Yıllarca Güneydoğumuz ve Kürt vatandaşlarımız üzerinde çok ciddi oyunlar oynanmaktadır.
Maalesef Türkiye'nin AB, IMF ve ABD'ye teslim olan siyasileri bu oyunlara alet olmuş ve yangına körükle gitmişlerdir.
Siyasilerimiz sırf AB istiyor diye, Abdullah Öcalan hakkındaki Türk yargısının kesin olarak verdiği kararı uygulamamıştır ve devletin imkanlarıyla İmralı'da krallar gibi ağırlanmaktadır.
Diğer taraftan Leyla Zana ve arkadaşları serbest bırakılmış ve Türkiye Cumhuriyetine karşı zafer kazanmış kahraman edasıyla dolaşmaktalar ve de AB kapılarında özerklik talep etmekteler.
Bu gelinen süreç, böl parçala ve yut mantığıyla milletimizi paramparça etmek isteyen Batılıların aramıza ektiği fitne tohumları sebebiyledir.
17 Aralık yaklaşırken Avrupa Parlamentosu Başkanı Borrel'in ülkemize gelişi, gidişi, sarfettiği cümleler AB'nin ülkemiz hakkında neler düşündüğünü net olarak ifade etmektedir.
İşin tuhaf tarafı bütün bu net ifadelere rağmen hükümetin ve AB'ci siyasilerimizin sessizliği ve böyle bir AB'ye hala girmekte ısrar etmeleridir.
Borrell'in ziyaretini ve konuşmalarını alt alta koyup, sonrasında gelişen olayları da göz önüne aldığımızda hesap ortaya çıkmaktadır.
Borrell, TBMM Başkanı Bülent Arınç'la beraberken gazetecilere "Ankara'dan sonra Kürdistan'a gideceğiz, diyor, daha sonra da " Bu kesinlikle bir dil sürçmesidir. Kürdistan'ı siyasi değil coğrafi olarak kullandım' şeklinde ifade ediyor.
Borrell, kasten, hem de TBMM Başkanının önünde siyasi bir katliam yapıyor, sonradan söylediği özür ifadeleri ise o katliamın dozajını daha da arttırıyor. Tabii, sayın Arınç, bir devlet adamına yakışan tepkiyi göstermiyor.
Borrell, bir başka gazetecinin "Türkiye'de coğrafi olarak Kürdistan diye adlandırılan bir bölge mi var?" sorusunu ise yanıtsız bırakarak geçiştirdi.
Esasen bu Kürdistan ifadesi AB'li siyasilerin ağzında sakız gibi dolaşıyor, pek dil sürçmesi olmadığını da oradan anlıyoruz. İlerleme Raporundaki talepler de zaten o doğrultudaydı.
Daha önceleri ülkemize gelen Fransız Yeşiller Partisi Milletvekili Helene Flature, Diyarbakır'da "Diyarbakır Kürt bölgesinin başkentidir" demiştir.
Yine Parlamentosu heyetinde yer alan Çek Parlamenter Ransdorf'un Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'e "Kürdistan'a katkı sunmaya çalışıyoruz" şeklinde ifade etmiştir.
Borrell, Ankara'da bu ifadeleri sarfettikten sonra, Kürdistan diye isimlendirdiği Diyarbakır'a gidiyor ve bakın neler döktürüyor:
"Avrupa Parlamentosu Başkanı'nın böylesi bir dönemde Diyarbakır'a gelmesi siyasi açıdan çok önemlidir. Avrupa Parlamentosu'nun burada bulunması, kültürlere, bireylerin kendine has özelliklerine, daha fazla barışa ve daha fazla ekonomik kalkınmaya verdiği değerin önemini gösterir".
Türkçesi, "Türkiye sizi ihmal etti, özgürlüğü biz size vereceğiz".
Borrell, ziyaret ettiği İstanbul'da da inciler dizmeye devam etti:
"İstanbul isterse tek başına AB'ye tam üye olabilir".
Bu ifadeyi Patrikhane, İstanbul'da Vatikan benzeri din devleti ve de Chirac'ın "Bizans'ın çocukları" ifadesi ile birleştirin, sonuç siz de kalsın.
Bunları komplo teorisi olarak değerlendirenler de olabilir. Ama şunu unutmamak gerekir ki, AKP hükümeti Atatürk'ün köylerden toprak satışını engelleyen yasayı bile değiştirmesi ve topraklarımızın haraç mezat yabncılara peşkeş çekilmesi bunları hiç de komplo teorisi olmadığını gösteriyor.
Şu anda Akdenizde, Egede, Doğu ve Güneydoğuda öyle köylerimiz var ki çoğunluğu yabancılar ele geçirmiş durumdalar. Örneğin Didim'de İngilizler belediye başkanlığını alacak sayıya ulaştılar.
Türkiye ziyareti sonrası ise Borrell Avrupa'nın Türkiye hakkındaki görüşlerini yansıtan şu değerlendirmeleri yaptı:
"Kürt halkı bir milli birliğin içinde bulunurken, bir kişi çıkıp da ben bu devlete ait olmak istemiyorum derse ve İspanya'da bunu söylemek nasıl ki ülkenin birliğinin kırılması anlamına gelmezse Türkiye'de de demokratik ve barışçı bir şekilde bu tür görüşler ifade edilebilmelidir."
Türkçesi "Türkiye her türlü bölünmeye ve parçalanmaya hazır olsun".
Eee... Bu kadar cesaret alan ve iç içe olduğumuz, kardeş olduğumuz, Kurtuluş mücadelesini, Çanakkale mücadelesini beraber omuz omuza verdiğimiz Kürt milletini Türkiye'den koparmak isteyen, aslında Kürt milletine en büyük zararı veren Öcalan, Leyla Zana ve ekibi bu kadar pastan sonra boş durur mu?
Fırsat bu fırsat özerklik istemeye başladılar. AB gazetelerine ilanlar verdiler, hem de ücretsiz.
Batılılar onca yıldır kin kustuğu bu aziz milleti paramparça etmek için bir delik bulmuş hiç kaçırır mı?
Kürt kardeşlerimiz şunu bilmelidir ki. Batılıların amacı sizi rahat ettirmek değil, altınızdaki toprağa yerleşmektir.
Amerika'da yerlilere yapılan soykırım, Afrika'nın işgali ve halkınıın köle edilmesi, Filistin'de, Irak'ta, Bosna'da yaşananlar hepimize ders olmalıdır.
Kendi 18 yaşındaki çocuğunu sokağa atan, yaşlılarını fazlalık gören Batılılar sana mı iş bulacak, aş bulacak?
Kendimize gelelim ve bu oyunlara gelmeyelim.
Bize sunulan yalanlara kanarak, elimizdeki bulgurdan olmayalım.
Maalesef Türkiye'nin AB, IMF ve ABD'ye teslim olan siyasileri bu oyunlara alet olmuş ve yangına körükle gitmişlerdir.
Siyasilerimiz sırf AB istiyor diye, Abdullah Öcalan hakkındaki Türk yargısının kesin olarak verdiği kararı uygulamamıştır ve devletin imkanlarıyla İmralı'da krallar gibi ağırlanmaktadır.
Diğer taraftan Leyla Zana ve arkadaşları serbest bırakılmış ve Türkiye Cumhuriyetine karşı zafer kazanmış kahraman edasıyla dolaşmaktalar ve de AB kapılarında özerklik talep etmekteler.
Bu gelinen süreç, böl parçala ve yut mantığıyla milletimizi paramparça etmek isteyen Batılıların aramıza ektiği fitne tohumları sebebiyledir.
17 Aralık yaklaşırken Avrupa Parlamentosu Başkanı Borrel'in ülkemize gelişi, gidişi, sarfettiği cümleler AB'nin ülkemiz hakkında neler düşündüğünü net olarak ifade etmektedir.
İşin tuhaf tarafı bütün bu net ifadelere rağmen hükümetin ve AB'ci siyasilerimizin sessizliği ve böyle bir AB'ye hala girmekte ısrar etmeleridir.
Borrell'in ziyaretini ve konuşmalarını alt alta koyup, sonrasında gelişen olayları da göz önüne aldığımızda hesap ortaya çıkmaktadır.
Borrell, TBMM Başkanı Bülent Arınç'la beraberken gazetecilere "Ankara'dan sonra Kürdistan'a gideceğiz, diyor, daha sonra da " Bu kesinlikle bir dil sürçmesidir. Kürdistan'ı siyasi değil coğrafi olarak kullandım' şeklinde ifade ediyor.
Borrell, kasten, hem de TBMM Başkanının önünde siyasi bir katliam yapıyor, sonradan söylediği özür ifadeleri ise o katliamın dozajını daha da arttırıyor. Tabii, sayın Arınç, bir devlet adamına yakışan tepkiyi göstermiyor.
Borrell, bir başka gazetecinin "Türkiye'de coğrafi olarak Kürdistan diye adlandırılan bir bölge mi var?" sorusunu ise yanıtsız bırakarak geçiştirdi.
Esasen bu Kürdistan ifadesi AB'li siyasilerin ağzında sakız gibi dolaşıyor, pek dil sürçmesi olmadığını da oradan anlıyoruz. İlerleme Raporundaki talepler de zaten o doğrultudaydı.
Daha önceleri ülkemize gelen Fransız Yeşiller Partisi Milletvekili Helene Flature, Diyarbakır'da "Diyarbakır Kürt bölgesinin başkentidir" demiştir.
Yine Parlamentosu heyetinde yer alan Çek Parlamenter Ransdorf'un Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'e "Kürdistan'a katkı sunmaya çalışıyoruz" şeklinde ifade etmiştir.
Borrell, Ankara'da bu ifadeleri sarfettikten sonra, Kürdistan diye isimlendirdiği Diyarbakır'a gidiyor ve bakın neler döktürüyor:
"Avrupa Parlamentosu Başkanı'nın böylesi bir dönemde Diyarbakır'a gelmesi siyasi açıdan çok önemlidir. Avrupa Parlamentosu'nun burada bulunması, kültürlere, bireylerin kendine has özelliklerine, daha fazla barışa ve daha fazla ekonomik kalkınmaya verdiği değerin önemini gösterir".
Türkçesi, "Türkiye sizi ihmal etti, özgürlüğü biz size vereceğiz".
Borrell, ziyaret ettiği İstanbul'da da inciler dizmeye devam etti:
"İstanbul isterse tek başına AB'ye tam üye olabilir".
Bu ifadeyi Patrikhane, İstanbul'da Vatikan benzeri din devleti ve de Chirac'ın "Bizans'ın çocukları" ifadesi ile birleştirin, sonuç siz de kalsın.
Bunları komplo teorisi olarak değerlendirenler de olabilir. Ama şunu unutmamak gerekir ki, AKP hükümeti Atatürk'ün köylerden toprak satışını engelleyen yasayı bile değiştirmesi ve topraklarımızın haraç mezat yabncılara peşkeş çekilmesi bunları hiç de komplo teorisi olmadığını gösteriyor.
Şu anda Akdenizde, Egede, Doğu ve Güneydoğuda öyle köylerimiz var ki çoğunluğu yabancılar ele geçirmiş durumdalar. Örneğin Didim'de İngilizler belediye başkanlığını alacak sayıya ulaştılar.
Türkiye ziyareti sonrası ise Borrell Avrupa'nın Türkiye hakkındaki görüşlerini yansıtan şu değerlendirmeleri yaptı:
"Kürt halkı bir milli birliğin içinde bulunurken, bir kişi çıkıp da ben bu devlete ait olmak istemiyorum derse ve İspanya'da bunu söylemek nasıl ki ülkenin birliğinin kırılması anlamına gelmezse Türkiye'de de demokratik ve barışçı bir şekilde bu tür görüşler ifade edilebilmelidir."
Türkçesi "Türkiye her türlü bölünmeye ve parçalanmaya hazır olsun".
Eee... Bu kadar cesaret alan ve iç içe olduğumuz, kardeş olduğumuz, Kurtuluş mücadelesini, Çanakkale mücadelesini beraber omuz omuza verdiğimiz Kürt milletini Türkiye'den koparmak isteyen, aslında Kürt milletine en büyük zararı veren Öcalan, Leyla Zana ve ekibi bu kadar pastan sonra boş durur mu?
Fırsat bu fırsat özerklik istemeye başladılar. AB gazetelerine ilanlar verdiler, hem de ücretsiz.
Batılılar onca yıldır kin kustuğu bu aziz milleti paramparça etmek için bir delik bulmuş hiç kaçırır mı?
Kürt kardeşlerimiz şunu bilmelidir ki. Batılıların amacı sizi rahat ettirmek değil, altınızdaki toprağa yerleşmektir.
Amerika'da yerlilere yapılan soykırım, Afrika'nın işgali ve halkınıın köle edilmesi, Filistin'de, Irak'ta, Bosna'da yaşananlar hepimize ders olmalıdır.
Kendi 18 yaşındaki çocuğunu sokağa atan, yaşlılarını fazlalık gören Batılılar sana mı iş bulacak, aş bulacak?
Kendimize gelelim ve bu oyunlara gelmeyelim.
Bize sunulan yalanlara kanarak, elimizdeki bulgurdan olmayalım.
Murat Çabas / diğer yazıları
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024