Erdoğan-Trump görüşmesinin sonucu özetle bu. Ayrıntılarını bilemediğimiz 13 Kasım buluşmasında öne çıkan ağırlıklı konu S-400'ler… Safını belirle, ya ABD'nin yanında ol ve Rusya'dan aldığın hava savunma sisteminden vazgeç, ya da Putin'i tercih et. Erdoğan'ın açıklamaları "Ne yardan ne serden"i işaret ediyor. Anlaşılan o ki, ABD dayatması da bunu gösteriyor, S-400 bir askeri alımdan fazlasıdır. Sadece ABD açısından değil, AB (Avrupa Birliği) – NATO denkleminde Türkiye'nin yeri de tartışmaya açılıyor.
Brüksel'de birbirine birkaç kilometre mesafede iki örgüt bulunmakta: NATO ve AB. Bunlardan birincisinde müttefiklerimizle, hesapta, beraberiz, ikincisinde ise, neredeyse, hasımlarımızla…Oysa NATO'nun 28 üyesinin 21'i aynı zamanda AB üyesi.
NATO, 1952'den bu yana Batı ile kurumsal ilişkilerimizin ve güvenlik politikamızın temel taşı olarak görülmüştür.
AB ile katılım müzakereleri ise 2005'te AKP iktidarı döneminde başlamıştır.
Bugüne geldiğimizde, NATO'dan dışlanma tehdidi yanında zaten ezelden beri kapı önünde bekletildiğimiz AB de, bir dizi yaptırımı önümüze koymuştur. AB iki koldan bize karşı atağa kalkmıştır: Barış Pınarı Harekâtı ve Doğu Akdeniz.
Barış Pınarı Harekâtı üzerinden savaş suçu işlediğimiz iddiasını ortaya koyarak yaptırımdan söz eden AB, Doğu Akdeniz bölgesindeki enerji kaynağı araştırmalarımız için de bizi UAD'a (Uluslararası Yüksek Adalet Divanı) şikâyet edeceğini söyleyip durmaktadır.
Ne savaş suçu ne de Doğu Akdeniz konusunda hukuki gerekçeleri vardır;
* Savaş suçundan bahsedebilmek için ortada bir savaşın olması gerekir. Barış Pınarı Harekâtı, BM (Birleşmiş Milletler) Şartı'na uygun olarak, meşru müdafaa kapsamında terör örgütlerine karşı yapılan bir operasyondur, savaşla uzak yakın ilgisi bulunmamaktadır.
* Doğu Akdeniz'de yaptığımız araştırmalarımız da uluslararası hukuka uygun olarak kullandığımız egemenlik hakkımızdır.
Peki neden Batı bloğu üzerimize gelmekte ve Doğu Akdeniz'i Türkiye'nin en ciddi ve öncelikli krizi çizgisine taşımaktadır?
Önce coğrafi konumu belirleyelim:
Tunus'un Bon Burnu'ndan İtalya'nın Sicilya Adası'nın batısındaki Lilibeo Burnu arasına çizilecek çizginin doğusunda kalan bölge Doğu Akdeniz'dir.
Doğal kaynaklara bakalım:
1.7 milyar varil petrol, 3 trilyon metreküp doğalgaz rezervi…Bu zenginliğe sahip bölge, petrol ve doğalgaz rekabeti ekseninde güç dengelerinin yeniden şekillenmesine yol açmış, küresel güçlerin ağzını sulandırmıştır.
Türkiye, karasuları ve kıta sahanlığı üzerinde egemenlik hakkına sahiptir. Bu egemenlik kıyıdan denize doğru 12 mil (Ege'de coğrafi koşullar nedeniyle 6 mil) ve ötesinde 200 mil uzaklığa kadar denizin altındaki taban ve kıta sahanlığı (kara parçasının deniz dibindeki uzantısı) üzerindeki tasarrufu kapsar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti, Uluslararası Deniz Konferansları (1,2,3 ve 4'üncü) sonucu kabul edilen ilkeler ve BM Deniz Sözleşmesi hükümlerine uygun olarak Doğu Akdeniz'de arama ve araştırma yapmak ve enerji kaynaklarından yararlanma hakkına sahiptir.
Sözümüz Batı bloğuna: Egemenlik hakkımız karşısında git gidebilirsen yargıya…
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023