Aslında Osmanlı'nın çöküşünün gerçek nedeni, Hacı Bektaş-ı Veli'nin hamurunu kardığı Türklük bilincinin yok edilmiş olmasıydı. Eğer vatanın üzerinde o bilinci yaşatacak bir millet yoksa, o ülkenin yok olması zaten kaçınılmazdı...
Yok oluş döneminde Osmanlı Batı'nın gözünde hasta adamdır. Bu yıllarda Osmanlı acınacak, zavallı bir durumdadır. Ehl-i Beyt evlatlarına yapılan zalimliğin acı faturası Osmanlı'nın sonu olmuştur. Devlet gelirleri azalmış, memleket yoksulluk kokmaktadır. Düzenli bir irade yoktur. Para yabancı tefecilerin eline geçmiş ve hiçbir yatırım yapılmamaktadır. Topraklar ekilemediğinden tarım bitmiş, buğday bile Odesa'dan satın alınmaktadır. Ordu; perişan, silahsız, dağılmış durumda; eğitim ve din İngilizlerin kontrolündedir. Osmanlı Devleti borçlarını ödeyemez duruma düştüğünden yabancı ülkeler, borçlarını alabilmek için Duyun-u Umumiye'yi kurarak, Osmanlı vergi gelirlerini doğrudan doğruya kendileri toplamaktadırlar. Bütün iç ve dış ticaret, banka, şirketler, su, elektrik, gaz, ulaşım, telefon, rıhtımlar ve limanlar Hıristiyan veya Yahudi, Ermeni, Rum azınlığın eline geçmiştir.
Haçlılar tarafından Osmanlı'ya son darbenin vurulup, Anadolu'daki Türklerin yok edilmesi an meselesi iken; Anadolu yaylasından adı Mustafa Kemal Atatürk olan bir güneş doğmuştur. İmam Ali'nin şecaati, kahramanlığı ve himmeti O'nun üzerindedir. Zülfikar kınından çıkmıştır artık... Yokluklar içerisinde tüm olumsuzluklar ve tüm işbirlikçilere ve dünyanın süper güçlerine karşı zafer kazanmak büyük bir 'iman' işi olsa gerektir.
Mustafa Kemal Atatürk bütün bu olumsuzluklara rağmen, Ehl-i Beyt'in nefesiyle Anadolu bozkırlarında yepyeni bir ülke inşa etmiştir. Bir güneş gibi ışık saçan bu ülke, bütün ezilen milletlere, emperyalizmden kurtulup nasıl bağımsız bir devlet olunabileceğini de göstermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda gerçekleştirilen en önemli yeniliklerden birisi de dinin aslına rücu ettirilmesidir.
Atatürk; Türk insanının yaşadığı dinin gerçek İslam'dan uzak, hurafeler ve batıl inançlar üzerine kurulu olduğunu ve aslından uzaklaştırılmış bu dinin, Osmanlı'yı hızla karanlığa doğru götürmekte olduğunu görüyordu.
Atatürk'ün bu konuda söylediklerini kendisinden nakledelim:
"Türkler İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini, olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor. Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur'an Türkçe olmalıdır. Türk, Kur'an'ın arkasından koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde ne var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın.
Atatürk Türk ulusunun dinini, öz kaynağından öğrenmesi için Kur'an-ı Kerim'in çeviri ve tefsirini Elmalılı Hamdi Yazır'a bizzat kendileri yaptırmıştır.
Gerçek Atatürk'ü anlama, yaşama ve yaşatma adına açtığı çığırda bizlere örnek olan pek muhterem Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza sonsuz teşekkürlerimizi sunarken; bu vazifeyi bihakkın yerine getirmeyi Allah (c.c.) bizlere nasip etsin diyorum.
Yok oluş döneminde Osmanlı Batı'nın gözünde hasta adamdır. Bu yıllarda Osmanlı acınacak, zavallı bir durumdadır. Ehl-i Beyt evlatlarına yapılan zalimliğin acı faturası Osmanlı'nın sonu olmuştur. Devlet gelirleri azalmış, memleket yoksulluk kokmaktadır. Düzenli bir irade yoktur. Para yabancı tefecilerin eline geçmiş ve hiçbir yatırım yapılmamaktadır. Topraklar ekilemediğinden tarım bitmiş, buğday bile Odesa'dan satın alınmaktadır. Ordu; perişan, silahsız, dağılmış durumda; eğitim ve din İngilizlerin kontrolündedir. Osmanlı Devleti borçlarını ödeyemez duruma düştüğünden yabancı ülkeler, borçlarını alabilmek için Duyun-u Umumiye'yi kurarak, Osmanlı vergi gelirlerini doğrudan doğruya kendileri toplamaktadırlar. Bütün iç ve dış ticaret, banka, şirketler, su, elektrik, gaz, ulaşım, telefon, rıhtımlar ve limanlar Hıristiyan veya Yahudi, Ermeni, Rum azınlığın eline geçmiştir.
Haçlılar tarafından Osmanlı'ya son darbenin vurulup, Anadolu'daki Türklerin yok edilmesi an meselesi iken; Anadolu yaylasından adı Mustafa Kemal Atatürk olan bir güneş doğmuştur. İmam Ali'nin şecaati, kahramanlığı ve himmeti O'nun üzerindedir. Zülfikar kınından çıkmıştır artık... Yokluklar içerisinde tüm olumsuzluklar ve tüm işbirlikçilere ve dünyanın süper güçlerine karşı zafer kazanmak büyük bir 'iman' işi olsa gerektir.
Mustafa Kemal Atatürk bütün bu olumsuzluklara rağmen, Ehl-i Beyt'in nefesiyle Anadolu bozkırlarında yepyeni bir ülke inşa etmiştir. Bir güneş gibi ışık saçan bu ülke, bütün ezilen milletlere, emperyalizmden kurtulup nasıl bağımsız bir devlet olunabileceğini de göstermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda gerçekleştirilen en önemli yeniliklerden birisi de dinin aslına rücu ettirilmesidir.
Atatürk; Türk insanının yaşadığı dinin gerçek İslam'dan uzak, hurafeler ve batıl inançlar üzerine kurulu olduğunu ve aslından uzaklaştırılmış bu dinin, Osmanlı'yı hızla karanlığa doğru götürmekte olduğunu görüyordu.
Atatürk'ün bu konuda söylediklerini kendisinden nakledelim:
"Türkler İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini, olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor. Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur'an Türkçe olmalıdır. Türk, Kur'an'ın arkasından koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde ne var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın.
Atatürk Türk ulusunun dinini, öz kaynağından öğrenmesi için Kur'an-ı Kerim'in çeviri ve tefsirini Elmalılı Hamdi Yazır'a bizzat kendileri yaptırmıştır.
Gerçek Atatürk'ü anlama, yaşama ve yaşatma adına açtığı çığırda bizlere örnek olan pek muhterem Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza sonsuz teşekkürlerimizi sunarken; bu vazifeyi bihakkın yerine getirmeyi Allah (c.c.) bizlere nasip etsin diyorum.
Adem Birinci / diğer yazıları
- Ali'nin Hendek’teki darbesi / 28.11.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023