Dünya ülkeleri bir yandan sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma üzerinde kafa yorarken bir taraftan da "yaşanılabilir bir dünyanın nasıl sağlanağı'' sorusuna cevap arıyor.
Kuzey ve güney ekonomileri arasındaki ekonomik uçurum, 21'nci yüzyıla da damgasını vurdu.
İskandinav ülkelerinin gelişmişlik rakamlarıyla Orta ve Güney Afrika ülkelerinin ekonomik tabloları her geçen yıl birbirine zıt gelişim gösteriyor.
"Zengin daha zengin, fakir daha fakir'' teorisi "Fakirliğin kısır döngüsü" ile birlikte işliyor.
Bilindiği üzere ilk teori; uluslararası dış ticarette sanayi ülkeleri kar paylarını artırarak gelişirlerken, tarım ülkeleri giderek yoksullaşmakta.
Bu durumu ekonominin konjonktürel yapısı böyle kılıyor.
Diğer teori ise; Yine fakir ülkelerin mevcut piyasaları fakir kaynaklardan ve yetersiz ekonomik şartlardan kaynaklandığını savunuyor.
19'ncu yüzyılda ortaya atılan iktisadi kuramlar ve teoremler insanlığın ekonomik koşullarında iyiliştirme yapmış değil.
Ekonomik koşullar yıllar ilerledikçe geriliyor. Ve kaynaklar kıtlaştıkça daha kötü yaşam koşulları ortaya çıkıyor.
Bütünün bir parçası olarak biz de olumsuz küresel süreçten doğrudan veya dolaylı payımızı alıyoruz.
Türk ekonomisi üzerinde çöreklenen IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar ekonomik süreci daha da kötüleştirmekten başka birşey yapmıyor.
BM'nin kalkınma raporunda Norveç yaşanabilecek en iyi ülke olarak gösterilirken Türkiye 177 ülke arasından 88'nci sırada yeralıyor.
Bazıları ise; sıralamada 5 basamak indiğimiz için halka güven aşılamaya çalışıyor.
Dünyanın ekonomik gidişatı gittikçe kötüleşirken yaşanılabilir dünya arayışları da yoğunluk kazanıyor.
İngiltere'den Japonya ve ABD'ye kadar bilim adamları yerkürenin doğal tehditlerle karşı karşıya olduğunu üzerine mutabıklar.
Dünyanın yarından sonra daha da kötü olacağını söyleyen bilimadamları kötüleşmede insan faktörünün etkeli olduğunu belirtmekteler.
Yerkürede katı atıklar artıyor, kaynaklar tükeniyor, hava kirleniyor, iklimler değişiyor, sıcaklar artıyor, buzullar eriyor, seller ülkeleri basıyor,insanlar fırtınayla savruluyor, hortumlar arabaları havada uçuruyor...
Dünya hem ekonomik hem de doğal sistem açısından büyük tehditle yüzyüze.
Bilimadamları kara kara düşünüyor.
Bu doğal ve global tehdit karşısında "yarından sonra''sı için kafa yoran gelişmiş ülkeler, dünyanın sonu yaklaşmış olsa da diğer ülke kaynaklarını sömürmekten geri kalmıyorlar.
Dünyaya en büyük zararı en gelişmiş ülkeler verdi.
Ve vermeye devam etmekteler...
Kuzey ve güney ekonomileri arasındaki ekonomik uçurum, 21'nci yüzyıla da damgasını vurdu.
İskandinav ülkelerinin gelişmişlik rakamlarıyla Orta ve Güney Afrika ülkelerinin ekonomik tabloları her geçen yıl birbirine zıt gelişim gösteriyor.
"Zengin daha zengin, fakir daha fakir'' teorisi "Fakirliğin kısır döngüsü" ile birlikte işliyor.
Bilindiği üzere ilk teori; uluslararası dış ticarette sanayi ülkeleri kar paylarını artırarak gelişirlerken, tarım ülkeleri giderek yoksullaşmakta.
Bu durumu ekonominin konjonktürel yapısı böyle kılıyor.
Diğer teori ise; Yine fakir ülkelerin mevcut piyasaları fakir kaynaklardan ve yetersiz ekonomik şartlardan kaynaklandığını savunuyor.
19'ncu yüzyılda ortaya atılan iktisadi kuramlar ve teoremler insanlığın ekonomik koşullarında iyiliştirme yapmış değil.
Ekonomik koşullar yıllar ilerledikçe geriliyor. Ve kaynaklar kıtlaştıkça daha kötü yaşam koşulları ortaya çıkıyor.
Bütünün bir parçası olarak biz de olumsuz küresel süreçten doğrudan veya dolaylı payımızı alıyoruz.
Türk ekonomisi üzerinde çöreklenen IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar ekonomik süreci daha da kötüleştirmekten başka birşey yapmıyor.
BM'nin kalkınma raporunda Norveç yaşanabilecek en iyi ülke olarak gösterilirken Türkiye 177 ülke arasından 88'nci sırada yeralıyor.
Bazıları ise; sıralamada 5 basamak indiğimiz için halka güven aşılamaya çalışıyor.
Dünyanın ekonomik gidişatı gittikçe kötüleşirken yaşanılabilir dünya arayışları da yoğunluk kazanıyor.
İngiltere'den Japonya ve ABD'ye kadar bilim adamları yerkürenin doğal tehditlerle karşı karşıya olduğunu üzerine mutabıklar.
Dünyanın yarından sonra daha da kötü olacağını söyleyen bilimadamları kötüleşmede insan faktörünün etkeli olduğunu belirtmekteler.
Yerkürede katı atıklar artıyor, kaynaklar tükeniyor, hava kirleniyor, iklimler değişiyor, sıcaklar artıyor, buzullar eriyor, seller ülkeleri basıyor,insanlar fırtınayla savruluyor, hortumlar arabaları havada uçuruyor...
Dünya hem ekonomik hem de doğal sistem açısından büyük tehditle yüzyüze.
Bilimadamları kara kara düşünüyor.
Bu doğal ve global tehdit karşısında "yarından sonra''sı için kafa yoran gelişmiş ülkeler, dünyanın sonu yaklaşmış olsa da diğer ülke kaynaklarını sömürmekten geri kalmıyorlar.
Dünyaya en büyük zararı en gelişmiş ülkeler verdi.
Ve vermeye devam etmekteler...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005