi yalanlar meselesine…
Dürüst bir toplum olmanın yolu, lafı eğip bükmeden söylemekten geçiyor. Önce söyleyip sonra yok ben öyle dememiştim, yanlış anlaşıldım vs. diyerek bir önceki söylemi düzeltmeye çalışmak beklenen sonucu vermiyor.
Eğer birileri sizi yok etmeye çalışıyor, bulunduğunuz makamdan almaya uğraşıyor ise ikisi lehinize de olsa bir üçüncü bilirkişi raporu ile sizi çırak çıkartabiliyor.
Ayrıca siyaset gibi bir arenada konuşmak için elinizde suç sayılmayan sözler rehberine ihtiyacınız var. Yoksa her sözünüz suç unsuru sayılabilir. Eh, şimdilik böyle bir sözlük veya rehber olmadığına göre her sözünüz bir yerlere çekilebilir. Suç işlemiş olabilirsiniz.
Bu konuda en büyük belagat ustası rahmetli Süleyman Demirel idi.
Kendisini hicvedenlere karşı son derece hoşgörülü davranırdı. Vatandaşa karşı dava açmamaya özen gösterir, özellikle konu vatandaş hakareti oldu mu "Durun bakalım. Biz vatandaşa ne yanlış yapmışız önce onu bilelim…" der, gerekirse vatandaş ile birebir görüşülmesini isterdi.
Halkın arasından gelmiş olmak, halkın nabzını iyi tutmaktan ve kitleleri tanımaktan gelen öngörüyü iyi kullanırdı.
Dikkatimizi çeken önemli bir husus BTP Genel Başkanı Sevgili Hüseyin Baş'ın, hemen karar sonrası Sayın İmamoğlu'nun yanında yer alması, destek olması oldu.
Öncelikle bir kadirşinaslık göstergesi olmasının yanı sıra, birbirini anlayan iki dost havası içinde olmaları, Sayın Akşener ile ayni çizgide yürümeleri önemli bir mesajdı.
Onca kalabalığa rağmen, bir deyimle Saraçhane'de yer yerinden oynamasına rağmen diğer ajans ve yayın organlarının olayı basit bir parti mitingi gibi görmeleri hatta bültenlerinde yer vermemeleri ise tarafsızlık konusunda kapıldıkları yalan rüzgârının ispatı oldu.
Onca vatandaşın eylemini yok sayarak yandaşlık çizgilerini çok güzel belli ettiler. Hem de geleceği düşünmeden…
Türkiye'deki asıl meseleyi anlayamamış olmalarını doğrusu hiç yadırgamadım.
"Kaderin bana bir oyunumu bu" dizelerini okuyacakları günler hiç de uzak değil oysa…
Bakalım o zaman ne yapacaklar bekleyip birlikte göreceğiz.
- Bir 23 Nisan yazısı… / 23.04.2025
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025