Yüce Seçmen Kurulu'ndan Duyuru:
Seçimin türü: İlk yapılacak seçim.
Açılan sandık sayısı: Hepsi.
Oyların partilere göre dağılımı: Bütün oylar BTP'ye.
Onay: Selim Sırrı Tarcan/Ankara.
Size espri gelebilir ama, hafta başı olmasına rağmen Pazartesi günü Ankara Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu'nu bizzat yaşayanlar, ya da ekranlardan seyredenler bunun hiç de espri olmadığını anlarlar.
Hatta ATV ve diğer medya bile bu iş tamam dedi.
Tabi kendi diliyle.
Şu ana kadar sayısız organizasyonumuzu görmezden gelen medya öncesi ve sonrasıyla BTP'nin yükselişine hayran kaldı.
Nasıl mı?
Hadi yirmi senedir şu milletle iç içe olmayı bir kenara bırakalım.
Geçen sene 7 Nisan Trabzon mitingini gören güzide medyamız, bu her halde hayaldir deyip işi geçiştirdi.
Arkasından tarihi İstanbul/Çağlayan mitingi.
Emniyet telsizlerinden güvenlik helikopterine şu anons yapılıyordu o gün:
İyi al görüntüleri, hayatında böylesi bir manzarayı bir daha göremeyebilirsin.
Bayrağımızla lale bahçesine dönmüştü o gün Çağlayan.
Medya, hayal aleminden biraz uyanmış, bula bula elinde zam isterim yazılı bir pankart olan dedeyi bulup yayınladı.
Sonradan aldığımız duyumlar, medyanın kullandığı kameraların al renge, hilale ve yıldıza karşı çok hassas olduğu bunun için al bayrağı görüntüleyemediği yönündeydi.
Arkasından Tandoğan mitingi gelmişti.
Hani şu, Aşık Neyani'nin:
Tandoğan'da, Tandoğan'da
Yüz binler var Tandoğan'da
Yarasalar kaçışır kaybolur tan doğanda
Dizeleriyle ifade ettiği Tandoğan mitingi.
Onu da göremedi medya.
Sadece Eminim Emin'ciğim farkına vardı, o da şaşı baktığı için miting yerine
afişleri görebildi.
Ayni renkten duyulan rahatsızlık.
Ve ardından devam etti programlar.
Havaların müsait olmaması yüzünden kapalı salon toplantıları tercih edildi.
Bu muhteşem toplantıları da göremedi(!) medya.
Daha dorusu, köprüden atlayanlar.
Sevinçten zıplayanlar,
Kaybettiği keçiler ardından takla atanlarla meşguldü medya.
Tabi biri var ki, onun hakkını yememek lazım, o yazdı.
Hani şu her yıl bir harf değişerek yenilenen(!) malum gazetenin tüy değiştirme mevsimini yaşayan bir köşe yazarı var ya, hah işte o.
O yazdı, yazdı da, ne yazdığını kendisi de pek anlamadı.
Ve sıra Ankara programına gelince işler karıştı.
Program öncesi Basında Güve(n) Milliyet tuhaf bir haber verdi, Prof Dr. Haydar BAŞ hakkında.
Daha önce mahkemeye intikal etmiş ve sayın Baş'ın lehinde sonuçlanmış bir konuyu servis etti.
Sonradan anlaşıldı ki, bu zevat Ankara programının nasıl geçeceğini hissetmiş ve kendince bir şeyler yapmaya kalkışmış.
Kış, kış, kış.
Ve o muhteşem program sonrası benim izlediğim televizyonlardan ATV verdi programı.
Haberin veriş tarzını uzmanlara anlattım şu yorumu yaptılar.
Şol TV program boyunca konmak için bir "leş" aramış, bulamamış.
Daha fazla asılı duramadı konmak zorunda kaldı ve "gül" bahçesine konmuş.
Patronun hatırına karalamaya kalkıştı.
"Gül" bahçesine alışık olmadığı için bir süre şok hali yaşadı.
O şok haliyle kötülemeye çalışırken farkında olmadan methetmek zorunda kaldı.
Mevlana diyor ya:
Adam ömrünce hep hayvan gübresiyle uğraşmış.
Bir gün yolu misk satan dükkanın önünden geçmiş.
Adam bayılıvermiş.
Ne yaptıysalar ayıltamamışlar.
Oğluna haber salınmış.
Yapılanlar sorup öğrenince oğlu şöyle demiş; yanlış yaptınız, benim babam gübrecidir.
Hayatında koklanmadığı misk kokusunu koklayınca bayıldı.
Siz de ayılsın diye misk koklatmış, daha fazla bayılmasına sebep oldunuz.
Demiş ve bir avuç hayvan dışkısı alıp babasının burnuna yaklaştırınca adam çakı gibi ayağa fırlamış.
Bu misal.
Bakın konu nereye kaydı.
Ankara programını yazmaya devam edeciğim.
Seçimin türü: İlk yapılacak seçim.
Açılan sandık sayısı: Hepsi.
Oyların partilere göre dağılımı: Bütün oylar BTP'ye.
Onay: Selim Sırrı Tarcan/Ankara.
Size espri gelebilir ama, hafta başı olmasına rağmen Pazartesi günü Ankara Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu'nu bizzat yaşayanlar, ya da ekranlardan seyredenler bunun hiç de espri olmadığını anlarlar.
Hatta ATV ve diğer medya bile bu iş tamam dedi.
Tabi kendi diliyle.
Şu ana kadar sayısız organizasyonumuzu görmezden gelen medya öncesi ve sonrasıyla BTP'nin yükselişine hayran kaldı.
Nasıl mı?
Hadi yirmi senedir şu milletle iç içe olmayı bir kenara bırakalım.
Geçen sene 7 Nisan Trabzon mitingini gören güzide medyamız, bu her halde hayaldir deyip işi geçiştirdi.
Arkasından tarihi İstanbul/Çağlayan mitingi.
Emniyet telsizlerinden güvenlik helikopterine şu anons yapılıyordu o gün:
İyi al görüntüleri, hayatında böylesi bir manzarayı bir daha göremeyebilirsin.
Bayrağımızla lale bahçesine dönmüştü o gün Çağlayan.
Medya, hayal aleminden biraz uyanmış, bula bula elinde zam isterim yazılı bir pankart olan dedeyi bulup yayınladı.
Sonradan aldığımız duyumlar, medyanın kullandığı kameraların al renge, hilale ve yıldıza karşı çok hassas olduğu bunun için al bayrağı görüntüleyemediği yönündeydi.
Arkasından Tandoğan mitingi gelmişti.
Hani şu, Aşık Neyani'nin:
Tandoğan'da, Tandoğan'da
Yüz binler var Tandoğan'da
Yarasalar kaçışır kaybolur tan doğanda
Dizeleriyle ifade ettiği Tandoğan mitingi.
Onu da göremedi medya.
Sadece Eminim Emin'ciğim farkına vardı, o da şaşı baktığı için miting yerine
afişleri görebildi.
Ayni renkten duyulan rahatsızlık.
Ve ardından devam etti programlar.
Havaların müsait olmaması yüzünden kapalı salon toplantıları tercih edildi.
Bu muhteşem toplantıları da göremedi(!) medya.
Daha dorusu, köprüden atlayanlar.
Sevinçten zıplayanlar,
Kaybettiği keçiler ardından takla atanlarla meşguldü medya.
Tabi biri var ki, onun hakkını yememek lazım, o yazdı.
Hani şu her yıl bir harf değişerek yenilenen(!) malum gazetenin tüy değiştirme mevsimini yaşayan bir köşe yazarı var ya, hah işte o.
O yazdı, yazdı da, ne yazdığını kendisi de pek anlamadı.
Ve sıra Ankara programına gelince işler karıştı.
Program öncesi Basında Güve(n) Milliyet tuhaf bir haber verdi, Prof Dr. Haydar BAŞ hakkında.
Daha önce mahkemeye intikal etmiş ve sayın Baş'ın lehinde sonuçlanmış bir konuyu servis etti.
Sonradan anlaşıldı ki, bu zevat Ankara programının nasıl geçeceğini hissetmiş ve kendince bir şeyler yapmaya kalkışmış.
Kış, kış, kış.
Ve o muhteşem program sonrası benim izlediğim televizyonlardan ATV verdi programı.
Haberin veriş tarzını uzmanlara anlattım şu yorumu yaptılar.
Şol TV program boyunca konmak için bir "leş" aramış, bulamamış.
Daha fazla asılı duramadı konmak zorunda kaldı ve "gül" bahçesine konmuş.
Patronun hatırına karalamaya kalkıştı.
"Gül" bahçesine alışık olmadığı için bir süre şok hali yaşadı.
O şok haliyle kötülemeye çalışırken farkında olmadan methetmek zorunda kaldı.
Mevlana diyor ya:
Adam ömrünce hep hayvan gübresiyle uğraşmış.
Bir gün yolu misk satan dükkanın önünden geçmiş.
Adam bayılıvermiş.
Ne yaptıysalar ayıltamamışlar.
Oğluna haber salınmış.
Yapılanlar sorup öğrenince oğlu şöyle demiş; yanlış yaptınız, benim babam gübrecidir.
Hayatında koklanmadığı misk kokusunu koklayınca bayıldı.
Siz de ayılsın diye misk koklatmış, daha fazla bayılmasına sebep oldunuz.
Demiş ve bir avuç hayvan dışkısı alıp babasının burnuna yaklaştırınca adam çakı gibi ayağa fırlamış.
Bu misal.
Bakın konu nereye kaydı.
Ankara programını yazmaya devam edeciğim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024