Türkiye'nin AB üyelik-müzakere sürecinde AB tarafından dayatılan sözde reformlar ve ev ödevlerinin yanında bir de perde arkasında cereyan eden görüşmeler var. Buzdağının görünmeyen tarafındaki pazarlılar daha çetin ve zorlu geçiyor. Aynı zamanda çok da yıpratıyor ve devamlı olarak Türkiye'den bir şeyler koparıyor.
Türkiye AB'ye bir görünen tarafta bir de görünmeyen tarafta çeşitli bedeller ödüyor. Görünen kısımdaki bedeller, genelde demokrasi, insan hakları, azınlık hakları, ekonomik tedbirler şeklinde lanse edilen anayasal ve üniter yapıyı değiştirmeye yönelik taleplerden oluşuyor. Ankara hükümeti görünen taraftaki bu bedelleri hiç zorlanmadan ve üniter yapının alacağı şekli hiç düşünmeden gerçekleştiriyor.
Kamuoyuna yansıtılan havaya göre, AB'nin istediği, demokrasi toplumu olmanın olmazsa olmaz koşulları yerine getirilirse AB'nin Türkiye'ye itiraz edecek hiçbir bahanesi kalmayacak. Bu havayla AB, gayet masum ve gerekli talepler sıralayan demokrasi ve barış havarisi bir entegrasyon mucizesi olarak takdim ve teşhir edilme şansına sahip olurken, Ankara hükümeti de, AB'nin temellerini oluşturduğu demokratik bir Avrupa ülkesi olma yolunda "sessiz bir devrim" gerçekleştiren devrimci bir hükümet olarak nitelendirilmiş oluyor. Hem AB, hem AKP hükümeti buzdağının görünen kısmıyla halkı AB ve AB için yapılanlar konusunda "olumlu" düşünmeye sevketmiş oluyor.
Ankara hükümetinin AB için perde arkasına ödediği bedeller ise oldukça ağır. Hükümet, "rüşvet" olarak da rahatlıkla isimlendirebileceğimiz bu bedellerle hem Türkiye'nin ekonomik dengelerini hem de savunma stratejilerini alt üst ediyor.
Uzatmadan konuya girelim?
AB'nin lokomotif iki ülkesi Fransa ve Almanya'ya Türkiye rüşvet olarak tüm savunma stratejisini alt üst eden bedeller ödemeye icbar edildi.
Önce Fransa'ya Airbus ve Boeing uçaklarının ihalesi verildi. Ayrıca şu an açıklanmayan çok kritik askeri ihaleler de sözleşme düzeyinde bitirildi. Fransa açık açık bu rüşveti AKP'den talep etti, Erdoğan da hiç tereddütsüz AB hayali uğruna, Fransa'nın elinde kalmış ikinci el teknolojileri yüksek bedeller karşılığında almayı kabul etti.
Almanya ise "müzakere tarihi rüşveti" olarak elinde kalmış ikinci el Leopard 2 tanklarını Türkiye'ye satmak için düğmeye bastı. 17 Aralık öncesinde bitirilmesi öngörülen bu tank ihalesinin Türkiye'ye maliyeti yaklaşık 7 milyar Euro. Alman gazeteleri bu tankların satışıyla 17 Aralık Zirvesi'nden Türkiye için çıkacak karar arasında bağlantı kurmaktan imtina etmiyorlar. Açıkça, "eğer Türkiye müzakere tarihi alırsa, Leopard 2 tanklarının satışı hemen gerçekleşecek" diye manşet atıyor Alman gazeteleri.
Euro'ya geçişten sonra zor günler geçiren Alman ekonomisi için "ballı kaymak" kıvamında olan bu satışa muhalefetteki Yeşiller de sıcak bakıyor. Önceki dönemlerde Türkiye'ye tank satışına "Güneydoğu'da Kürtlere karşı kullanılacak" diye karşı çıkan Yeşiller'in şimdi çark etmesi oldukça anlamlı.Muhalefet de olsa Alman ekonomisinin geleceğini düşünüyor Yeşiller.
Türkiye ise iktidarı muhalefetiyle, Türk ekonomisi ve savunma stratejilerine büyük bir darbe anlamına gelen bu tank alım ihalesine karşı tepki veremiyor.
AB ile girdiği pazarlıklarda onurlu bir duruş yerine "devamlı alttan alan ve taviz veren" görünümüyle oluşturduğu kaypak zeminde at koşturan-koşturamayan AKP hükümeti bu tür rüşvetleri 25 AB üyesi ülkeye ayrı ayrı verecek gibi görünüyor. Tabii verecek bir şeyi kalırsa!
Türkiye AB'ye bir görünen tarafta bir de görünmeyen tarafta çeşitli bedeller ödüyor. Görünen kısımdaki bedeller, genelde demokrasi, insan hakları, azınlık hakları, ekonomik tedbirler şeklinde lanse edilen anayasal ve üniter yapıyı değiştirmeye yönelik taleplerden oluşuyor. Ankara hükümeti görünen taraftaki bu bedelleri hiç zorlanmadan ve üniter yapının alacağı şekli hiç düşünmeden gerçekleştiriyor.
Kamuoyuna yansıtılan havaya göre, AB'nin istediği, demokrasi toplumu olmanın olmazsa olmaz koşulları yerine getirilirse AB'nin Türkiye'ye itiraz edecek hiçbir bahanesi kalmayacak. Bu havayla AB, gayet masum ve gerekli talepler sıralayan demokrasi ve barış havarisi bir entegrasyon mucizesi olarak takdim ve teşhir edilme şansına sahip olurken, Ankara hükümeti de, AB'nin temellerini oluşturduğu demokratik bir Avrupa ülkesi olma yolunda "sessiz bir devrim" gerçekleştiren devrimci bir hükümet olarak nitelendirilmiş oluyor. Hem AB, hem AKP hükümeti buzdağının görünen kısmıyla halkı AB ve AB için yapılanlar konusunda "olumlu" düşünmeye sevketmiş oluyor.
Ankara hükümetinin AB için perde arkasına ödediği bedeller ise oldukça ağır. Hükümet, "rüşvet" olarak da rahatlıkla isimlendirebileceğimiz bu bedellerle hem Türkiye'nin ekonomik dengelerini hem de savunma stratejilerini alt üst ediyor.
Uzatmadan konuya girelim?
AB'nin lokomotif iki ülkesi Fransa ve Almanya'ya Türkiye rüşvet olarak tüm savunma stratejisini alt üst eden bedeller ödemeye icbar edildi.
Önce Fransa'ya Airbus ve Boeing uçaklarının ihalesi verildi. Ayrıca şu an açıklanmayan çok kritik askeri ihaleler de sözleşme düzeyinde bitirildi. Fransa açık açık bu rüşveti AKP'den talep etti, Erdoğan da hiç tereddütsüz AB hayali uğruna, Fransa'nın elinde kalmış ikinci el teknolojileri yüksek bedeller karşılığında almayı kabul etti.
Almanya ise "müzakere tarihi rüşveti" olarak elinde kalmış ikinci el Leopard 2 tanklarını Türkiye'ye satmak için düğmeye bastı. 17 Aralık öncesinde bitirilmesi öngörülen bu tank ihalesinin Türkiye'ye maliyeti yaklaşık 7 milyar Euro. Alman gazeteleri bu tankların satışıyla 17 Aralık Zirvesi'nden Türkiye için çıkacak karar arasında bağlantı kurmaktan imtina etmiyorlar. Açıkça, "eğer Türkiye müzakere tarihi alırsa, Leopard 2 tanklarının satışı hemen gerçekleşecek" diye manşet atıyor Alman gazeteleri.
Euro'ya geçişten sonra zor günler geçiren Alman ekonomisi için "ballı kaymak" kıvamında olan bu satışa muhalefetteki Yeşiller de sıcak bakıyor. Önceki dönemlerde Türkiye'ye tank satışına "Güneydoğu'da Kürtlere karşı kullanılacak" diye karşı çıkan Yeşiller'in şimdi çark etmesi oldukça anlamlı.Muhalefet de olsa Alman ekonomisinin geleceğini düşünüyor Yeşiller.
Türkiye ise iktidarı muhalefetiyle, Türk ekonomisi ve savunma stratejilerine büyük bir darbe anlamına gelen bu tank alım ihalesine karşı tepki veremiyor.
AB ile girdiği pazarlıklarda onurlu bir duruş yerine "devamlı alttan alan ve taviz veren" görünümüyle oluşturduğu kaypak zeminde at koşturan-koşturamayan AKP hükümeti bu tür rüşvetleri 25 AB üyesi ülkeye ayrı ayrı verecek gibi görünüyor. Tabii verecek bir şeyi kalırsa!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012