Amerikan Savunma Bakanı Rumsfeld ilk dış ziyaretini Türkiye'ye yaptı ve Irak, Füze Kalkanı, AGSK konularında görüş alış verişinde bulundu.
Türkiye bu ziyaretin hemen arkasından Talabani ve Barzani'yi Ankara'ya çağırdı.
Eş zamanlı olarak da Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı İgor İvanov Ankara'ya geldi. Onunla da görüşülecek konular aynı. Kuzey Irak'ta bir devlet kuruluyor fakat Türkiye böyle bir oluşumu savaş sebebi=casus belli sayacağını deklâre etmiş durumda.
Amerika Irak'a yaptırımlara, bu arada Kuzey Irak'taki devlete Türkiye'nin soğuk bakmamasını sağlamaya çalışıyor, Rusya ise Füze Kalkanı'nda burnunun dibindeki Türkiye'nin aktif rol almamasını..
Bu arada da Mustafa Koç, Taha Akyol'lar ve medya dünyası ile iş dünyasındaki diğer pragmatik ve sıkı Özalistler de "Kıbrıs'ın Türkiye için ne kadar büyük bir yük olduğunu" kamuoyuna pompalıyorlar.
Ve Rumsfeld Ankara'ya geliyor, Genelkurmay tarafından kendisine AGSK konusunda bir bilgi notu iletilip aynı zamanda basına da açıklanıyor.
Basına yapılan bu açıklamayla bir takım "doğruların" kamuoyunda yankı bulması sağlanmaya ve işbirlikçilerin yaydığı teslimiyetçi politikanın önü kesilmeye çalışılıyor.
Çünkü yavaş yavaş Rum tarafının AB'ye girmesinin kabulü karşılığında Türkiye'ye AGSK üyeliğinin önerileceği bir noktanın ön hazırlıkları oluşturuluyor. Yâni Türkiye'nin; Kıbrıs Türklerine AB'de tanınacak azınlık statüsünü kabulü karşılığı Avrupa Kolordusuna asker vermesi ve karar mekanizmalarında yer alması gündeme gelecek.
İsterseniz konuyu baştan bir özetleyelim: AB, kendi savunma gücünü oluşturmak için üyelerinden asker ister. Zaten çoğunluğu Nato üyesi olan bu ülkelerde bulunan Nato'nun lojistik ve haberleşme sistemlerinden de faydalanmak ister. Ancak ortada ufak bir pürüz vardır. Türkiye AB üyesi değildir fakat Nato üyesidir ve AB'nin ilgi sahasına giren coğrafyada bulunmakta üstelik hiç de küçümsenmeyecek, gözden çıkarılmayacak ölçüde stratejik üslere sahiptir. AB ise hem Türkiye'deki Nato üslerini kullanmak istemekte hem bunu yaparken AB üyesi olmadığı için Türkiye'ye icabında haber bile vermek istemektedir. Yâni tam bir davul, tokmak durumu. Türkiye'nin tezi ise doğal olarak her türlü operasyonlarda plânlama safhasından itibaren fikrinin sorulması ve işin içine dahil edilmesi gerektiğidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) bu konudaki temel görüşü ise, NATO-AB ilişkilerinde, 23-24 Nisan 1999 günlerinde, Washington'da yapılan NATO Zirvesi'nde tüm ülkelerin oy birliğiyle kabul ettiği kararların bugünün koşulları içinde hayata geçirilmesi suretiyle Avrupa Güvenlik Mimarisi'nin gerçekçi bir yapıya kavuşturulmasıdır.
AB üyesi ülkeler Washington'da Nato şapkaları ile Türkiye'nin haklılığını kabul etmekte ama Avrupa'ya dönünce başlarına geçirdikleri AB külâhı altında "şaşmaktadırlar."
Genelkurmay'ın "bilgi notu" nda Türkiye'nin tezi şöyle ifade edilmektedir:
"AB'nin, kriz bölgelerine müdahale etmek maksadıyla NATO imkan ve kabiliyetlerini kullanarak harekat icra etmesi durumunda, Türkiye'nin tüm aşamalarda karar ve uygulama sürecinde yer alması kaçınılmaz bir zorunluluktur.
AB'nin, NATO imkanlarını kullanmadan kriz bölgelerine müdahalesi durumunda, kriz bölgesinin Türkiye'ye coğrafi yakınlığı ve Türkiye'nin yaşamsal güvenlik çıkarları söz konusu olduğunda, Türkiye'nin kendi değerlendirmesi ışığında, bu harekata katılımının ve belli ölçülerde karar mekanizmasında yer almasının garanti edilmesi, ulusal çıkarlarımızın vazgeçilmez bir unsurunu oluşturmaktadır.
Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği çerçevesinde icra edilecek kriz yönetimi faaliyetlerinin ve harekatının NATO üyesi müttefiklerden herhangi birinin taraf olduğu sorunlarda uygulamaya konulmaması, AB'nin tam üyesi olmadığımız bu aşamada büyük önem taşımaktadır."
Son paragrafı, Helsinki süreci sonucu içine sokulduğumuz Kıbrıs-Ege-Güneydoğu sarmalında AB gözlüğü ile okursanız durumun vehameti iyice ortaya çıkacaktır.
Gün, Tantan'ın veya bir başkasının ucuz kahramanlık menkıbeleri ile vakit geçirilecek gün değildir.
Türkiye bu ziyaretin hemen arkasından Talabani ve Barzani'yi Ankara'ya çağırdı.
Eş zamanlı olarak da Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı İgor İvanov Ankara'ya geldi. Onunla da görüşülecek konular aynı. Kuzey Irak'ta bir devlet kuruluyor fakat Türkiye böyle bir oluşumu savaş sebebi=casus belli sayacağını deklâre etmiş durumda.
Amerika Irak'a yaptırımlara, bu arada Kuzey Irak'taki devlete Türkiye'nin soğuk bakmamasını sağlamaya çalışıyor, Rusya ise Füze Kalkanı'nda burnunun dibindeki Türkiye'nin aktif rol almamasını..
Bu arada da Mustafa Koç, Taha Akyol'lar ve medya dünyası ile iş dünyasındaki diğer pragmatik ve sıkı Özalistler de "Kıbrıs'ın Türkiye için ne kadar büyük bir yük olduğunu" kamuoyuna pompalıyorlar.
Ve Rumsfeld Ankara'ya geliyor, Genelkurmay tarafından kendisine AGSK konusunda bir bilgi notu iletilip aynı zamanda basına da açıklanıyor.
Basına yapılan bu açıklamayla bir takım "doğruların" kamuoyunda yankı bulması sağlanmaya ve işbirlikçilerin yaydığı teslimiyetçi politikanın önü kesilmeye çalışılıyor.
Çünkü yavaş yavaş Rum tarafının AB'ye girmesinin kabulü karşılığında Türkiye'ye AGSK üyeliğinin önerileceği bir noktanın ön hazırlıkları oluşturuluyor. Yâni Türkiye'nin; Kıbrıs Türklerine AB'de tanınacak azınlık statüsünü kabulü karşılığı Avrupa Kolordusuna asker vermesi ve karar mekanizmalarında yer alması gündeme gelecek.
İsterseniz konuyu baştan bir özetleyelim: AB, kendi savunma gücünü oluşturmak için üyelerinden asker ister. Zaten çoğunluğu Nato üyesi olan bu ülkelerde bulunan Nato'nun lojistik ve haberleşme sistemlerinden de faydalanmak ister. Ancak ortada ufak bir pürüz vardır. Türkiye AB üyesi değildir fakat Nato üyesidir ve AB'nin ilgi sahasına giren coğrafyada bulunmakta üstelik hiç de küçümsenmeyecek, gözden çıkarılmayacak ölçüde stratejik üslere sahiptir. AB ise hem Türkiye'deki Nato üslerini kullanmak istemekte hem bunu yaparken AB üyesi olmadığı için Türkiye'ye icabında haber bile vermek istemektedir. Yâni tam bir davul, tokmak durumu. Türkiye'nin tezi ise doğal olarak her türlü operasyonlarda plânlama safhasından itibaren fikrinin sorulması ve işin içine dahil edilmesi gerektiğidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) bu konudaki temel görüşü ise, NATO-AB ilişkilerinde, 23-24 Nisan 1999 günlerinde, Washington'da yapılan NATO Zirvesi'nde tüm ülkelerin oy birliğiyle kabul ettiği kararların bugünün koşulları içinde hayata geçirilmesi suretiyle Avrupa Güvenlik Mimarisi'nin gerçekçi bir yapıya kavuşturulmasıdır.
AB üyesi ülkeler Washington'da Nato şapkaları ile Türkiye'nin haklılığını kabul etmekte ama Avrupa'ya dönünce başlarına geçirdikleri AB külâhı altında "şaşmaktadırlar."
Genelkurmay'ın "bilgi notu" nda Türkiye'nin tezi şöyle ifade edilmektedir:
"AB'nin, kriz bölgelerine müdahale etmek maksadıyla NATO imkan ve kabiliyetlerini kullanarak harekat icra etmesi durumunda, Türkiye'nin tüm aşamalarda karar ve uygulama sürecinde yer alması kaçınılmaz bir zorunluluktur.
AB'nin, NATO imkanlarını kullanmadan kriz bölgelerine müdahalesi durumunda, kriz bölgesinin Türkiye'ye coğrafi yakınlığı ve Türkiye'nin yaşamsal güvenlik çıkarları söz konusu olduğunda, Türkiye'nin kendi değerlendirmesi ışığında, bu harekata katılımının ve belli ölçülerde karar mekanizmasında yer almasının garanti edilmesi, ulusal çıkarlarımızın vazgeçilmez bir unsurunu oluşturmaktadır.
Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği çerçevesinde icra edilecek kriz yönetimi faaliyetlerinin ve harekatının NATO üyesi müttefiklerden herhangi birinin taraf olduğu sorunlarda uygulamaya konulmaması, AB'nin tam üyesi olmadığımız bu aşamada büyük önem taşımaktadır."
Son paragrafı, Helsinki süreci sonucu içine sokulduğumuz Kıbrıs-Ege-Güneydoğu sarmalında AB gözlüğü ile okursanız durumun vehameti iyice ortaya çıkacaktır.
Gün, Tantan'ın veya bir başkasının ucuz kahramanlık menkıbeleri ile vakit geçirilecek gün değildir.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002