Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu 1923'ten beri Ortadoğu-Arap coğrafyasına dönük sürdürmeye çalıştığı tarafsız ve objektif politikaları, AKP iktidarı döneminde daha müdahaleci bir karaktere dönüştü. Başbakan bu politika değişikliğini devrim ve büyük devlet olmanın bir gereği olarak devamlı olarak iftiharla! ifade ediyor. Kendilerine tevdi edilen BOP eş başkanlığı görevinden sonra Ortadoğu ülkelerine yönelik siyasetin adı gelecekte "Arapsaçı" olarak tanımlanacaktır.
Osmanlı'dan sonra Ortadoğu 'da İngilizlerin marifetiyle özellikle anlaşmazlık çıksın ve Arap ülkeleri birbirlerini yesin diye sınırlar cetvelle petrol kuyularına göre çizilmiştir. Çizilen sınırlara göre İran-Irak arasında Şattülarap suyolu meselesi yüzünden İran-Irak savaşı patlak verdi. ABD'nin kışkırtmasıyla Kuveyt -Irak sınırı anlaşmazlığı yüzünden Kuveyt, 1990' da Saddam tarafından işgal edildi. Suriye-Türkiye sınırı Hatay meselesi yüzünden uzun süre gerildi. Ancak Atatürk'ün büyük çabalarıyla 1939'da referandumla kansız ve savaşsız bir şekilde Anavatana katılmıştır. Buraya dikkatinizi çekerim. Hatay Misak-ı Milli sınırları içinde yer alması nedeniyle Türkiye için adeta namus meselesiydi. Böylesine önemli bir konu günümüz iktidarı tarafından eleştiri konusu yapılan Atatürk'ün barışçıl dış politika anlayışı sayesinde masa başında halledilmiştir. Şimdi ise Suriye ile hiçbir ihtilafımız yokken savaş tamtamları çalınıyor. Türkiye-Irak sınırı da Musul ve Kerkük yüzünden ancak 1925 yılında netleşmiş ancak bu iki şehrin Misak-ı Milli sınırları içinde olmasından dolayı Türkiye'nin kırmızıçizgileri olarak kabul edilmişti. Ne var ki bu anlayış bu iktidar döneminde terkedilmiştir.
Ortadoğu'da bitmez tükenmez kargaşalar Türkiye'yi bu bölgede daha pasif bir dış politika izlemesine neden olmuştur. Türkiye bu bölgedeki gidişatı yönlendirecek siyasi ve ekonomik bir kuvvetten yoksun olduğu için de geçmişte bu tür müdahalelere girişmedi. AKP iktidarı BOP çerçevesinde hareket edince "zücaciyeci dükkânına giren fil" misali her şeyi devirdi. Cerrah titizliğiyle yapılması gereken diplomasi, kasaplıktan beter bir tarzda icra edilince ortalıkta siyasi çözüm üretecek bir alan kalmadı.
Suriye'den sonra güney sınırımızın diğer komşusu Irak ile de basiretsiz siyaset nedeniyle ciddi bir siyasi kriz üretildi. Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın Bağdat Havaalanı'na inişine izin verilmezken bu hareket Türkiye'ye ciddi bir ikaz olarak yorumlandı. Bunun sebebi Türkiye'nin PKK hamisi ve de AKP kongresinde alkışlanan Barzani'nin Irak merkezi hükümetine tercih edilmesidir. Türkiye ısrarla merkezi hükümeti dışlayarak ve yok sayarak Barzani'yi Irak anayasasına da ters düşmek pahasına direkt olarak muhatap alıyor. Türkiye, Barzani ile enerji anlaşmaları yaparak elini güçlendiriyor. İlk etapta 10 milyar dolarlık petrol alım anlaşması imzalandı. Erbil ile yürütülen ekonomik ilişkilerin boyutları da her geçen gün artarak devam ediyor.
Bundan güç alan Barzani de Bağdat'a karşı askeri operasyonlara girişmeye kadar işi büyüttü.
İkinci konu da Bağdat'ta idama mahkûm olan Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık El Haşimi'nin ülkesinden kaçarak Türkiye'ye sığınması oldu. Maliki bu konudan rahatsızlığını geçen gün "Öcalan'ı Bağdat'ta ağırlasam neler düşünürsünüz" diyerek Türk makamlarını empatiye davet etti. Gerçi Irak'ta idam cezası alan Haşimi infaz edilebilir. Bu onların iç meselesi ama Türkiye'de on binlerce kişinin ölümünden sorumlu biri için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Bu yüzden Maliki'nin bu sözüyle ofsayta düşmüş görünüyor. Çünkü Öcalan'ın şu konjonktürde Bağdat'ta ağırlanması bizi yönetenleri gocundurmazdı.
İşin ilginç tarafı Türk makamlarının seslendirmesi gereken politikaların Türkiye mağduru ülkelerin siyasileri tarafından terennüm edilmesidir. Suriye Dışişleri Bakan yardımcısı Miktat yaptığı açıklamada, "Türkiye'yi tehdit etmediklerini ve Türkiye ile savaşmak niyetlerinde olmadıklarını" ifade ederken Irak Başbakanı Maliki de "Suriye'nin bölünmesinin Irak'ı ve Türkiye'yi de böleceğine" işaret ederek akl-ı selim açıklamalar yapıyorlar. Bizimkiler ise ateşe benzinle gidiyorlar.
Osmanlı'dan sonra Ortadoğu 'da İngilizlerin marifetiyle özellikle anlaşmazlık çıksın ve Arap ülkeleri birbirlerini yesin diye sınırlar cetvelle petrol kuyularına göre çizilmiştir. Çizilen sınırlara göre İran-Irak arasında Şattülarap suyolu meselesi yüzünden İran-Irak savaşı patlak verdi. ABD'nin kışkırtmasıyla Kuveyt -Irak sınırı anlaşmazlığı yüzünden Kuveyt, 1990' da Saddam tarafından işgal edildi. Suriye-Türkiye sınırı Hatay meselesi yüzünden uzun süre gerildi. Ancak Atatürk'ün büyük çabalarıyla 1939'da referandumla kansız ve savaşsız bir şekilde Anavatana katılmıştır. Buraya dikkatinizi çekerim. Hatay Misak-ı Milli sınırları içinde yer alması nedeniyle Türkiye için adeta namus meselesiydi. Böylesine önemli bir konu günümüz iktidarı tarafından eleştiri konusu yapılan Atatürk'ün barışçıl dış politika anlayışı sayesinde masa başında halledilmiştir. Şimdi ise Suriye ile hiçbir ihtilafımız yokken savaş tamtamları çalınıyor. Türkiye-Irak sınırı da Musul ve Kerkük yüzünden ancak 1925 yılında netleşmiş ancak bu iki şehrin Misak-ı Milli sınırları içinde olmasından dolayı Türkiye'nin kırmızıçizgileri olarak kabul edilmişti. Ne var ki bu anlayış bu iktidar döneminde terkedilmiştir.
Ortadoğu'da bitmez tükenmez kargaşalar Türkiye'yi bu bölgede daha pasif bir dış politika izlemesine neden olmuştur. Türkiye bu bölgedeki gidişatı yönlendirecek siyasi ve ekonomik bir kuvvetten yoksun olduğu için de geçmişte bu tür müdahalelere girişmedi. AKP iktidarı BOP çerçevesinde hareket edince "zücaciyeci dükkânına giren fil" misali her şeyi devirdi. Cerrah titizliğiyle yapılması gereken diplomasi, kasaplıktan beter bir tarzda icra edilince ortalıkta siyasi çözüm üretecek bir alan kalmadı.
Suriye'den sonra güney sınırımızın diğer komşusu Irak ile de basiretsiz siyaset nedeniyle ciddi bir siyasi kriz üretildi. Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın Bağdat Havaalanı'na inişine izin verilmezken bu hareket Türkiye'ye ciddi bir ikaz olarak yorumlandı. Bunun sebebi Türkiye'nin PKK hamisi ve de AKP kongresinde alkışlanan Barzani'nin Irak merkezi hükümetine tercih edilmesidir. Türkiye ısrarla merkezi hükümeti dışlayarak ve yok sayarak Barzani'yi Irak anayasasına da ters düşmek pahasına direkt olarak muhatap alıyor. Türkiye, Barzani ile enerji anlaşmaları yaparak elini güçlendiriyor. İlk etapta 10 milyar dolarlık petrol alım anlaşması imzalandı. Erbil ile yürütülen ekonomik ilişkilerin boyutları da her geçen gün artarak devam ediyor.
Bundan güç alan Barzani de Bağdat'a karşı askeri operasyonlara girişmeye kadar işi büyüttü.
İkinci konu da Bağdat'ta idama mahkûm olan Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık El Haşimi'nin ülkesinden kaçarak Türkiye'ye sığınması oldu. Maliki bu konudan rahatsızlığını geçen gün "Öcalan'ı Bağdat'ta ağırlasam neler düşünürsünüz" diyerek Türk makamlarını empatiye davet etti. Gerçi Irak'ta idam cezası alan Haşimi infaz edilebilir. Bu onların iç meselesi ama Türkiye'de on binlerce kişinin ölümünden sorumlu biri için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Bu yüzden Maliki'nin bu sözüyle ofsayta düşmüş görünüyor. Çünkü Öcalan'ın şu konjonktürde Bağdat'ta ağırlanması bizi yönetenleri gocundurmazdı.
İşin ilginç tarafı Türk makamlarının seslendirmesi gereken politikaların Türkiye mağduru ülkelerin siyasileri tarafından terennüm edilmesidir. Suriye Dışişleri Bakan yardımcısı Miktat yaptığı açıklamada, "Türkiye'yi tehdit etmediklerini ve Türkiye ile savaşmak niyetlerinde olmadıklarını" ifade ederken Irak Başbakanı Maliki de "Suriye'nin bölünmesinin Irak'ı ve Türkiye'yi de böleceğine" işaret ederek akl-ı selim açıklamalar yapıyorlar. Bizimkiler ise ateşe benzinle gidiyorlar.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- İran vekil güçlerini ateşe attı / 16.04.2024
- Kamçılı IMF dönemi başladı / 15.04.2024
- Mahkeme kadıya mülk değildir / 09.04.2024
- Türkiye sadece İstanbul'dan ibaret değildir / 08.04.2024
- Erken seçim çağrısı yapılmalı / 05.04.2024
- Müflis tüccar eski defter karıştırır / 04.04.2024
- Tencere dibin kara seninki benden kara / 26.03.2024
- Yel kayadan bir şey aparabilmez / 25.03.2024
- Milli Ekonomi Modeli belediyelere hayat verecek / 23.03.2024
- Milli Para istikrarın sembolüdür / 22.03.2024
- Kamçılı IMF dönemi başladı / 15.04.2024
- Mahkeme kadıya mülk değildir / 09.04.2024
- Türkiye sadece İstanbul'dan ibaret değildir / 08.04.2024
- Erken seçim çağrısı yapılmalı / 05.04.2024
- Müflis tüccar eski defter karıştırır / 04.04.2024
- Tencere dibin kara seninki benden kara / 26.03.2024
- Yel kayadan bir şey aparabilmez / 25.03.2024
- Milli Ekonomi Modeli belediyelere hayat verecek / 23.03.2024
- Milli Para istikrarın sembolüdür / 22.03.2024