Ayağını yere sağlam basan, kaya gibi, kale gibi sapasağlam duruş sahibi, kültürel ögelerini de öylesine muhkem temellendirmiş olan milletleri günlük politikalar, anlık gelişmeler istedikleri tarafa savuramazlar.
Sebep ne ola ki sürekli savruluyoruz?
Sabah bir tarafa, akşam başka tarafa, hatta bazen gün ortasında da daha başka taraflara savruluyoruz.
Dün başka, bu gün başka, sabah başka akşam başak türlü konuşan politikacılar kocaman kitleleri peşlerinden sürükleyebiliyorlar.
Elbette yel kayadan ne alır?
Ne kadar şiddetli olursa olsun sadece kayayı yalar geçer.
Nice asırlardan beridir ki hep başkalarının ürettiklerini tüketiyoruz, hep başkalarının yaptıklarını konuşuyoruz, başkalarının da bizi konuşacakları kayda değer, dişe dokunur eserler, büyük fikirler ortaya koyamıyoruz.
Ecnebi milletlerin hazır pazar yeri, her alanda deneme tahtası durumundayız.
Bazen öyle oluyor ki, "falancaların pazarı olmayacağız, filancaların deneme tahtası olmayacağız" tarzında itiraz hakkımızı dahi kullanamıyoruz.
"Görmüyor musun! Allah, nasıl bir benzetme yapıyor? Güzel bir söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki (o ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah, öğüt almaları için insanlara böyle benzetmeler yapar." (İbrahim: 24-25).
Kökü yerin derinliklerinde dalları da göklere doğru yükselen bir ağaç gibi "güzel bir sözün" varisleri, sahipleri ve mü'minleri olan Müslüman toplulukları hiç bir rüzgâr, hiç bir kasırga istediği tarafa savuramaz elbette.
Hangi taraftan ve kaç şiddetinde eserse essin, ancak yelin kayadan aldığı kadarını alır.
Ya bugün böyle miyiz, dünya Müslümanları böyle mi?
Haçlı-siyonist mahfellerde hazırlanan fitne-fesat planları anında Müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda hayata geçmiyor mu?
İhanet şebekelerinin ortaya attığı suni sebepler, sudan bahaneler, basit farklılıklar İslam coğrafyasında katliamlara yol açmıyor mu?
Estirilmesi halinde ufacık bir odun ateşini dahi söndüremeyecek çaptaki fitne fesat rüzgârları bizim dünyada nice ocakların, nice canların, nice civanların sönüp gitmesine sebep olmuyor mu?
Demek ki, kökü yerin derinliklerinde sabit ve dalları da göklere doğru bir ağaç gibi olan "güzel söz" hayatımıza hakim değil, kültürümüze ve örfümüze yeterince mührünü vurmamış, vuramamış ki "sam yelleri" ile savrulup duruyoruz.
Evet, yel kayadan ne alır?
Kaya gibi, kale gibi sağlam duruşumuzu kaybettiğimiz günden beri rüzgârların önünde dört bir yana savrulan kuru ot yığınlarına döndük.
Aklımızı başımıza ne zaman toplayacağız?
Sebep ne ola ki sürekli savruluyoruz?
Sabah bir tarafa, akşam başka tarafa, hatta bazen gün ortasında da daha başka taraflara savruluyoruz.
Dün başka, bu gün başka, sabah başka akşam başak türlü konuşan politikacılar kocaman kitleleri peşlerinden sürükleyebiliyorlar.
Elbette yel kayadan ne alır?
Ne kadar şiddetli olursa olsun sadece kayayı yalar geçer.
Nice asırlardan beridir ki hep başkalarının ürettiklerini tüketiyoruz, hep başkalarının yaptıklarını konuşuyoruz, başkalarının da bizi konuşacakları kayda değer, dişe dokunur eserler, büyük fikirler ortaya koyamıyoruz.
Ecnebi milletlerin hazır pazar yeri, her alanda deneme tahtası durumundayız.
Bazen öyle oluyor ki, "falancaların pazarı olmayacağız, filancaların deneme tahtası olmayacağız" tarzında itiraz hakkımızı dahi kullanamıyoruz.
"Görmüyor musun! Allah, nasıl bir benzetme yapıyor? Güzel bir söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki (o ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah, öğüt almaları için insanlara böyle benzetmeler yapar." (İbrahim: 24-25).
Kökü yerin derinliklerinde dalları da göklere doğru yükselen bir ağaç gibi "güzel bir sözün" varisleri, sahipleri ve mü'minleri olan Müslüman toplulukları hiç bir rüzgâr, hiç bir kasırga istediği tarafa savuramaz elbette.
Hangi taraftan ve kaç şiddetinde eserse essin, ancak yelin kayadan aldığı kadarını alır.
Ya bugün böyle miyiz, dünya Müslümanları böyle mi?
Haçlı-siyonist mahfellerde hazırlanan fitne-fesat planları anında Müslümanların yaşadıkları coğrafyalarda hayata geçmiyor mu?
İhanet şebekelerinin ortaya attığı suni sebepler, sudan bahaneler, basit farklılıklar İslam coğrafyasında katliamlara yol açmıyor mu?
Estirilmesi halinde ufacık bir odun ateşini dahi söndüremeyecek çaptaki fitne fesat rüzgârları bizim dünyada nice ocakların, nice canların, nice civanların sönüp gitmesine sebep olmuyor mu?
Demek ki, kökü yerin derinliklerinde sabit ve dalları da göklere doğru bir ağaç gibi olan "güzel söz" hayatımıza hakim değil, kültürümüze ve örfümüze yeterince mührünü vurmamış, vuramamış ki "sam yelleri" ile savrulup duruyoruz.
Evet, yel kayadan ne alır?
Kaya gibi, kale gibi sağlam duruşumuzu kaybettiğimiz günden beri rüzgârların önünde dört bir yana savrulan kuru ot yığınlarına döndük.
Aklımızı başımıza ne zaman toplayacağız?
Aziz Karaca / diğer yazıları
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024