Allah'ın en çok buğzettiği kimse
Hz. Ali, ehil olmadıkları halde halka hükmetmeye kalkışanlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
12.05.2025 00:33:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Ali, ehil olmadıkları halde halka hükmetmeye kalkışanlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Allah'ın yarattıklarından en fazla buğzettiği-sevmediği iki kişidir. Birincisi Allah'ın (günahları sebebiyle) kendi basma bıraktığı kimsedir.
Bu kimse doğru yoldan sapmış; bidat sözler ve halkı saptırıcı çağrılara yönelmiştir. O halde bu kimse, kendisi vasıtasıyla fitneye düşenler için bir fitnedir. Kendinden önce doğru yoldan gidenlerin yolundan sapmıştır ve hayattayken veya ölümünden sonra kendine uyanlar için saptırıcıdır. (Dolayısıyla) Hem kendi günahının ipoteğindedir, hem de başkalarının günahını yüklenmiştir.
(Allah'ın en çok buğzettiği) ikinci kimse ise bilgisizlikleri kendinde toplayan ve bilgisizler arasında kendine bir yer edinmiş kimsedir. (Bu kimse) fitne ve fesat karanlığında (kurtuluş yolunun olmadığından) habersiz yaşamakta ve (insanların arasını) Islah ederken kör mü kör olmaktadır.
İnsan suretinde olanlar onu bilgin sayar. Hâlbuki öyle değildir. Her gün, azı çoğundan hayırlı olan şeyleri çoğaltmanın peşinden koşar, kokmuş sudan kanasıya içer ve boş şeyler biriktirir.
Halkın arasında hüküm vermek için oturur, insanları, şüpheli/bilinmez şeylerden kurtarmayı iş edinir. Kendine belirsiz bir şey sorulsa kendi görüşlerince saçma-sapan sözler ifade eder. Sonra da buna kendisi de inanır, yakin eder.
O şüpheleri örtmede ağını ören örümcek gibidir. Doğru mu yanlış mı hüküm verdiğini bilmez. Doğru hüküm vermişse de hata etmekten korkar. Yanlış hüküm vermişse doğru hükmettiğini ümit eder.
Cahildir, cehaletler içinde birçok hata yapmaktadır. Daima önünü görmeyen develere biner (Meselelere nasıl cevap vereceğini bilememenin şaşkınlığı içindedir.) Kesin cevaplar veremez. Rivayetleri faydasız/kuru otları savuran rüzgâr gibi savurur. (Bilgisi olmadığından rivayetlerin sıhhat ve budanma dikkat etmeksizin her yerde nakleder.)
Allah'a andolsun ki kendine sorulan şeylerde hüküm vermeye gücü yok, kendisine bırakılan iş hususunda ehliyet ve liyakate sahip değil. İnkâr ettiği (bilmediği) şeyi başkasının bilebileceğini tahmin etmez.
Başkasının kendisinin dediğinin aksine bir ilminin olabileceğine inanmaz. Kendisine karanlık kalan bir şey oldu mu bilmediğini de bildiği için, hemen örter.
Onun zulüm-haksızlık üzere verdiği hükümler neticesinde dökülen kanlar (hal diliyle) feryat etmektedir, miraslar zalim elinden inlemektedir (ki, haksız hükümleri neticesinde sahibine erişmemiştir.)
Cahil yaşayanları ve sapık yol üzere ölenleri Allah'a şikâyet ederim. Hakkıyla okunduğu, değiştirilmediği müddetçe onlar nezdinde Allah'ın kitabından daha değersiz bir meta/şey yoktur. Ama değiştirilir/tahrif edilirse onlar nezdinde Allah'ın kitabından daha değerli bir şey olamaz. Onlar nezdinde iyilikten daha kötü ve kötülükten daha iyi bir şey düşünülmez.
Hz. Ali (a.s) birbirlerine aykırı fetva veren -şer'i deliller üzere değil kendi görüşleri esasınca kıyas üzere fetva veren- âlimleri kınayarak söyle buyuruyor.
"Onlardan birine hükümlerden bir hüküm gelince kendi reyince-görüşünce hüküm verir. Daha sonra aynı mesele olduğu gibi bir başkasına anlatılır, o da (öncekine) aykırı bir fetva verir.
Sonra bunlar kadı'ul-kudat (başkadı)'ın yanına toplanır, verdikleri hükümleri anlatırlar. O da hepsinin hükmünün doğru olduğuna hükmeder.
Hâlbuki ilahları bir, peygamberleri bir, kitapları birdir. Allah-u Teâlâ bunlara birbirine aykırı hüküm vermelerini emretmiş de, bunlar da o emre mi itaat ediyorlar?
Yoksa onları bundan nehyetmiş de bunlar isyan mı ediyor? Yoksa (hâşâ) Allah noksan bir din indirmiş de bunlardan dininin tamamlamak için yardım mı diliyor! Yoksa ortak mıdırlar onunla da, onlar söyleyecek, o da razı olacaktır onlardan?
Yoksa Allah-u Teâlâ tam/kâmil bir din indirdi de (hâşâ) tebliğ ve edası hususunda peygamber (s.a.a) bir hata mı etti? Hâlbuki noksanlıklardan münezzeh olan Allah bizzat şöyle buyurmaktadır: "Kitapta biz hiç bir şeyi eksik bırakmadık."(En'am: 38)
Hakeza onda her şeyin açıklamasının olduğunu, kitabın bazısının diğer bazısını tasdik ettiğini ve onda hiç bir ihtilafın olmadığını bildiriyor.
Nitekim şöyle buyuruyor: "Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar bulurlardı."(Nisa: 82)
Gerçekten de Kur'an'ın zahiri/dışı güzel mi güzel, batını/içyüzü oldukça derin mi derindir. İlginç şeyleri asla bitmez. Esrarı ve nükteleri sona ermez. Karanlıklar ancak onunla keşfolur, aydınlanır." (Nehc'ul Belaga 17-18. Hutbe)
"Allah'ın yarattıklarından en fazla buğzettiği-sevmediği iki kişidir. Birincisi Allah'ın (günahları sebebiyle) kendi basma bıraktığı kimsedir.
Bu kimse doğru yoldan sapmış; bidat sözler ve halkı saptırıcı çağrılara yönelmiştir. O halde bu kimse, kendisi vasıtasıyla fitneye düşenler için bir fitnedir. Kendinden önce doğru yoldan gidenlerin yolundan sapmıştır ve hayattayken veya ölümünden sonra kendine uyanlar için saptırıcıdır. (Dolayısıyla) Hem kendi günahının ipoteğindedir, hem de başkalarının günahını yüklenmiştir.
(Allah'ın en çok buğzettiği) ikinci kimse ise bilgisizlikleri kendinde toplayan ve bilgisizler arasında kendine bir yer edinmiş kimsedir. (Bu kimse) fitne ve fesat karanlığında (kurtuluş yolunun olmadığından) habersiz yaşamakta ve (insanların arasını) Islah ederken kör mü kör olmaktadır.
İnsan suretinde olanlar onu bilgin sayar. Hâlbuki öyle değildir. Her gün, azı çoğundan hayırlı olan şeyleri çoğaltmanın peşinden koşar, kokmuş sudan kanasıya içer ve boş şeyler biriktirir.
Halkın arasında hüküm vermek için oturur, insanları, şüpheli/bilinmez şeylerden kurtarmayı iş edinir. Kendine belirsiz bir şey sorulsa kendi görüşlerince saçma-sapan sözler ifade eder. Sonra da buna kendisi de inanır, yakin eder.
O şüpheleri örtmede ağını ören örümcek gibidir. Doğru mu yanlış mı hüküm verdiğini bilmez. Doğru hüküm vermişse de hata etmekten korkar. Yanlış hüküm vermişse doğru hükmettiğini ümit eder.
Cahildir, cehaletler içinde birçok hata yapmaktadır. Daima önünü görmeyen develere biner (Meselelere nasıl cevap vereceğini bilememenin şaşkınlığı içindedir.) Kesin cevaplar veremez. Rivayetleri faydasız/kuru otları savuran rüzgâr gibi savurur. (Bilgisi olmadığından rivayetlerin sıhhat ve budanma dikkat etmeksizin her yerde nakleder.)
Allah'a andolsun ki kendine sorulan şeylerde hüküm vermeye gücü yok, kendisine bırakılan iş hususunda ehliyet ve liyakate sahip değil. İnkâr ettiği (bilmediği) şeyi başkasının bilebileceğini tahmin etmez.
Başkasının kendisinin dediğinin aksine bir ilminin olabileceğine inanmaz. Kendisine karanlık kalan bir şey oldu mu bilmediğini de bildiği için, hemen örter.
Onun zulüm-haksızlık üzere verdiği hükümler neticesinde dökülen kanlar (hal diliyle) feryat etmektedir, miraslar zalim elinden inlemektedir (ki, haksız hükümleri neticesinde sahibine erişmemiştir.)
Cahil yaşayanları ve sapık yol üzere ölenleri Allah'a şikâyet ederim. Hakkıyla okunduğu, değiştirilmediği müddetçe onlar nezdinde Allah'ın kitabından daha değersiz bir meta/şey yoktur. Ama değiştirilir/tahrif edilirse onlar nezdinde Allah'ın kitabından daha değerli bir şey olamaz. Onlar nezdinde iyilikten daha kötü ve kötülükten daha iyi bir şey düşünülmez.
Hz. Ali (a.s) birbirlerine aykırı fetva veren -şer'i deliller üzere değil kendi görüşleri esasınca kıyas üzere fetva veren- âlimleri kınayarak söyle buyuruyor.
"Onlardan birine hükümlerden bir hüküm gelince kendi reyince-görüşünce hüküm verir. Daha sonra aynı mesele olduğu gibi bir başkasına anlatılır, o da (öncekine) aykırı bir fetva verir.
Sonra bunlar kadı'ul-kudat (başkadı)'ın yanına toplanır, verdikleri hükümleri anlatırlar. O da hepsinin hükmünün doğru olduğuna hükmeder.
Hâlbuki ilahları bir, peygamberleri bir, kitapları birdir. Allah-u Teâlâ bunlara birbirine aykırı hüküm vermelerini emretmiş de, bunlar da o emre mi itaat ediyorlar?
Yoksa onları bundan nehyetmiş de bunlar isyan mı ediyor? Yoksa (hâşâ) Allah noksan bir din indirmiş de bunlardan dininin tamamlamak için yardım mı diliyor! Yoksa ortak mıdırlar onunla da, onlar söyleyecek, o da razı olacaktır onlardan?
Yoksa Allah-u Teâlâ tam/kâmil bir din indirdi de (hâşâ) tebliğ ve edası hususunda peygamber (s.a.a) bir hata mı etti? Hâlbuki noksanlıklardan münezzeh olan Allah bizzat şöyle buyurmaktadır: "Kitapta biz hiç bir şeyi eksik bırakmadık."(En'am: 38)
Hakeza onda her şeyin açıklamasının olduğunu, kitabın bazısının diğer bazısını tasdik ettiğini ve onda hiç bir ihtilafın olmadığını bildiriyor.
Nitekim şöyle buyuruyor: "Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar bulurlardı."(Nisa: 82)
Gerçekten de Kur'an'ın zahiri/dışı güzel mi güzel, batını/içyüzü oldukça derin mi derindir. İlginç şeyleri asla bitmez. Esrarı ve nükteleri sona ermez. Karanlıklar ancak onunla keşfolur, aydınlanır." (Nehc'ul Belaga 17-18. Hutbe)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.