Kuvay-ı Milliye'nin geçen Perşembe günü gerçekeştirilen programından sonra, sırasıyla Kahramanmaraş, Kayseri, Karabük bölgelerini dolaştık. Antep programını "Antep, Gaziantep" başlığı ile Cumartesi günkü makalemizde işlemiştik. Antep tek kelime ile mükemmel olmuştu.
Diğer bölgelerdeki gözlemlerimize gelince, net olarak ifade edelim ki; Türkiye'nin bir yerinin diğerinden hiç bir farkı yok. Köylüsü-kentlisi, işçisi-iş vereni, okumuşu-okumamışı, erkeği-kadını, genci-yaşlısı hep aynı kanaat ve düşünce içinde.
Ortak kanaat şu; 1938'den beri pekçok parti, grup ve hatta atanmış insan gördük. Diyebiliriz ki, tamamına yakını faydalı işler yapamamışlardır.
Şu anda bir partinin amblemini rozet edinmiş milletvekilleri, belediye başkan ve üyeleri, il genel meclis üyeleri ve sıradan üyeler bile aynı kanaattedir. Hepsi bir arayış içinde. Hepsi milleti kucaklayacak sıcak bir alaka bekliyor. Artık yıllar öncesinin tuzakları kimseyi tatmin etmiyor. Sağ-sol tanımlamaları, ilerici-gerici tanımlamaları, laik-antilaik tanımlamalar... kimsenin umurunda değil.
Halk işsizliği, asgari ücreti, açlık sınırını, yoksulluk sınırını konuşuyor.
Üniversiteli bir gençle sohbet imkânı bulduk, "efendim okulu bırakacağım, iş imkânı yok, şu anda açım" diyor. İnsan bu ifadeler karşısında ciddi ciddi düşünmek zorunda kalıyor.
Bir iş adamı arkadaşımızın ifadesi ise şöyle; "Asgari ücretin yüz milyon civarında olduğunu biliyorsunuz değil mi? Şu an bir ilan verelim, asgari ücretten çalıştırılmak üzere işçi talep edelim, 10 kişilik talep için, binlerce başvuru olur".
Evet, açız diyen, işim yok diyen, insanların yaşadığı sosyal kriz noktasının tırmandığı bir ülke haline geldik. Hiç kimse güven ortamında olduğunu ve yarınlara ümitle baktığını söylemiyor.
Söz Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e gelince, insanların gözlerinin içi gülüyor. Efendim, o insan gerçekten başka. Onun sözleri, tezleri, yaklaşımları çok farklı. Siz onu yakından tanıyor musunuz? Biraz daha geniş olarak anlatır mısınız, diyorlar.
Sohbet derinleşiyor, hocamızın tezlerine çözümlerine temas ediyoruz. Soruları cevaplıyoruz. Hemen herkesin ortak tavrı şu; biz onu bir an önce Bağımsız Türkiye Partisi'nin başında ve ülkenin yönetimine gelmiş olarak görmek istiyoruz. Bu yüce milletin uğradığı bu hal, hiç de layık olduğu bir hal değildir. Bu yüce millet bu duruma düşürülmemeliydi.
Evet derler ya Perşembe'nin gelişi, Çarşamba'dan bellidir. Mevcut siyasi kadrolar çeşitli zamanlarda yönetimde görev almış ve ülkeyi hergün daha da çıkmaza sürüklemişlerdir. Artık yaptıklarına bakarak, onların ülkeye bir hayırlarının olmayacağı kolayca anlaşılmaktadır. Bir an önce Bağımsız Türkiye Partisi iktidara gelmeli ve Prof. Dr. Haydar Baş Bey, bu güzel tezlerini hayata geçirmelidir.
Artık dünün mandacılarının varislerine tahammül edilecek hal kalmamıştır.
Evet Anadolu'dan bir kesit böyle. Türkiye yeni bir çözüme, bir lidere, bir teze muhtaç. Bu millet, çok düştü fakat her defasında bir örnek insan, bir örnek insan vesilesiyle ayağa kalktı.
Eminim ki şimdi de öyle olacak. Değerli halkımız kahir ekseriyette Prof. Dr. Haydar Baş Bey tercihinde bütünleşti. Aydınlık yarınlar, güzel yarınlar uzak değil.
Diğer bölgelerdeki gözlemlerimize gelince, net olarak ifade edelim ki; Türkiye'nin bir yerinin diğerinden hiç bir farkı yok. Köylüsü-kentlisi, işçisi-iş vereni, okumuşu-okumamışı, erkeği-kadını, genci-yaşlısı hep aynı kanaat ve düşünce içinde.
Ortak kanaat şu; 1938'den beri pekçok parti, grup ve hatta atanmış insan gördük. Diyebiliriz ki, tamamına yakını faydalı işler yapamamışlardır.
Şu anda bir partinin amblemini rozet edinmiş milletvekilleri, belediye başkan ve üyeleri, il genel meclis üyeleri ve sıradan üyeler bile aynı kanaattedir. Hepsi bir arayış içinde. Hepsi milleti kucaklayacak sıcak bir alaka bekliyor. Artık yıllar öncesinin tuzakları kimseyi tatmin etmiyor. Sağ-sol tanımlamaları, ilerici-gerici tanımlamaları, laik-antilaik tanımlamalar... kimsenin umurunda değil.
Halk işsizliği, asgari ücreti, açlık sınırını, yoksulluk sınırını konuşuyor.
Üniversiteli bir gençle sohbet imkânı bulduk, "efendim okulu bırakacağım, iş imkânı yok, şu anda açım" diyor. İnsan bu ifadeler karşısında ciddi ciddi düşünmek zorunda kalıyor.
Bir iş adamı arkadaşımızın ifadesi ise şöyle; "Asgari ücretin yüz milyon civarında olduğunu biliyorsunuz değil mi? Şu an bir ilan verelim, asgari ücretten çalıştırılmak üzere işçi talep edelim, 10 kişilik talep için, binlerce başvuru olur".
Evet, açız diyen, işim yok diyen, insanların yaşadığı sosyal kriz noktasının tırmandığı bir ülke haline geldik. Hiç kimse güven ortamında olduğunu ve yarınlara ümitle baktığını söylemiyor.
Söz Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e gelince, insanların gözlerinin içi gülüyor. Efendim, o insan gerçekten başka. Onun sözleri, tezleri, yaklaşımları çok farklı. Siz onu yakından tanıyor musunuz? Biraz daha geniş olarak anlatır mısınız, diyorlar.
Sohbet derinleşiyor, hocamızın tezlerine çözümlerine temas ediyoruz. Soruları cevaplıyoruz. Hemen herkesin ortak tavrı şu; biz onu bir an önce Bağımsız Türkiye Partisi'nin başında ve ülkenin yönetimine gelmiş olarak görmek istiyoruz. Bu yüce milletin uğradığı bu hal, hiç de layık olduğu bir hal değildir. Bu yüce millet bu duruma düşürülmemeliydi.
Evet derler ya Perşembe'nin gelişi, Çarşamba'dan bellidir. Mevcut siyasi kadrolar çeşitli zamanlarda yönetimde görev almış ve ülkeyi hergün daha da çıkmaza sürüklemişlerdir. Artık yaptıklarına bakarak, onların ülkeye bir hayırlarının olmayacağı kolayca anlaşılmaktadır. Bir an önce Bağımsız Türkiye Partisi iktidara gelmeli ve Prof. Dr. Haydar Baş Bey, bu güzel tezlerini hayata geçirmelidir.
Artık dünün mandacılarının varislerine tahammül edilecek hal kalmamıştır.
Evet Anadolu'dan bir kesit böyle. Türkiye yeni bir çözüme, bir lidere, bir teze muhtaç. Bu millet, çok düştü fakat her defasında bir örnek insan, bir örnek insan vesilesiyle ayağa kalktı.
Eminim ki şimdi de öyle olacak. Değerli halkımız kahir ekseriyette Prof. Dr. Haydar Baş Bey tercihinde bütünleşti. Aydınlık yarınlar, güzel yarınlar uzak değil.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002