Ölümü ilk yaratılış anı varsayarak, "ezeli ayrılıktan sadık gönlü kanayanlar..." donatılmış, süslenmiş, doğru ve yanlış tüm kavramların ötesindeki meçhul âleme geçiş iklimini teneffüs etmeye "Eyvallah!" deyişini her an hatırlarlar.
Fizyolojik bir döngü içerisinde günlerin uzamaya başlaması, güneş ışınlarının Oğlak dönencesine dik açıyla düşmesiyle gerçekleşse de metafizik açıdan iman; ay ve yıldızın ışıltısını hissedebilme arzusu, "arif olmak âbid olmaktan geçer" kanunuyla yaşanır.
Hasreti, sevdayı çağının çalar saatine ayarlayan insan için Mâşuk'una en yakın günde kavuşabilme yakarışı Hakk hazinesinden nasip olur. Dokunduğumuz gülün solmaya başladığı bir devirde yaşıyor oluşumuz, belki de "o gülün kokusunu hissedebilecek duaya âmin diyebilme" ilahi armağanına bizleri yakınlaştırıyor. Aşkın, sandığımızdan ziyade yandığımız kadar oluşu bu duanın her daim dile pelesenk olmasını icap ettiriyor.
Demek ki "Hakk Dava"nın fakirinin yanında ar-ı namus şişesini taşa çalarak yola revan olmak, baş açık yalın ayak mücadeleyi gerektiriyor. Hz. Mevlana gibi gerçek aşkı bilerek bir damla suya bile merhametle nazar eden kalpler, gönüllerde Allah'ın iktidarını dirilteceklerdir.
Aslında ahirin de ahiri bir zamanda yaşıyorken, varlığıyla yaşantımıza ışık tutan Gönül Profesörü Haydar Hoca'nın ilmine mazhar olabilme ihtimali bile insana kâfi geliyor.
Metaforik âlemde, O'nun resimleri ve ruhaniyeti ile yaşamını sürdüren nesiller, yarının çocuklarına Fatıma ve Ali'nin isimlerini verecekler. Morfoloji âleminde ise;
"Evliyalar ki sırra dem olurlar.
'Ol!' yaşından beri yürürler."
Kısacası "gâh çıkarlar gökyüzüne âlemi seyrederler, gâh inerler yeryüzüne âlem Onlar'ı seyreder."
El âleme karşı güle oynaya giderken "güneş farklı doğacak!" deyişini fark edenler; "artık karanlığın ardındaki güneşin zaptı yakın!" diyorlar.
Ne hazin tecellidir ki; tabiat olaylarını seyre dalarlarken asıl espriyi kaçıran zihniyet "Nuh'un Gemisi" biletlerini lüks olarak algılamayı sürdürüyor. Esasen felaketlerin sel gibi çağladığı çağda bile egolarla iman dolu kalplerin mücadelesinde dengeler değişiyor gibi gözükse de; Mîzan'da Kelime-i Tevhidin ağır basacağı unutuluyor. Zaten gerçek Şah'ı inkârı sürdürmek yerine çehresini hala "yeni ayın on dördü" gibi parlak tutanlarla, "ahiretini dünyasına tercih" eylemi Zat-ı Hakk'ta mahremi irfan olanların anlayacağı mesele… Bu işi İlahi rızaya layık olma gayesiyle ezeli olan mücadelesine devam etmeyi vazife edinen, sadık gönlü yaralı ebediyet yolcuları yapabilir.
Esen rüzgârların ne taraftan eseceğini bilen Hakk erenleri, gönül sahillerinden "Hulus-i kalp" ile geçerken, "Şehitlik Limanı" ndan meçhule giden bir gemiyi hazin hazin uğurlayanlar, elbette "huzur-u kalp" ile Nuh'un gemisinde kavuşacaklar.
Son çağın bilgesinin açtığı çığırda, günümüz safsatalarından sıyrılıp, içinde bulunduğu zekâ kuşağına gönül zırhını kuşanarak hitap edebilme kabiliyeti ancak Ehl-i Beyt'e sevgi ve saygının bedelini karşılama isteğinden başka nasıl ifade edilebilir? Hürriyet bu ölçüden başka nasıl korunabilir? Gök ile yer hazinelerinin anahtarı ilim ve aşk dolu gönüllerde sere serpe uzanırken, günümüz söz sihirbazlarının hegemonyalarına başka hangi şamarla gem vurulabilir? Enbiyalar, evliyalar ve erenlerin nazarıyla, Fenafillaha vuslat âlemini ömür kabul edenlerin devranında benliğinden soyunup başka hangi kabuk zırh edinebilir? İşte böyle bir ayrılıktan duyulan ıstırabın dile gelmesi, "Ali Yasin" diyarına gönderilen Salat-ü selamları, Hâlık-ı Zül Celal'e ulaştırır.
Muhammed Mustafa Aleyhisselâm'ın gözünün nurunu şahlandıran -Ehl-i Beyt imamlarıyla manevi silsilenin bağını ayakta tutan- Şah Abdulkadir Geylani gibi bir erin yanında bizler; Hz. Ali Efendimiz gibi kınından çıkmış kadar keskin Zülfikârla çarpışırken bütün vahşet tabloları kaybolacak.
Yüce Allah, Haşr sabahı "bu âleme kulluk vazifemizi yerine getirecektik; ama şartlar namüsaitti Ya Rabbi!" sözünü dedirtmeyeceği için mükevvenatın hasret kaldığı adaleti Ehl-i Beyt evlatlarının mübarek elleriyle temin edecek. Onlar varlık sahnesinden gerçek kesit iklimine geçişi; "yaşamın tadını senin gibi ölebilmek için sevdik" diyerek bu âleme geçişin hazzını güle oynaya teneffüs edecekler.
Ruhu doymuş insanların hüznü ve canı toprakta, bedeni dimdik ayakta olanların duasıyla; emanet edilen mukaddes mirasa sahip çıkarak "Sana yemin, sana söz Üstat" diyenler, dünya sahnesine adlarını altın harflerle yazdıracaklar!
Onlar ki ölçüsü bambaşka olarak velilik yolunun başı Ali'ye 'Selman'; "Şehitlerin Efendisi" Hüseyin'e 'Muhtar' oldukları için Haydar Babanın evlatlarının destanını yazacaklar! Tarih sahnesinin seyircileri bu uğurda kıyam duranlara ayakta alkışlarla şahitlik edecek. Bu en mütezeyyen sahnedeki nasipdâr kahramanlar ve 'Alem Üstü Alem' filminin sadık seyircileri başta olmak üzere tüm emektar yolcular, Nuh'un Gemisi'nde bahtı açık denizlere yelken açacaklar. Onlar, Allah'a şükrederek her anını ibadete uyarlayan hürler kadrosunda olmanın kazancıyla dünyada mutluluk ahirette şuhutluk mertebesinde kurtuluşa erecekler.
Musa gelene kadar sihirbazlar sahnesinde "Yokluk âlemi" küresel ısınıyorsa da, Muhammed Aleyhisselâm (s.a.v) ruhlu Hasan'lar, Hüseyin'ler, Haydar-ı Kerrar'larla buluşmak ümidi taşıyanlar ve vakt-i seherde Ali'yi görenler; ezeli mücadelesine ebediyen devam edeceklerdir.
- HİLMİ SALBAŞ: Neden Bağımsız Türkiye Partisi / 25.03.2024
- DİYETİSYEN FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda tatlı krizlerine son / 20.03.2024
- FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda beslenmeye dikkat! / 12.03.2024
- YASEMİN ÖZBEY: Muhalif basına açık mektup! Hâlâ mı? / 29.11.2023
- Fatıma Zehra Aydın: İnancımızı anlamadığımız için Atatürk’ü de anlamadık / 20.08.2023
- Rabia Sümeyye Aydın: Yolsuzluk konusunda da ‘NAS’ olduğunu biliyor muydunuz? / 13.08.2023
- JÜLİDE DOYURUM: ‘Allah dostları aynadır’ / 05.07.2023
- İlyas Güneştekin: Seçim analizi ve BTP lideri Hüseyin Baş / 03.06.2023
- R.Sümeyye Aydın: Sandıktan sonra da umut var / 26.05.2023