11 Eylül saldırısı neyi hatırlatıyor?

11 Eylül 2001 Salı günü insanlık, çok iyi planlanmış ve amacı, sonucundan belli olan bir saldırıya tanıklık etti. Bu saldırıdan sonra Batı Dünyasında İslam Toplumu hakkında asılsız söylenti ve görüşler ortaya atıldı. Bunların en belirgin olanı İslam’ın, dolayısıyla Müslümanların terörü desteklediği iddiasıydı.
Batılı strateji kuruluşların desteğiyle, İnsanlık tarihinin gördüğü en merhametli İnsanın Peygamberi olduğu bu din, artık terörle, bombayla ve korkuyla beraber anılmaya başlandı. ABD, İngiltere ve Almanya başta olmak üzere Batılı ülkelerde Müslümanlar üzerinde saldırganca tavırlar artmaya başladı. Evleri kundaklanan; çocukları okulda, kadınları sokakta tehdit edilen Müslümanlar sürekli marjinalleşmeye doğru itildi.
Bu arada bazı gruplar ki bunları bu sıralar Suriye sokaklarında tekbir getirerek masum devlet memurlarını binadan aşağıya atmaları, hastanelerde yaralı sivilleri diri diri yakmalarıyla ve sivilleri kurşuna dizmeleriyle tanıyoruz; Müslüman kimliği altında tüm dünya kamuoyuna duyuruldu. Daha sonraki yıllarda, çoğunun Amerikan Gizli Servisiyle gizli nikâhları olduğu anlaşılan bu kişiler teker teker yakalanma ve ifşa edilmeye başlandılar.
Yıllarca ABD derin güçlerince beslenen ve adı “İslami” ön takısıyla anılan bu gruplar Afganistan’ın Sovyet işgali sürecinde ABD desteğiyle beraber çarpıştılar. Ne hazindir ki, aynı ABD bu sefer 11 Eylül bahanesiyle aynı Afganistan’ı işgal etti. Yıllar evvel Sovyetlere karşı beraber hareket ettiği güçleri de bu saldırıdan sorumlu tutarak terörist ilan etti. Terörle Cihat’ı eş anlamlı kılma çabaları son hız devam etti.
İslam’da  “Cihat”  Batı’nın çarpıttığı ve istismar ettiği en önemli kavramlardan biridir. Bir yanda kişilerin kendi vatan, namus, inanç, can ve mallarını korumanın ortak ismidir Cihat. Öte yanda, insanlığın yeryüzüne indirilişinin ilk gününden beri görevde olan ve lanetlenmiş Şeytana ve beşeri sıfatlarımızı temsil eden nefsimize karşı verdiğimiz savaşın adıdır Cihat ki; bu da Peygamber (sav) tarafından Büyük Cihat adıyla anılmıştır.
Dünya Ticaret Merkezinde yüzlerce sivilin canına kıymanın Cihat olmadığını her aklıselim Müslüman bilmektedir. Bu saldırıyı emredenlerin ve düzenleyenlerin niyetinin İslam’ın ve Müslümanların kendini savunma mekanizmalarını imha edip, İslam âlemini, İslam’la yakından uzaktan ilgisi olmayan ve adaptasyona uğramış “Globalleşmiş” ya da “Ilımlı İslam” a sevk etmek olduğu açıktır. Yaşadığımız ve tek hak din olan İslam, marjinal bir inanç olarak gösterilecek; yerine dinlerarası diyalogla sulandırılmış adeta yeni bir akaid sistemi ihdas edilecekti.
Ne acıdır ki, Afganlı Müslümanlar yıllar evvel kendilerine yapılan bir dost tavsiyesini dikkate almadı. Afganistan’ın işgalden kurtulduğu ilk yıllarda Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in Afganlılara yönelik “Cihatta başarılı oldunuz ve Sovyetleri yendiniz ancak bundan sonra Nefsinizle Cihat’a önem verip birbirinize düşmeyin” şeklinde yaptığı ikaz sonraki yıllarda önemini açıkça ortaya koydu.
Birbirilerine düşüp zayıflayan Afgan milleti, hem ABD’nin hem de nefislerinin oyununa gelip bu sefer ABD tarafından işgal edildi. Hem de bu işgal Sovyetlerinkinden çok daha acı ve tahrip edici oldu. Bir sefer daha, Büyük Cihat olan insanın kendi iç âleminde Allah’ı tek hâkim güç, tek irade yapma mücadelesinin ne kadar önemli olduğunu görmüş olduk. Günümüzde İslam âlemi eğer barışı, huzur ve güvenliği istiyorsa bunun adresinin Mevlana’nın, Yunus’un, Hünkar Hacı Bektaş’ın ve Abdulkadir Geylani’den miras kalan ve günümüzde de Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in ortaya koyduğu Ehl-i Beyt Işığında İslam anlayışını benimsemekten başka bir yolu yoktur.