logo
19 MART 2024

Yarının tarihçisine notlar

20.06.2020 00:00:00

İcmal dergisinin Haziran 2020 sayısında şunları yazmışız:

1947 yılında Trabzon'da doğan ve 2020 yılında yine Trabzon'da ebedi aleme yolcu olan merhum Prof. Dr. Haydar Baş'ın çağdaşı olan kalem erbabının çoğu ona çok açık haksızlık yaptılar, kadrini-kıymetini yeterince bilemediler.

Merhum Haydar Hoca'nın çağdaşı olan alimler, ilim ve bilim adamları, ülke yönetiminin çeşitli kademelerinde söz sahibi olanlar, onun bu tezlerine sahip çıkmayarak, gündem etmeyerek aslında kendi çocuklarının ve torunlarının yarınlarını tehlikeye atmış oldular.

Şimdilerde tüm dünyanın baş etmek için gece-gündüz uğraştığı küresel musibet vesilesi ile söz konusu kadrolar, Haydar Baş'ın kurtarıcı tezlerine karşı duyarsız davranmalarının ne büyük uçurumlara yol açtığını fark ettiler ama ne yazık ki bu büyük belaya da koskoca ülkenin hazırlıksız yakalanmasına sebep oldular.

Böyle bir insanla aynı çağda yaşamış olmak, aynı okullarda ve aynı sıralarda tahsil görmüş olmak, daha sonra eğitimci olarak aynı okullarda çalışmış olmak elbette arkadaşları için büyük bir nasipti ama ne yazık ki çoğu hep susmayı tercih ettiler.

Tahsil hayatının çeşitli kademelerinde ve meslek hayatında onunla yolları kesişen ve daha sonra muhtelif üniversitelerde akademik çalışma yapan arkadaşları, onun ezber bozan çıkışlarına sahip çıkmak şöyle dursun dile getirmekten dahi ısrarla kaçındılar.

Onun ileri sürdüğü tezleri, bir ilim adamı haysiyeti ve ciddiyeti ile tartışmak bir yana, gündem olur korkusu ile eleştirmeyi bile göze alamadılar.

Bir ilim adamı düşünün ki yepyeni bir tez geliştiriyor, ezberleri bozuyor ve bu tez dünyada gündem oluyor, birçok ülkede uygulama alanı buluyor ama kendi ülkesindeki ilim mahfelleri eleştiri konusu bile yapmıyor, yapamıyor.

Üniversite muhitlerinde, özellikle de İlahiyat çevrelerinde, Haydar Hoca'nın ortaya koyduğu ilmi çalışmalar karşısında takınılan "görmedim, duymadım, bilmiyorum" tavrı bir kez daha ayan-beyan gösterdi ki ülkemizde bilim, kesinlikle özgür değildir.

Merhum Haydar Baş, bizzat yaşadığı hayatı ile, yazdığı adam boyu eserleri ile ve insanlığa armağan ettiği hayat bahşeden tezleri ile ispat etti ki; zihinlere ve vicdanlara pranga vurmuş olan küresel güçler, İslam dünyasında bilim diye kabul ettirdikleri ezberlerinin bozulmasına asla müsaade etmemektedirler.

Ülkede ilmi despotizmi temsil ve organize eden üniversitelerin dayattıkları ezberleri tekrarlayanlar, öğrencilerine tekrarlatanlar akademik alanda yükseliyor ama "acaba, şöyle bir ihtimal daha olabilir mi?" tarzında sorgulama yapanlar bin bir hile ile devre dışı bırakılıyorlar.

Haydar Hoca; öteden beri ezberletilen "kaynaklar sınırlı ihtiyaçlar ise sınırsızdır" tezini tam tersine çevirdiği için, "kaynaklar sınırsız ama ihtiyaçlar sınırlıdır" dediği için kendisine karşı kör ve sağır rolü oynadılar.

"Tüketim bizatihi kaynaktır" tezini ileri sürdüğü için ahlaksız kapitalistlerin şimşeklerini üzerine çekti.

Genelde İslam dünyasında, özelde ise ülkemizde eğer bilim özgür olsaydı, genç akademisyenler yükselmek için profesörlerin iki dudağından çıkacak bir cümleye mahkum olmasaydı ve gerçekleri yazıp-söylemekte serbest olsaydılar, Haydar Baş'ın eserleri üzerine her üniversitede onlarca tez çalışması yapılmış ve yaptırılmış olurdu.

Dünyayı kasıp kavuran korona virüs salgınından sonra neredeyse bütün dünya adını vererek vermeyerek, kaynağını söyleyerek ya da söylemeyerek Haydar Hoca'nın özellikle ekonomik tezlerine dört elle sarıldı ve uygulamaya başladı.

Milli Ekonomi Modelinin alt başlıklarından olan vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı, doğum ikramiyesi, gençlere evlilik yardımı, tarım ürünlerine alım garantisi, mazot -tohum desteği, çiftçiye avans ödemeleri ve devletin senyoraj hakkını kullanarak para basması gibi daha birçok maddeye dünya devletleri can kurtaran simidi gibi sarıldı ve hayata geçirdiler.

Bu kadar dünyanın gözü önünde, bu denli ete-kemiğe bürünmüş ve milyarlarca insanın imdadına yetişmiş olan bir tezin sahibi olan bir ilim ve siyaset adamının kendi ülkesinde, hatta kendi yetiştiği şehirde adeta yok sayılması, bu ülkede bilimin tutsaklığının en açık göstergesidir ne yazık ki.

Özellikle ömrünün son çeyrek yüz yılında yaptığı açılımlarla, geliştirdiği orijinal tezlerle hem ülke içinden hem de dış dünyadan aldığı olumlu dönüşümler, elbette böyle bir şahsiyeti yetiştiren bir vilayet için de bir iftihar vesilesi olmalı idi ama, yeterince kadrinin bilindiği söylenemez her halde.

Onun bir ömür koşup koşturmasını, dünyaya damgasını vuran ekonomik tezlerini, Ehl-i Beyt konusundaki ezber bozan çıkışlarını, milletin birlik ve beraberliğini temin etmek için çırpınışlarını ve ülkenin dirlik ve düzenliğine göz dikmiş olan haramiler karşısındaki dağ gibi duruşlarını düşündükçe oldukça ibret verici şu olayı hatırlıyorum.

Aslında her köyde benzerleri yaşanmıştır diye düşünüyorum.

Yaz ortası, sıcak mı sıcak bir gün. Kara Dağın bağrından doğan ve köyümüzün ortasından geçen akar suyumuz biraz azalmış ta olsa şarıl şarıl akıyor.

Öyle sıcağında suyun başına inmiş ve suyunu içerek kenarda kumsalda yatan kuzular, danalar… Aynı suyun kenarında çamaşır-bulaşık yıkayan kadınlar ve suyun kenarında kumlarla oynayan çocuklar…

Görünürde hava açık, hatta köyün üstünde bulut dahi yok.

Köyden geçen suyun kenarında uğraşan kadınların ve çocukların görmelerinin mümkün olmayacağı bir şekilde, dağın üzerinde kara bulutlar toplanıyor ve yüklerinde ne var ne yok hepsini köyden geçmekte olan suyu oluşturan derelere döküyor ve bir tufandır kopuyor derelerden.

Vaziyet şu; bir komşu gitse de suyun kenarında çamaşır yıkayan kadınlara dese ki; "toplanın derhal buradan uzaklaşın, biraz sonra korkunç sel gelecek", kadınlar, "şimdi şaka yapmanın sırası mı" deyip işlerine devam edecekler.

Fakat yaşını başını-başını almış, saçı sakalı bembeyaz köyün en tecrübeli dedesi elinde sopa ile adeta kıyamet kopararak, gırtlağını patlatırcasına bağırarak yaklaşıyor ve kadınları, çoluk-çocuğu suyun kenarından uzaklaştırıyor ve belki birkaç saniye farkı ile onları korkunç selin önünden kurtarıyor.

İşte merhum Haydar Hoca, seksen şu kadar yıllık ömründe devleti ve milleti için, hatta tüm İslam alemi için, Ümmet-i Muhammedin nesillerinin heba olmaması için ve yer altı ve yer üstü kaynaklarının talan olmaması için köydeki işte o pirifani ihtiyarın yaptığını yaptı.

Düşmanlar karşısında devletçe ve milletçe güçlü ve dayanıklı olmanın formüllerini yazdı.

Asırlardan beri devam edegelen kardeş kavgalarının nasıl sonlandırılacağının dolayısıyla, düşman tuzaklarının nasıl boşa çıkarılacağının yollarını gösterdi.

Cami kürsülerinde ve minberlerinde faizi yasaklayan ayetlerin okunması ile bu faiz belasından kurtulmanın mümkün olmayacağını görerek, ciddi bir model geliştirmenin, ciddi bir yapı-söküm işine girişmenin şart olduğunu düşündü ve meşhur Milli Ekonomi Modelini yazdı.

Bu konudaki feryadına ilk önce ses vermesi, destek vermesi gereken Diyanet camiası ne yazık ki çelik-çomak oyunlarına devam etti ama dönüp Haydar Hoca'ya bir teşekkür dahi etmedi.

Neredeyse on dört asırdan beri devam eden Sünni-Şii kavgasının öyle birkaç makale ile, birkaç toplantı ile bitirilemeyeceğini fark ederek tanınmış bir 'Sünni Alim' sıfatı ile on yıllarını harcayarak Ehl-i Beyt külliyatını yazdı ve bununla da yetinmeyerek uluslar arası kongreler düzenledi, ülke içinde de nerdeyse her il ve ilçede kardeşliğin tesisi için paneller organize etti.

Bütün bu canhıraş feryatları, yerleri-gökleri inleten "yapmayın, etmeyin, uyumayın, ayağa kalkın, hakkınıza ve kaynaklarınıza sahip çıkın, kardeşliğinize sahip çıkın" tarzındaki çağrılarını çağdaşlarına belki yeterince duyuramadı ama yarının tarihini yazacak olanlar, elbette bu gerçekleri yazacaklar.

Haydar Hoca ile aynı çağda yaşayan ilim adamları, basın mensupları ve ülkedeki egemen güçler onun kıymetini bilmediler, bilemediler ve tüm güçlerini seferber ederek milletten gizlediler, dolayısıyla devlet ve millet en muhtaç olduğu bir devirde o tezlerden mahrum kaldılar.

Umut ediyoruz ki yarının tarihini yazacak olan tarihçiler onun hakkını verecek, layık olduğu tahtına oturtacak ve hiç olmazsa gelecek nesillerimizin bu tezlerden istifade etmelerinin yollarını açacaklardır.

Yarınların tarihini yazacak olan tarihçiler, bu tarihler aralığında dolu dolu yaşamış ve dopdolu eserler bırakmış olan merhum Haydar Hoca'ya hak ettiği hacimde yer ayırdıklarında umarım ki benim de şu şiirimi, çam sakızı-çoban armağanı kabilinden bir kenara iliştirirler:

      

Sensiz yapayalnız sensiz dünya dar

Sen sefer eyledin ebediyete

Canımızdan canlar aldın da gittin

Bir sızı düşürdün tüm cemiyete

Dünyaya velvele saldın da gittin

Sensiz yapayalnız sensiz dünya dar

Biz nasıl edelim ey Hoca Haydar

 

Bir derdimiz olsa sana gelirdik

Senin ile ağlar senle gülerdik

Acıları dilim dilim bölerdik

Yangın yürekleri deldin de gittin

Sensiz yapayalnız sensiz dünya dar

Biz kime gidelim ey Hoca Haydar

 

İnsanlığın derdi senin derdindi

Sen gidince deste deste dert indi

Sanki koca dağlar boynuma bindi

Dostlara son defa güldün de gittin

Sensiz yapayalnız sensiz dünya dar

Biz nasıl gülelim ey Hoca Haydar

 

"Birlik beraberlik" dedin dolaştın

Karda fırtınada nice dağ aştın

İsminle cisminle daima 'Baş'tın

Yaralara merhem çaldın da gittin

Sensiz yapayalnız sensiz dünya dar

Yaralar çoğaldı ey Hoca Haydar

 

"İnsan gönül" dedin yola koyuldun

Yedi iklim dört bucakta duyuldun

Düşmanlarca lokma lokma kıyıldın

Dosdoğru çizgide kaldın da gittin

Sensiz yapayalnız sensiz dünya dar

Nasıl da özledik ey Hoca Haydar

 

Yürekler kor gibi başımız duman

Kavuşmak acaba nerde ne zaman

Zikrullaha teşvik ettin her zaman

Kalpten kiri-pası sildin de gittin

Sensiz yapayalnız sensiz dünya dar

Hasret dağ gibi ey Hoca Haydar

      

Hakkın rızasını en üstte tuttun

Kınayıcıları toptan unuttun

Dünya telaşını arkaya attın

Adaleti şiar kıldın da gittin

Sensiz yapayalnız sensiz dünya dar

Kime ne diyelim ey Hoca Haydar

 

Aziz Karaca da yazdı bir destan

Yazık ki mahrumdur sen gibi dosttan

Şehitlik tepesi oldu gülistan

Bu fani dünyadan yıldın da gittin

Sensiz yapayalnız sensiz dünya dar

Bir gün geleceğiz ey Hoca Haydar.

 
Aziz Karaca / diğer yazıları
Süleymaniye hatadan dönmeli
İstikrarı hakim kılmakta kararlıyız
Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor
8 yılda ülkemizden çıkan yerli sermaye miktarı 600 milyar dolar
Kaftancıoğlu da ifadeye çağrıldı
İki şüphelinin ifadesi ortaya çıktı
Erdoğan 4. Kolordu Komutanlığı'nda konuştu
Irak ve Suriye mesajı
Utan dünya!
Bombalardan kurtulanlar açlıktan ölüyor
Ali Koç'tan tarihi çıkış
'Gerekirse bir alt lige düşeceğiz'
TİP adaylığını çektiğini duyurmuştu
Ses kayıtları yayınlandı
İmamoğlu İnşaat Genel Müdürü ifade verdi
'Para sayma' soruşturması sürüyor
Makas açılınca, Altınok için sahaya indi
Mansur Yavaş'ı hedef aldı
'Darende'ye hizmet için yola çıktık'
BTP'den Darende'de büyük miting
Ankara anketinden büyük fark çıktı
Mansur Yavaş kendiyle yarışıyor
"Gazze en büyük açık hava mezarlığına dönüştü"
AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell
İsrail'e 35 bin ton silah ve mühimmat taşındı
Büyük çoğunluğu ABD'den
Doğrusu 11 bin dolar
Sığınmacıların geliri Türklere sayılmış!
"Koltukta vakit geçirmeye değil çalışmaya talibiz"
BTP Aksu Adayı Bilal Şahin
Süleymaniye hatadan dönmeli
İstikrarı hakim kılmakta kararlıyız
Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor
8 yılda ülkemizden çıkan yerli sermaye miktarı 600 milyar dolar
Kaftancıoğlu da ifadeye çağrıldı
İki şüphelinin ifadesi ortaya çıktı
Erdoğan 4. Kolordu Komutanlığı'nda konuştu
Irak ve Suriye mesajı
Utan dünya!
Bombalardan kurtulanlar açlıktan ölüyor
Ali Koç'tan tarihi çıkış
'Gerekirse bir alt lige düşeceğiz'
TİP adaylığını çektiğini duyurmuştu
Ses kayıtları yayınlandı
İmamoğlu İnşaat Genel Müdürü ifade verdi
'Para sayma' soruşturması sürüyor
Makas açılınca, Altınok için sahaya indi
Mansur Yavaş'ı hedef aldı
'Darende'ye hizmet için yola çıktık'
BTP'den Darende'de büyük miting
Ankara anketinden büyük fark çıktı
Mansur Yavaş kendiyle yarışıyor
"Gazze en büyük açık hava mezarlığına dönüştü"
AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell
İsrail'e 35 bin ton silah ve mühimmat taşındı
Büyük çoğunluğu ABD'den
Doğrusu 11 bin dolar
Sığınmacıların geliri Türklere sayılmış!
"Koltukta vakit geçirmeye değil çalışmaya talibiz"
BTP Aksu Adayı Bilal Şahin
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.