Merhum Prof. Dr. Haydar Baş, 'Atatürk 7 yaşında Kuran öğrenmiş, 8 yaşında hafız olmuştur', dediğinde birileri çıldırmış, bilgisiz insanlarımız ise pek inanmamıştı.
Nasılını ise ilahiyatçı Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı'nın cümleleriyle aktarayım:
'Her şeyden evvel, bir kimsenin dini duyguları ve dinî kültürü ile içinde doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı aile muhiti ve okul arasında çok sıkı bir alaka vardır.
Bu noktadan hareketle Atatürk'ün hayatına baktığımızda, son derece önemli bir manzara ile karşılaşırız.
Bir kere o, devrinin din kültürüne oldukça üst seviyede sahip Müslüman ve mütedeyyin (dindar) bir anadan-babadan dünyaya gelmiş biridir ve ilk dini bilgilerini de onlardan, bilhassa annesinden almış ve onun tarafından yetiştirilmiştir.
Annesi Zübeyde Hanım, onu, geleneklere uygun olarak ilahilerle, yani Amin Alayı ile mahalle mektebine başlatmıştır.
İlköğrenimini gördüğü Şemsi Efendi Mektebi ve daha sonra devam ettiği Selanik Mülkiye Rüştiyesi, devrinin şartları içinde ciddi dinî bilgiler veren öğretim kuruluşlarıydı.
Hatta daha sonra girdiği Selanik Askeri Rüştiyesi de, Manastır Askeri İdadisi de programlarında aynı ciddiyet ve seviyede din kültürü veren müesseselerdi.
Esasen Atatürk'ün din kültürünün seviyesini görmek ve göstermek için onun bu sahayla ilgili olarak tetkik ettiği Caetani'nin İslam Tarihi, Corci Zeydan'ın Medeniyet-i İslamiyet Tarihi gibi bugün ancak bu sahanın mütehassıslarınca takip olunabilen eserleri söylemek bile kafidir.
Onun bu sahadaki vukufu öylesine sağlamdır ki, daha sonra liseler için yazdırdığı tarih kitaplarının "İslam Tarihi" bölümünü, bizzat kendisi kaleme almıştır.
Ayrıca onun, Kur'an-ı Kerim'i tercüme ve tefsir edebilecek kadar Arapça bilgisine sahip olduğu da bilinmektedir. Görülüyor ki, Atatürk'ün dinî kültürü gerek seviye, gerek mahiyeti itibarıyla dikkati çekecek derecede ileridir…
Atatürk inanmış bir insandı
"Bunun böyle olması da tabiidir. Çünkü milletlerin tarihinde 'büyük' sıfatını kazanmış önderler ve kahramanların hepsi de mensup oldukları milletin sahip olduğu maddi ve manevi bütün değerleri ile bütünleşmenin sırrını yakalamış ve bunları, hayatlarında, bizatihi tecelli ettirebilmiş insanlardır.
Atatürk de tarihin kaydettiği büyük insanların ön saflarında yer aldığına göre, özellikle milletimizi asırlardır yoğurmuş, ruh ve şekil vermiş manevi değerlerin en önemli unsurlarından biri olan dinimizle bütünleşmiş ve ona olan inancını, hayatının her safhasında vicdanının en mutena yerinde muhafaza etmiştir.(Fığlalı, 1999; 236-237.)"
Bu gerçekler bilinmesine rağmen bazı kimseler onu "dinsiz" olarak göstermekte ısrarcı davranmaktadır.
Bunlara göre O, Millî Mücadele esnasında İslam'dan ve kimi hocalardan yararlanmış ama asıl amacı Türk ulusunun yaşamından dini çıkarıp atmak olmuştur.
Bu görüşler dayanaktan yoksundur. Eldeki bilgi ve belgeler bunun aksini göstermektedir.
Örneğin düşman yurttan kovulduktan sonra 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması esnasında TBMM'de yaptığı tarihî konuşmasında şöyle demektedir:
"Ey Arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür. Tanrısal inançların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devirde ele alınabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir insanlığın erginlik ve olgunluk devridir.
İnsanlık, birinci devrede tıpkı bir çocuk gibi tıpkı bir genç gibi yakından ve maddi vasıtalarla kendisiyle ilgilenilmesini gerektirir.
Allah, kulları gereken olgunluk noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullarıyla ilgilenmeyi Tanrı olmanın gereği saymıştır. Onlara, Hz. Adem Alehisselam'dan itibaren bilinen veya bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir.
Fakat Peygamberimiz aracılığı ile en son dini hakikatleri ve uygarlığı verdikten sonra, artık insanlıkla birtakım aracılar koyarak ilişki kurmayı gerekli görmemiştir.
İnsanlığın kavrama düzeyi, aydınlanması ve olgunlaşması; her kulun doğrudan doğruya tanrısal ilhamlarla ilişki kurma yeteneğine ulaştığını kabul buyurmuştur. Ve bu sebepledir ki, Cenab-ı Peygamber, son peygamber olmuştur. Ve kitabı, en eksiksiz kitaptır (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. I, 1989, 288).
Atatürk ve Kur'an tefsiri
Atatürk'ün kütüphanecisi Naci Ulusu, "Atatürk bazı kereler çalışırken okuduğu tefsirlerin çok tesirinde kalırdı ve de 'Ey büyük Allah'ım! Kur'an'a inanmayan kâfirdir, bize nasıl yol gösteriyor? Bunları tüm dünyaya okutmalıyız' diye de söylenirdi.
Atatürk; cehaletle mücadele ve dini birilerinin kullanmasının önüne geçmek için milletimizin İslam'ı "kaba softa ham yobazlardan" değil, doğru kaynaklardan öğrenebilmesi için Elmalılı Hamdi Yazır'a tefsir yazdırmıştır.
Sonrada o an yanındaki bizlere 'Okurken ruhum coşuyor size de oluyor mu?' diye sorardı.
Ama o anlarda gözleri hafifçe dolar ve kızarırdı" (Ulusu, a.g.e., s.185) diye yazıyor.
Safiye Ayla anlatıyor: "Annesi Zübeyde Hanım da ablası Makbule Hanım da çok dindar insanlardı. Namazı kılarlardı. Tam dindar bir aile ortamında yetişti.
Atatürk de dindar bir insandı. Çok beğendiği Hafız Yaşar vardı. O, Kur'an okurken gözlerinden yaşlar dökülürdü. Hatta bütün hocaları toplayıp ayetleri okuyup izah ederek incelemeler yapardı.
Bana, 'Allah'ın sana verdiği lütfu unutma ve bununla şımarma, mütevazı ol, daima Allah'a şükret' derdi.
Kendisine, 'Paşam şunu yaptın, bunu yaptın' diyenlere! Bana, Allah yardım etti, ben talihli bir insanım' derdi." (Rönesans Dergisi, Şubat, 1991, s.20).
Atatürk son günlerini Savarona yatında geçirmiştir. Savarona'da, kütüphanecisi Nuri Ulusu'ya, "Nuri, oğlum galiba yolun sonu geldi. Bana çok iyi hizmet ettin. Allah hepinizden razı olsun" demiştir.
Atatürk bunun gibi, yakın çevresinde hizmetinde bulunanlara hep "Allah razı olsun" demiştir.
Doktoru Mim Kemal, Atatürk'ün hasta yatağında en çok tekrarladığı sözcüklerin "Ya Rabbi", "Allah'ım", "Aman ya Rabbi" sözcükleri olduğunu ifade etmiştir.
Son anlarında yanında bulunan Nuri Ulusu'da, Atatürk'ün ağzından sıkça çıkan "Allah" ve "Ya Rabbi" sözcüklerini duymuştur: "Komaları esnasında zaman zaman 'Aman ya Rabbim, aman ya Rabbim' diye mütemadiyen Halik'inden, Allah'ından yardım dilediğini gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim' demiştir.
Atatürk'ün vefatına tanık olan Hasan Rıza Soyak: "Aleykümesselam dedi. Son sözü bu oldu" şahitliğini yapmaktadır.
Ruhun şad olsun büyük insan…
- Erdoğan ile Esad empatisi yapalım mı? / 05.12.2024
- Ahmaklığın bu kadarı da fazla ama / 04.12.2024
- Abdullah Öcalan, Bahçeli’den de, Erdoğan’dan da basiretliymiş / 02.12.2024
- Sosyal devlet ancak BTP ile mümkün / 01.12.2024
- Sosyal devletten demokratik krallığa / 30.11.2024
- Kıbrıs’a NATO kılıfı / 29.11.2024
- Jennifer Lopez, Sudeysi, Kabe ve Erdoğan / 28.11.2024
- AKP ve MHP, Türkiye’nin gerçek düşmanını perdeliyor / 27.11.2024
- Tam bağımsız Türkiye için vakit tamam, söz konusu vatandır / 25.11.2024