Çukurlarda çırpınıyorsun, enginlerde uçtuğunu zannediyorsun.
Kargalara rahmet okutacak denli kart sesinle bülbül cakası satıyorsun.
Katran kazanı içinde debeleniyorsun, ak renklerin türevlerinden dem vuruyorsun.
Minarenin dibinde yatıyorsun, gölgesini kendi gölgen zannederek hindi gibi kabarıyorsun.
Kurbağadan lisan öğrenenlerin bile tebessümünü celbeden lisan bilginle durmadan nutuklar atıyorsun.
Yollara çakıl olmaktan başka bir işe yaramayacak yüz kiloluk kara taşı sırtlamışsın; hamalı olduğun yükün Cumhuriyet altınından daha ağır, daha büyük, dolayısıyla daha değerli olduğunu iddia ediyorsun, kargaların kahkahasını da alkış zannediyorsun.
Malazgirt Meydan Muharebesini konu edinen filmi izlerken Sultan Alparslan'ın hamleleri senin sıkıntını, üzüntünü artırıyor, Romen Diyojen'in ordusuyla beraber adeta sen de eriyorsun, 'Avrupalı dostlara yine ayıp oldu' diye dudaklarını ısırıyorsun.
Yine İstanbul'un Fethini işleyen filmi izlerken, Avrupa Birliği sevdasından mıdır nedir bilinmez, Ulubatlı Hasan'ın burçlara sancak dikmesine sevinemiyorsun, Fatih'in, beyaz atının üstünde şehre girişine sevinemiyorsun, Ayasofya'da ezanların okunmasına sevinemiyorsun.
Takmışsın AB gözlüğünü; bu milletin beyaz gördüğünü sen kara görüyorsun, kara gördüğünü sen beyaz görüyorsun, bu milletin bin yıllık tecrübesi ile düşman bellediğini sen dost diye takdim ediyorsun.
Çilekeş Anadolu insanının emektar toprağına dolayısıyla sofrasındaki çorbasına kadar elini uzatan IMF'nin, şifa içeren reçeteler dağıttığını iddia ediyorsun, zehir tacirlerini bal satanlar diye tanıtıyorsun.
Bu ülkenin, bu milletin katline ferman yazanlarla sarmaş dolaş olmakta bir mahzur görmüyorsun, düşmanların sevincini paylaşıyorsun ama bu çilekeş milletin acılarını, kederlerini paylaşmıyorsun.
"Madem yüzme bilmiyorsun/Neden çıktın kavağa" cinsinden alakasız benzetmelerle tarihî hadisleri çarpıtıyorsun, sonra da;
"Bübüllere emir var lisan öğren vakvaktan / Bahset tarih; balığın tırmandığı kavaktan" gülünçlüğüne düşüyorsun.
Tarihe, bugüne, olaylara eşyaya, insana yaptıklarına, Batıya Doğuya, Ortadoğuya bakan gözler şaşı olunca, kantar ayarsız olunca; aklar kara, karalar ak, ovalar dağ, dağlar ova, yanlışlar doğru, doğrular yanlış, kısaca her şey tepetaklak görünüyor.
A be kardeşim! Siz böyle görebilirsiniz ama böyle göstermeye, böyle takdim etmeye, böyle empoze etmeye hakkınız yoktur.
Kargalara rahmet okutacak denli kart sesinle bülbül cakası satıyorsun.
Katran kazanı içinde debeleniyorsun, ak renklerin türevlerinden dem vuruyorsun.
Minarenin dibinde yatıyorsun, gölgesini kendi gölgen zannederek hindi gibi kabarıyorsun.
Kurbağadan lisan öğrenenlerin bile tebessümünü celbeden lisan bilginle durmadan nutuklar atıyorsun.
Yollara çakıl olmaktan başka bir işe yaramayacak yüz kiloluk kara taşı sırtlamışsın; hamalı olduğun yükün Cumhuriyet altınından daha ağır, daha büyük, dolayısıyla daha değerli olduğunu iddia ediyorsun, kargaların kahkahasını da alkış zannediyorsun.
Malazgirt Meydan Muharebesini konu edinen filmi izlerken Sultan Alparslan'ın hamleleri senin sıkıntını, üzüntünü artırıyor, Romen Diyojen'in ordusuyla beraber adeta sen de eriyorsun, 'Avrupalı dostlara yine ayıp oldu' diye dudaklarını ısırıyorsun.
Yine İstanbul'un Fethini işleyen filmi izlerken, Avrupa Birliği sevdasından mıdır nedir bilinmez, Ulubatlı Hasan'ın burçlara sancak dikmesine sevinemiyorsun, Fatih'in, beyaz atının üstünde şehre girişine sevinemiyorsun, Ayasofya'da ezanların okunmasına sevinemiyorsun.
Takmışsın AB gözlüğünü; bu milletin beyaz gördüğünü sen kara görüyorsun, kara gördüğünü sen beyaz görüyorsun, bu milletin bin yıllık tecrübesi ile düşman bellediğini sen dost diye takdim ediyorsun.
Çilekeş Anadolu insanının emektar toprağına dolayısıyla sofrasındaki çorbasına kadar elini uzatan IMF'nin, şifa içeren reçeteler dağıttığını iddia ediyorsun, zehir tacirlerini bal satanlar diye tanıtıyorsun.
Bu ülkenin, bu milletin katline ferman yazanlarla sarmaş dolaş olmakta bir mahzur görmüyorsun, düşmanların sevincini paylaşıyorsun ama bu çilekeş milletin acılarını, kederlerini paylaşmıyorsun.
"Madem yüzme bilmiyorsun/Neden çıktın kavağa" cinsinden alakasız benzetmelerle tarihî hadisleri çarpıtıyorsun, sonra da;
"Bübüllere emir var lisan öğren vakvaktan / Bahset tarih; balığın tırmandığı kavaktan" gülünçlüğüne düşüyorsun.
Tarihe, bugüne, olaylara eşyaya, insana yaptıklarına, Batıya Doğuya, Ortadoğuya bakan gözler şaşı olunca, kantar ayarsız olunca; aklar kara, karalar ak, ovalar dağ, dağlar ova, yanlışlar doğru, doğrular yanlış, kısaca her şey tepetaklak görünüyor.
A be kardeşim! Siz böyle görebilirsiniz ama böyle göstermeye, böyle takdim etmeye, böyle empoze etmeye hakkınız yoktur.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Tüketilen sadece kaynaklar mı? / 25.04.2024
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024