Çanakkale'de, Kurtuluş savaşında Türk Milletine karşı savaş meydanında galip gelemeyen, topraklarımızı işgal edemeyen ve memleketimizi bölemeyen Batı, AB'ye üye yapma oyunuyla bu amaçlarını yerine getirmek istiyorlar. Üye yapmak suretiyle her türlü tavizi almak istiyorlar.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çizdiği hedeflerden sapan siyasilerimiz AB'yi kurtuluş kapısı olarak gördü ve onların her türlü dayatmasını kabul etti. Öyle oldu ki; sağ görüş, sol görüş fark etmeden her gelen iktidarın hedefinde AB'ye girmek ve onların isteklerini yerine getirmek bir sevda haline geldi. Kuzu'nun Kurt'a âşık olması gibi bizimkiler de üyeliğe aşık olunca, üye devletleri isteklerini sıralamaya başladılar;
İslami değerlerimizi, örf ve adetlerimizi bir tarafa bırakarak, tamamı Hristiyan olan AB devletlerinin oluşturduğu birliğe girmek için ilk müracaat eden İslam ülkesi maalesef biz olduk. Siyasilerimiz bu birliğe girebilmek için; "domuz etinin satışını" dana ve kuzu eti satışı gibi kabul ederek, domuz etinin kasaplarda satışına izin verdi. Zinayı suç olmaktan çıkartarak; aile birlikteliğini zedelediler ve fuhşun artmasına sebep oldular. İslam'da sadece tek olan Allah'a ibadet caizken, Kiliseleri ayine açarak üçlü Tanrı'ya ibadetin de caiz olabileceği algısı oluşturarak, insanımızın gözünde normalleştirdiler. Allah'ın haram kıldığı bir fiili "Ya Allah Bismillah" diyerek uyguladılar.
Avrupa Birliği'ne girmeden "Gümrük Birliği Anlaşmasını" imzalayan tek ülke Türkiye. Bu anlaşma ile bize istedikleri malları sattılar, fakat bize gümrük vergisi vermediler; satmak istediğimizde de "kota" koydular sattırmadılar. Bundan dolayı milyarlarca zarar ettik, hala etmeye de devam ediyoruz.
Ülkemizde ayrımcılık tohumlarını ektiler; kardeşi kardeşe düşman ettiler. AB'ye girme şartını (Türkiye için) "azınlık" statüsünü kabul etmeye bağladılar. PKK'yı destekleyerek başımıza bela ettiler. Teröre karşı memleketimizi savunmak için milyarlarca para harcayarak zarara uğradık, binlerce insanımızı kaybettik.
Yüzde otuz-otuz beş civarında olan "köy" nüfusumuzu yüzde onun altına düşürmemizi şart koştular. Bununla tarım ve çiftçiliği bitirmenin yanında köylünün çalışma azmini, toprağına sahip çıkma şevkini ve memleketini sahiplenme duygusunu yok ettiler. Köylü üretirken; akar-yakıt giderleri, gübre, tohum elektrik giderleri ve benzerleri artarken ürettiği mallar para etmedi. Çünkü tarım ürünlerini dışardan ithal ettik. Böylece köyleri boşalttık; artık oraları köylü değil de ayı ve domuzlar beklemeye başladı. Şehre inmeye mecbur bırakılan köylü de geçinemeyince arazilerini satmak zorunda kaldı, ama komşusunun parası olmadığı için ona da satamadı.
Kıbrıs meselesi, Ermeni soykırımı iddiaları, azınlıklar konusu, Ege sorunu, Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulu ve IMF programları sırada halletmemizi istedikleri konular.
AB'ye sevdamız devam ettiği müddetçe, yapmamız gereken daha çok görevler bizi bekliyor.
Kurtuluş savaşında Gazi Mustafa Kemal ve dedelerimize galip gelemeyen, topraklarımızı işgal edemeyen ve bizi bölemeyen Batı, yeni bir oyunla karşımıza çıktı; banka ve kredi. Artık memleket toprakları top ve tüfekle değil, kredi ve faizle işgal ediliyor.
- Sadece namaz Cennet’e götürür mü? / 06.10.2023
- Ücreti alınanın ecri olur mu? / 30.09.2023
- ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ ırkçılık mı? / 28.09.2023
- Peygamberimiz kavmini Allah'a şikâyet etti mi? / 22.09.2023
- Cami yaptırmak israf olur mu? / 18.09.2023
- Şikâyet yerine şükretmek / 15.09.2023
- Çoğunluk hak değildir / 11.09.2023
- İslâm'ın ilk emri oku! / 07.09.2023
- Cahillerden olma! / 04.09.2023