Bügun herhalde en hayatî soru şu olsa gerek...
Hazinemizin halini en iyi kim biliyor?
Diyeceksiniz ki; Başbakan Ecevit ve yardımcıları...
Keşke öyle olsaydı.
O zaman Maliye Bakanı veya Hazine Müsteşarı...
Hayır, hayır. Kendinizi yanıltmayın.
O zaman soruyu şöyle soralım... Bu milletin ahvalini en iyi kim biliyor?
Korkarım, yine aynı cevapları sıralayacaksınız. Ama maalesef pusula bunları göstermiyor. Kimi mi gösteriyor?
Size bir ipucu vereyim...
Yoksullara dış yardımın anlamı
Madem ki milletin ahvalini ve Hazinemizin durumunu, Başbakan, yardımcıları veya maliye bürokratları biliyor, o halde "yoksullara 500 milyon dolarlık yardım"ı Dünya Bankası yetkilileri niye gönderiyor? Bu yabancılardan önce niye bizimkiler, en zenginleri bile kıvrandıran bu kriz ortamında bari milletin fakirine, yetimine, kimsesizine yardım yapalım diyemiyorlar?
Diyemezler. Çünkü Türk ekonomisinin nerede olduğunu, nereye doğru gittiğini, nereye gideceğini bizimkiler değil, Dünya Bankası ve IMF yetkilileri biliyor ve belirliyor. Bir şirketin sahibi bile kendi bilançosunu üç-beş ayda on kere gözden geçirmezken, "global adamlar" son birkaç ay içinde ülkenin maliyesini onuncu kez gözden geçiriyorlar.
Acaba Başbakan ve yardımcıları Hazine ve Maliye bürokratlarını çağırıp kaç kere bu neviden gözden geçirme yaptılar?
Gözden geçirmediklerine başımı koyarım. Eğer gözden geçirselerdi Dünya Bankası yetkilileri kadar toplumun halini görmezler miydi?
Bizimkiler ne işle meşgul?
Dünya Bankası Türkiye temsilcisi Ajay Chibber gibi adamlar bangır bangır bağırıyor; sonra kabahati bize yüklemeyin, bu programla sosyal patlama kaçınılmaz, bari hiç olmazsa 500 milyon dolar yoksullara yardım yapalım diyorlar; bizimkilere sinek vızıltısı geliyor. Adamların içi gıdıklanıyor, nasıl da başardık ama diyerek içten kahkahalara tutuluyorlar; bu işin perde arkası... İşin ayrı cephesi.
Fakat bizimkileri, ne milletin feryadı ayıktırıyor, ne işçinin, ne çiftçinin, ne sanayicinin, ne sivilin, ne askerin...
Gerçekten Hazine tamtakır. Bunu önceki gün artık canı gıtlağına dayanan bazı bürokratlar açıkladı. Siyasetçilerin alanı daraldı, dediler. Doğru.
Sıra geldi arazilere
Ama politikacılarımız için çare hazır; hemen Hazine arazileri parsellendi.
Hatırlarsanız, bir ara "zorunlu nema" tartışması yaşanmıştı; yürüyüşler, nümayişler yapılmış, sendikalar meydanları inletmişlerdi. Nemalar, 1988 yılında kamu personelinin maaşlarından kesilmeye başlandı. Fonda bugüne kadar yaklaşık 6 katrilyon lira yani 4.9 milyar dolar birikti.
İşte bu nemalara karşılık "hazine arazisi" verilecek. Sizin anlayacağınız; demek ki, işçinin kesintileri bile hortumdan akmış, gitmiş. Onlara karşılık verebileceğimiz tek şey; arazi. Borcunu ödeyemeyen tüccarın, evini-barkını, bahçesini-bağını alacaklıya teklif etmesinden başka bir şey mi bu iş?
Eee... Bir başka önemli sual daha; kendi memurundan yaptığı kesintiyi hazine arazisiyle ödemek durumunda kalan Maliye, aldığı bu kadar faiz katmerli IMF borcunu ne ile ödeyecek?
Hazine arazisi ile mi...? Bu araziler, vatan toprağından sayılıyor, değil mi?
Arsa işi rizikolu
İşin içinde bir başka hinlik olmasın. Korkarım işbaşındaki politikacılar, Hazine arazilerini "diplamatik satış"la yabancılara vermenin toplumsal tepkisini azaltmak ve fiili olarak satışın önünü açmak için; bakınız, size de arazi veriyoruz, tek veya çift kata imarlı 300 metre karelik parseller halinde metre kare bedeli 4 milyon 800 bin liradan arsalarınızı hazırladık, demeye getirmesinler...
Bu "nemaya karşı arazi" işi, biraz, Apo'nun idamdan kurtarılması olan toplumsal tepkileri azaltmak için, 35 bin tutuklu ve mahkumun cezaevlerinden salıverilmesini andırıyor.
500 milyon dolarlık yoksulluk kredisinin üstüne gelen bu "nemaya karşılık arazi" projesi, gerçekten maliyemizin sadece ağlanacak halini değil, bir an önce sahip çıkılması gereken ahvalini ortaya koyan çok ciddi kriterlerdir.
İster dış borç için, ister iç borç için olsun; üretmeden arazi vermekle bu borçların altından kalkılamaz. Kimi işbaşındakiler, çaresizliklerinden, dışa bağımlılıklarından ve belki utançlarından belki bu vahim gelişmeleri böyle okumuyor, olabilirler.
Ama millet böyle okuyor. Tüm vatan sathında Kuvay-ı Milliye'ye olan sevda seli bunu gösteriyor. Bu sebeple ümitvârız.
Hazinemizin halini en iyi kim biliyor?
Diyeceksiniz ki; Başbakan Ecevit ve yardımcıları...
Keşke öyle olsaydı.
O zaman Maliye Bakanı veya Hazine Müsteşarı...
Hayır, hayır. Kendinizi yanıltmayın.
O zaman soruyu şöyle soralım... Bu milletin ahvalini en iyi kim biliyor?
Korkarım, yine aynı cevapları sıralayacaksınız. Ama maalesef pusula bunları göstermiyor. Kimi mi gösteriyor?
Size bir ipucu vereyim...
Yoksullara dış yardımın anlamı
Madem ki milletin ahvalini ve Hazinemizin durumunu, Başbakan, yardımcıları veya maliye bürokratları biliyor, o halde "yoksullara 500 milyon dolarlık yardım"ı Dünya Bankası yetkilileri niye gönderiyor? Bu yabancılardan önce niye bizimkiler, en zenginleri bile kıvrandıran bu kriz ortamında bari milletin fakirine, yetimine, kimsesizine yardım yapalım diyemiyorlar?
Diyemezler. Çünkü Türk ekonomisinin nerede olduğunu, nereye doğru gittiğini, nereye gideceğini bizimkiler değil, Dünya Bankası ve IMF yetkilileri biliyor ve belirliyor. Bir şirketin sahibi bile kendi bilançosunu üç-beş ayda on kere gözden geçirmezken, "global adamlar" son birkaç ay içinde ülkenin maliyesini onuncu kez gözden geçiriyorlar.
Acaba Başbakan ve yardımcıları Hazine ve Maliye bürokratlarını çağırıp kaç kere bu neviden gözden geçirme yaptılar?
Gözden geçirmediklerine başımı koyarım. Eğer gözden geçirselerdi Dünya Bankası yetkilileri kadar toplumun halini görmezler miydi?
Bizimkiler ne işle meşgul?
Dünya Bankası Türkiye temsilcisi Ajay Chibber gibi adamlar bangır bangır bağırıyor; sonra kabahati bize yüklemeyin, bu programla sosyal patlama kaçınılmaz, bari hiç olmazsa 500 milyon dolar yoksullara yardım yapalım diyorlar; bizimkilere sinek vızıltısı geliyor. Adamların içi gıdıklanıyor, nasıl da başardık ama diyerek içten kahkahalara tutuluyorlar; bu işin perde arkası... İşin ayrı cephesi.
Fakat bizimkileri, ne milletin feryadı ayıktırıyor, ne işçinin, ne çiftçinin, ne sanayicinin, ne sivilin, ne askerin...
Gerçekten Hazine tamtakır. Bunu önceki gün artık canı gıtlağına dayanan bazı bürokratlar açıkladı. Siyasetçilerin alanı daraldı, dediler. Doğru.
Sıra geldi arazilere
Ama politikacılarımız için çare hazır; hemen Hazine arazileri parsellendi.
Hatırlarsanız, bir ara "zorunlu nema" tartışması yaşanmıştı; yürüyüşler, nümayişler yapılmış, sendikalar meydanları inletmişlerdi. Nemalar, 1988 yılında kamu personelinin maaşlarından kesilmeye başlandı. Fonda bugüne kadar yaklaşık 6 katrilyon lira yani 4.9 milyar dolar birikti.
İşte bu nemalara karşılık "hazine arazisi" verilecek. Sizin anlayacağınız; demek ki, işçinin kesintileri bile hortumdan akmış, gitmiş. Onlara karşılık verebileceğimiz tek şey; arazi. Borcunu ödeyemeyen tüccarın, evini-barkını, bahçesini-bağını alacaklıya teklif etmesinden başka bir şey mi bu iş?
Eee... Bir başka önemli sual daha; kendi memurundan yaptığı kesintiyi hazine arazisiyle ödemek durumunda kalan Maliye, aldığı bu kadar faiz katmerli IMF borcunu ne ile ödeyecek?
Hazine arazisi ile mi...? Bu araziler, vatan toprağından sayılıyor, değil mi?
Arsa işi rizikolu
İşin içinde bir başka hinlik olmasın. Korkarım işbaşındaki politikacılar, Hazine arazilerini "diplamatik satış"la yabancılara vermenin toplumsal tepkisini azaltmak ve fiili olarak satışın önünü açmak için; bakınız, size de arazi veriyoruz, tek veya çift kata imarlı 300 metre karelik parseller halinde metre kare bedeli 4 milyon 800 bin liradan arsalarınızı hazırladık, demeye getirmesinler...
Bu "nemaya karşı arazi" işi, biraz, Apo'nun idamdan kurtarılması olan toplumsal tepkileri azaltmak için, 35 bin tutuklu ve mahkumun cezaevlerinden salıverilmesini andırıyor.
500 milyon dolarlık yoksulluk kredisinin üstüne gelen bu "nemaya karşılık arazi" projesi, gerçekten maliyemizin sadece ağlanacak halini değil, bir an önce sahip çıkılması gereken ahvalini ortaya koyan çok ciddi kriterlerdir.
İster dış borç için, ister iç borç için olsun; üretmeden arazi vermekle bu borçların altından kalkılamaz. Kimi işbaşındakiler, çaresizliklerinden, dışa bağımlılıklarından ve belki utançlarından belki bu vahim gelişmeleri böyle okumuyor, olabilirler.
Ama millet böyle okuyor. Tüm vatan sathında Kuvay-ı Milliye'ye olan sevda seli bunu gösteriyor. Bu sebeple ümitvârız.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019