Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Müdürü Richard Haass, Müslüman ülkelerde siyasi değişiklik için katı bir formül empoze etmeyeceklerini, ancak her ülkenin "mevcut otoriter yapılardan kendine özgü temsili sisteme" geçmesini sağlamaya yönelik bir işbirliği yapacaklarını söyledi.
Geçmiş politikalardan çark mı?
Haass, ABD'nin "düzenli petrol arzını garanti altına almak, Sovyet, Irak ve İran'ın yayılmacı politikalarını kontrol altına almak, Arap-İsrail çatışmasının yarattığı sorunlarla uğraşmak, Doğu Asya'a komünizme direnmek ve ordunun üs haklarını garanti altına almak için ülkelerin iç işleyişine dikkat etmekten kaçındığını" itiraf ederek, ABD'nin geçen dönemde "demokrasiyi desteklemeye yeterince öncelik vermemek hatasını işlediğini" de kabul etti. Bunun sonucunda "Bu (Müslüman) ülkelerin daha istikrarlı, daha zengin, daha barışçıl ve globalleşmiş bir dünyanın gerginliklerine karşı daha dayanıklı hale gelmesine yardımcı olma fırsatını kaçırdık" diyen Haass, bu nedenle "ABD İslam dünyasının hükümetleri ve halkıyla işbirliği içinde demokrasiyi geliştirmek için daha enerjik bir şekilde çalışacaktır" şeklinde konuştu.
Bu para kime?
Bu amaca ulaşmak için yeni bir ortaklık mekanizmasının önümüzdeki aylarda Dışişleri Bakanı Colin Powell tarafından açıklanacağını belirten Haass, bu çerçevede Arap ülkelerine verilen desteğin mevcut yıllık 1 milyar dolarlık sınırın ötesine geçeceğini ve eğitim, ekonomive siyasi reformlar gibi üç kritik alanda gelişmeyi cesaretlendiren bir yeni ortaklık ilişkisi içine girileceğini kaydetti.
Washington'ın yeni girişiminin arkasında gizli bir amaç olmadığını, demokrasinin geliştirilmesinin hem ABD hem de Arap ülkelerinin yararına olduğunu belirten Haass, ekonomik durgunluk ve fırsat eşitliğinin yokluğu, siyasi kapalılık ve nüfus fazlalığının bu ülkelerin vatandaşlarında yabancılaşmayı beslediğini kaydetti. Demokrasiye geçiş dışardan cesaretlendirilebilse bile, demokrasinin en iyi "içten kurulduğunu" belirten Haass, ABD'nin dışardan bir demokrasi empoze etmeye çalışmasının sonucunun ne demokratik ne de kalıcı olacağını vurguladı. Filistin yönetimi ve İran'ı "daha fazla demokrasi potansiyeli" taşıyan yönetimlere örnek olarak gösteren Haass, bu yönetimler arasında Suudi Arabistan'ı saymadı. Mısır, Pakistan, Suudi Arabistan ve Basra Körfezi ülkelerini ziyaret eden Haass, bu ülkelerde birçok insanın ABD'nin demokrasi adına konuşmamasının kendilerini rahatsız ettiğini söylediklerini ileri sürdü. Haass, ABD yönetiminin İslam dünyasında demokrasiye verilen desteğin artırılmasıyla kendilerinin istemediği insanların yönetime gelmesi riskini aldığının da farkında olduğunu kaydetti. Haass, "ABD, iktidara getirilenler bizim tercih ettiğimiz politikaları seçmeseler bile demokratik süreci destekleyecektir. ABD Müslüman partilere karşı değildir" dedi.
Geçmiş politikalardan çark mı?
Haass, ABD'nin "düzenli petrol arzını garanti altına almak, Sovyet, Irak ve İran'ın yayılmacı politikalarını kontrol altına almak, Arap-İsrail çatışmasının yarattığı sorunlarla uğraşmak, Doğu Asya'a komünizme direnmek ve ordunun üs haklarını garanti altına almak için ülkelerin iç işleyişine dikkat etmekten kaçındığını" itiraf ederek, ABD'nin geçen dönemde "demokrasiyi desteklemeye yeterince öncelik vermemek hatasını işlediğini" de kabul etti. Bunun sonucunda "Bu (Müslüman) ülkelerin daha istikrarlı, daha zengin, daha barışçıl ve globalleşmiş bir dünyanın gerginliklerine karşı daha dayanıklı hale gelmesine yardımcı olma fırsatını kaçırdık" diyen Haass, bu nedenle "ABD İslam dünyasının hükümetleri ve halkıyla işbirliği içinde demokrasiyi geliştirmek için daha enerjik bir şekilde çalışacaktır" şeklinde konuştu.
Bu para kime?
Bu amaca ulaşmak için yeni bir ortaklık mekanizmasının önümüzdeki aylarda Dışişleri Bakanı Colin Powell tarafından açıklanacağını belirten Haass, bu çerçevede Arap ülkelerine verilen desteğin mevcut yıllık 1 milyar dolarlık sınırın ötesine geçeceğini ve eğitim, ekonomive siyasi reformlar gibi üç kritik alanda gelişmeyi cesaretlendiren bir yeni ortaklık ilişkisi içine girileceğini kaydetti.
Washington'ın yeni girişiminin arkasında gizli bir amaç olmadığını, demokrasinin geliştirilmesinin hem ABD hem de Arap ülkelerinin yararına olduğunu belirten Haass, ekonomik durgunluk ve fırsat eşitliğinin yokluğu, siyasi kapalılık ve nüfus fazlalığının bu ülkelerin vatandaşlarında yabancılaşmayı beslediğini kaydetti. Demokrasiye geçiş dışardan cesaretlendirilebilse bile, demokrasinin en iyi "içten kurulduğunu" belirten Haass, ABD'nin dışardan bir demokrasi empoze etmeye çalışmasının sonucunun ne demokratik ne de kalıcı olacağını vurguladı. Filistin yönetimi ve İran'ı "daha fazla demokrasi potansiyeli" taşıyan yönetimlere örnek olarak gösteren Haass, bu yönetimler arasında Suudi Arabistan'ı saymadı. Mısır, Pakistan, Suudi Arabistan ve Basra Körfezi ülkelerini ziyaret eden Haass, bu ülkelerde birçok insanın ABD'nin demokrasi adına konuşmamasının kendilerini rahatsız ettiğini söylediklerini ileri sürdü. Haass, ABD yönetiminin İslam dünyasında demokrasiye verilen desteğin artırılmasıyla kendilerinin istemediği insanların yönetime gelmesi riskini aldığının da farkında olduğunu kaydetti. Haass, "ABD, iktidara getirilenler bizim tercih ettiğimiz politikaları seçmeseler bile demokratik süreci destekleyecektir. ABD Müslüman partilere karşı değildir" dedi.