Öyle kanı bozuk alçak şerefsizler var ki bu ülkede, onlara yanıt verirken nezaket dilini kullanmanın anlamsız olduğuna inanmaktayım.
Atatürk'ü cephelerde yenemeyen Hıristiyan dünyası, intikamını içimizde peydahladığı bazı truva atlarına görev vererek almaya çalışıyor.
Son dönemde yeniden kafalarını kaldırarak çıngıraklı yılandan beter zehir saçmaya devam eden Türk ve Atatürk düşmanı tipsizler, tarihçi kılığına bürünerek güya Atatürk'ün dini inancını sulandırmayı hedefliyor.
Gerçeklerin ne olduğuna geçmeden şu hakikati imanım üzerine kayıtlara geçirmek isterim.
Kim ki Atatürk'ün dini inancını sorguluyor veya sulandırmaya ve onu halkın nazarında itibarsız hale getirmeye yelteniyorsa, biliniz ki o şahıs, İngiliz peydahlamasıdır!
Bu tip alçak şerefsiz ve namus yoksunu insanları kanallarına çıkartıp konuşturanlara da, Allah lanet eyleyin!
Sözde tarihçi sıfatı ile ekranlarda boy göstermesine fırsat tanınan İngiliz casusu yaratık, bakınız hangi yalan ve iftiraları yumurtlamış.
Güya Atatürk bir İngiliz gazetecisine verdiği demeçte şunları söylemiş:
"Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum.
Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir.
Adeta halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir.
Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler.
Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır."
Tam bir İngiliz casusu!
Atatürk'ün böyle bir gazeteciye demeç verdiği doğrudur.
Ancak Atatürk'ün dediği kısımlar son bölümlerdir.
"Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum." gibi tümüyle yalan ve iftira dolu ifadelerin Atatürk'e değil, röportajı yapan alçak şerefsiz İngiliz'e ait olduğunu daha o zaman bizzat Atatürk kendi notlarında ifade ediyor.
1926-27 yıllarında Atatürk ile röportaj yapan Grace Ellison'ın 1928 yılında yayımlanan Turkey Today adlı kitabının 24. sayfasında İngilizce olarak yazıyor.
Ancak Atatürk'ün not defterlerine göre, Atatürk bir İngiliz gazetecinin (Grace Ellison'ı kastediyor) söylemediklerini yazdığını ve söylediklerini çarpıttığını kendi el yazısıyla şöyle ifade ediyor:
"Bir İngiliz gazetesi muhabiri benimle konuşuyor. Söylemediğim şeyleri yazıyor ve söylediğim şeyleri aleyhimize tefsir ediyor. Kendisini men ettim. Söz vermişti. Anladım ki İstanbul'daki muallem insanlarla beraber adeta casus bu adam."
Şimdi bu hakikat ortadayken, bütün hayatını Türk milletinin ve İslam dünyasının şeref ve izzetini kurtarmaya adayan Atatürk için böyle demişti demek, dünyanın en büyük şerefsizliğidir.
Bu da sana yeter sanırım ismini bile vermeye gerek duymadığım garip yaratık!
Sen kim, bütün dünyanın huzurunda saygı ile eğildiği yüce Atatürk kim.
Atatürk'e dinsiz diyenin kendisinin dinsiz olduğunu çok iyi bilesiniz!
Bu konuyu kim ileri sürüyorsa hiç kuşkusuz İngiliz casusudur.
TV'de havlayan bu şahısta, içimizde ki İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin günümüzdeki temsilcisidir.
Senin deden 33. Dereceden Mason ve bunu cümle âlem biliyor!
Gelelim eşsiz önderimiz Atatürk'ün dindarlık meselesine.
Atatürk, daha 7 yaşında annesi Zübeyde Hanım'ın isteği ile Kuran-ı Kerim'i hatmetmiştir.
8 Yaşında Kuran'ın tamamını ezbere okuyabilmektedir. Atatürk, daha çocukluk yıllarında Selanik'te Mevlevi-Bektaşi tekkelerine giderek zikir sohbetlerine katılmıştır.
Atatürk, Çanakkale Savaşı yıllarında yakın dostlarına, arkadaşlarına yazdığı mektuplarda, Allah'a olan inancını dile getirmiş ve "Allah'ın inayeti sayesinde" bu savaşı kazanacaklarını belirtmiştir.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında camilere, cem evlerine gitmiş, cuma namazlarını kılmış, cami minberine çıkıp "Allah birdir, şanı büyüktür" diye başlayan, Hz. Peygamber'den övgüyle söz eden birçok hutbe vermiş, TBMM'yi tekbir ve dualarla açtırmıştır.
I. TBMM'de girişte hep bir hafıza Kuran okutmuştur. Aynı şekilde Cumhuriyet döneminde Topkapı Sarayı'nda Kuran okutma geleneğini sürdürmüştür.
Atatürk, özel hayatında fırsat buldukça Kuran okumuş veya Kuran okutup dinlemiştir.
Özellikle özel hafızı Hafız Yaşar Okur'a Kuran okutmuştur.
Atatürk zaman zaman da manevi kızlarından Nebile'ye ezan ve Kuran okutup dinlemiştir.
Atatürk'ün en yakın arkadaşı Fevzi Paşa ve annesi Zübeyde Hanım beş vakit namazlarını kılan, İsmet Paşa ise elinden geldiğince ibadetlerini aksatmayan insanlardır.
Atatürk çevresinde namazlarını kılan ibadetlerini yapan herkese çok saygılı davranmıştır.
Atatürk Kurtuluş Savaşı sırasında tuttuğu özel notları arasında zaman zaman "Hafızı çağırıp Kuran okuttuğunu" yazmıştır.
Yine özel notları arasında "ALLAH BİRDİR VE BÜYÜKTÜR" notu göze çarpmaktadır.
Atatürk, cumhuriyeti ilan ettikten sonra 1932 ramazan ayında dönemin tanınmış hafızlarını köşke çağırarak, onlara Kur'an okutup dinlemiştir.
Makamla Kuran okunmasına büyük önem veren Atatürk, hafızların makam hatası yapmamalarına ve ayetleri tane tane okumalarına büyük önem vermiştir.
Atatürk, 1930'larda Çanakkale Şehitleri için her yıl Çanakkale Mehmet Çavuş abidesi önünde mevlit okutmuştur.
Aynı şekilde her yıl annesi Zübeyde Hanım'a da mevlit okutmuştur.
Atatürk döneminde okullarda din eğitimi devam etmiştir. Köy ilkokullarında din derslerinde "Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri" adlı kitap okutulmuştur.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılan yüzlerce camiyi onarttırmış ve yeniden yaptırmıştır.
Hatta Eskişehir Mihalıççık camisini cebinden 5000 lira verip yeniden yaptırmıştır.
Ayrıca Atatürk'ün yurt dışında Paris ve Tokyo camilerinin yapımına katkıda bulunduğuna ilişkin kanıtlar vardır.
Atatürk, İslam dünyasıyla da yakından ilgilenmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında İslam dünyasının desteğini yanına alan Atatürk, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra da İran-Irak ve Afganistan gibi Müslüman ülkelerle Sadabat Paktı'nı kurarak, Hıristiyan haçlı saldırılarına karşı Müslüman ülkelerle birlikte hareket etmiştir.
Atatürk, Müslüman ülkelerin liderleriyle de çok iyi ilişkiler geliştirmiştir. Örneğin Afgan Kralı Amanaullah Han ve İran şahı Rıza Pehlevi ile kişisel dostluk kurmuştur.
Atatürk, 1937 yılında Filistin'e yönelik bir Siyonist- Haçlı Hıristiyan saldırısı olacağını haber alır almaz "Filistin'e el sürülmez" diye bir bildiri yayınlayarak Müslüman Filistinlilerin yanında olduğunu herkese göstermiştir.
Tarihe çok meraklı olan Atatürk, en çok Peygamberimiz Hz. Muhammet'ten etkilenmiştir.
Onun savaşlarını bütün detaylarıyla öğrenmiş, liselerde okutulan Tarih kitaplarında İslam tarihi bölümünün yazımına bizzat katkıda bulunarak bu kitaplarda Hz. Muhammed'in savaşlarını anlatan haritaları bizzat kendisi çizmiştir.
Tarih çalışmaları sırasında Hz. Muhammet'i eleştirmeye kalkanları, "Hz. Muhammet'in kıymetinden habersiz cahil serseriler bizim tarih çalışmalarımıza katılamazlar" diye azarlamıştır.
Hz. Muhammet'ten, "Benim senin adın silinir ama o ölümsüzdür" diye söz etmiştir. Atatürk, 1922 Sakarya Savaşı'ndan 1934 Soyadı Kanunu'na kadar ad olarak İslami içerikli "Gazi" unvanını kullanmıştır.
O yüce insanın dini bütünlüğü konusunda hiçbir tereddüt yoktur ancak, ona iftira atanların din ile zerre alakaları yoktur!
O kutlu insanın hayata gözlerini kaparken söylediği son söz: "Ve Aleyküm selam" olmuştur.
Selam olsun Türk milletinin şanlı ATA'sına.
Selam olsun o kutlu insanı hakkıyla Türk milletine tanıtan Prof. Dr. Haydar Baş'a.
Atatürk'ü cephelerde yenemeyen Hıristiyan dünyası, intikamını içimizde peydahladığı bazı truva atlarına görev vererek almaya çalışıyor.
Son dönemde yeniden kafalarını kaldırarak çıngıraklı yılandan beter zehir saçmaya devam eden Türk ve Atatürk düşmanı tipsizler, tarihçi kılığına bürünerek güya Atatürk'ün dini inancını sulandırmayı hedefliyor.
Gerçeklerin ne olduğuna geçmeden şu hakikati imanım üzerine kayıtlara geçirmek isterim.
Kim ki Atatürk'ün dini inancını sorguluyor veya sulandırmaya ve onu halkın nazarında itibarsız hale getirmeye yelteniyorsa, biliniz ki o şahıs, İngiliz peydahlamasıdır!
Bu tip alçak şerefsiz ve namus yoksunu insanları kanallarına çıkartıp konuşturanlara da, Allah lanet eyleyin!
Sözde tarihçi sıfatı ile ekranlarda boy göstermesine fırsat tanınan İngiliz casusu yaratık, bakınız hangi yalan ve iftiraları yumurtlamış.
Güya Atatürk bir İngiliz gazetecisine verdiği demeçte şunları söylemiş:
"Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum.
Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir.
Adeta halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir.
Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler.
Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır."
Tam bir İngiliz casusu!
Atatürk'ün böyle bir gazeteciye demeç verdiği doğrudur.
Ancak Atatürk'ün dediği kısımlar son bölümlerdir.
"Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum." gibi tümüyle yalan ve iftira dolu ifadelerin Atatürk'e değil, röportajı yapan alçak şerefsiz İngiliz'e ait olduğunu daha o zaman bizzat Atatürk kendi notlarında ifade ediyor.
1926-27 yıllarında Atatürk ile röportaj yapan Grace Ellison'ın 1928 yılında yayımlanan Turkey Today adlı kitabının 24. sayfasında İngilizce olarak yazıyor.
Ancak Atatürk'ün not defterlerine göre, Atatürk bir İngiliz gazetecinin (Grace Ellison'ı kastediyor) söylemediklerini yazdığını ve söylediklerini çarpıttığını kendi el yazısıyla şöyle ifade ediyor:
"Bir İngiliz gazetesi muhabiri benimle konuşuyor. Söylemediğim şeyleri yazıyor ve söylediğim şeyleri aleyhimize tefsir ediyor. Kendisini men ettim. Söz vermişti. Anladım ki İstanbul'daki muallem insanlarla beraber adeta casus bu adam."
Şimdi bu hakikat ortadayken, bütün hayatını Türk milletinin ve İslam dünyasının şeref ve izzetini kurtarmaya adayan Atatürk için böyle demişti demek, dünyanın en büyük şerefsizliğidir.
Bu da sana yeter sanırım ismini bile vermeye gerek duymadığım garip yaratık!
Sen kim, bütün dünyanın huzurunda saygı ile eğildiği yüce Atatürk kim.
Atatürk'e dinsiz diyenin kendisinin dinsiz olduğunu çok iyi bilesiniz!
Bu konuyu kim ileri sürüyorsa hiç kuşkusuz İngiliz casusudur.
TV'de havlayan bu şahısta, içimizde ki İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin günümüzdeki temsilcisidir.
Senin deden 33. Dereceden Mason ve bunu cümle âlem biliyor!
Gelelim eşsiz önderimiz Atatürk'ün dindarlık meselesine.
Atatürk, daha 7 yaşında annesi Zübeyde Hanım'ın isteği ile Kuran-ı Kerim'i hatmetmiştir.
8 Yaşında Kuran'ın tamamını ezbere okuyabilmektedir. Atatürk, daha çocukluk yıllarında Selanik'te Mevlevi-Bektaşi tekkelerine giderek zikir sohbetlerine katılmıştır.
Atatürk, Çanakkale Savaşı yıllarında yakın dostlarına, arkadaşlarına yazdığı mektuplarda, Allah'a olan inancını dile getirmiş ve "Allah'ın inayeti sayesinde" bu savaşı kazanacaklarını belirtmiştir.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında camilere, cem evlerine gitmiş, cuma namazlarını kılmış, cami minberine çıkıp "Allah birdir, şanı büyüktür" diye başlayan, Hz. Peygamber'den övgüyle söz eden birçok hutbe vermiş, TBMM'yi tekbir ve dualarla açtırmıştır.
I. TBMM'de girişte hep bir hafıza Kuran okutmuştur. Aynı şekilde Cumhuriyet döneminde Topkapı Sarayı'nda Kuran okutma geleneğini sürdürmüştür.
Atatürk, özel hayatında fırsat buldukça Kuran okumuş veya Kuran okutup dinlemiştir.
Özellikle özel hafızı Hafız Yaşar Okur'a Kuran okutmuştur.
Atatürk zaman zaman da manevi kızlarından Nebile'ye ezan ve Kuran okutup dinlemiştir.
Atatürk'ün en yakın arkadaşı Fevzi Paşa ve annesi Zübeyde Hanım beş vakit namazlarını kılan, İsmet Paşa ise elinden geldiğince ibadetlerini aksatmayan insanlardır.
Atatürk çevresinde namazlarını kılan ibadetlerini yapan herkese çok saygılı davranmıştır.
Atatürk Kurtuluş Savaşı sırasında tuttuğu özel notları arasında zaman zaman "Hafızı çağırıp Kuran okuttuğunu" yazmıştır.
Yine özel notları arasında "ALLAH BİRDİR VE BÜYÜKTÜR" notu göze çarpmaktadır.
Atatürk, cumhuriyeti ilan ettikten sonra 1932 ramazan ayında dönemin tanınmış hafızlarını köşke çağırarak, onlara Kur'an okutup dinlemiştir.
Makamla Kuran okunmasına büyük önem veren Atatürk, hafızların makam hatası yapmamalarına ve ayetleri tane tane okumalarına büyük önem vermiştir.
Atatürk, 1930'larda Çanakkale Şehitleri için her yıl Çanakkale Mehmet Çavuş abidesi önünde mevlit okutmuştur.
Aynı şekilde her yıl annesi Zübeyde Hanım'a da mevlit okutmuştur.
Atatürk döneminde okullarda din eğitimi devam etmiştir. Köy ilkokullarında din derslerinde "Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri" adlı kitap okutulmuştur.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılan yüzlerce camiyi onarttırmış ve yeniden yaptırmıştır.
Hatta Eskişehir Mihalıççık camisini cebinden 5000 lira verip yeniden yaptırmıştır.
Ayrıca Atatürk'ün yurt dışında Paris ve Tokyo camilerinin yapımına katkıda bulunduğuna ilişkin kanıtlar vardır.
Atatürk, İslam dünyasıyla da yakından ilgilenmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında İslam dünyasının desteğini yanına alan Atatürk, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra da İran-Irak ve Afganistan gibi Müslüman ülkelerle Sadabat Paktı'nı kurarak, Hıristiyan haçlı saldırılarına karşı Müslüman ülkelerle birlikte hareket etmiştir.
Atatürk, Müslüman ülkelerin liderleriyle de çok iyi ilişkiler geliştirmiştir. Örneğin Afgan Kralı Amanaullah Han ve İran şahı Rıza Pehlevi ile kişisel dostluk kurmuştur.
Atatürk, 1937 yılında Filistin'e yönelik bir Siyonist- Haçlı Hıristiyan saldırısı olacağını haber alır almaz "Filistin'e el sürülmez" diye bir bildiri yayınlayarak Müslüman Filistinlilerin yanında olduğunu herkese göstermiştir.
Tarihe çok meraklı olan Atatürk, en çok Peygamberimiz Hz. Muhammet'ten etkilenmiştir.
Onun savaşlarını bütün detaylarıyla öğrenmiş, liselerde okutulan Tarih kitaplarında İslam tarihi bölümünün yazımına bizzat katkıda bulunarak bu kitaplarda Hz. Muhammed'in savaşlarını anlatan haritaları bizzat kendisi çizmiştir.
Tarih çalışmaları sırasında Hz. Muhammet'i eleştirmeye kalkanları, "Hz. Muhammet'in kıymetinden habersiz cahil serseriler bizim tarih çalışmalarımıza katılamazlar" diye azarlamıştır.
Hz. Muhammet'ten, "Benim senin adın silinir ama o ölümsüzdür" diye söz etmiştir. Atatürk, 1922 Sakarya Savaşı'ndan 1934 Soyadı Kanunu'na kadar ad olarak İslami içerikli "Gazi" unvanını kullanmıştır.
O yüce insanın dini bütünlüğü konusunda hiçbir tereddüt yoktur ancak, ona iftira atanların din ile zerre alakaları yoktur!
O kutlu insanın hayata gözlerini kaparken söylediği son söz: "Ve Aleyküm selam" olmuştur.
Selam olsun Türk milletinin şanlı ATA'sına.
Selam olsun o kutlu insanı hakkıyla Türk milletine tanıtan Prof. Dr. Haydar Baş'a.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 24.06.2025
- Muhalefet tek çatı altında birleşmeli / 19.06.2025
- Türk ordusu hazır olmalı! / 17.06.2025
- MİT’in içinde MOSSAD ajanı var mı? / 16.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 11.06.2025
- Anayasa kalsın, lütfen siz gidiniz! / 06.06.2025
- Uzun dönem iktidar olmanın sırrı! / 05.06.2025
- Şara’ya suikast düzenlenecek, Kobani işbaşına getirilecek / 04.06.2025
- CHP-AKP-MHP-DEM aynı safta birleşti! / 03.06.2025
- En büyük darbe 24 Ocak kararlarıdır! / 02.06.2025
- Muhalefet tek çatı altında birleşmeli / 19.06.2025
- Türk ordusu hazır olmalı! / 17.06.2025
- MİT’in içinde MOSSAD ajanı var mı? / 16.06.2025
- Atatürk’e kumpas kuran alçak şerefsiz! / 11.06.2025
- Anayasa kalsın, lütfen siz gidiniz! / 06.06.2025
- Uzun dönem iktidar olmanın sırrı! / 05.06.2025
- Şara’ya suikast düzenlenecek, Kobani işbaşına getirilecek / 04.06.2025
- CHP-AKP-MHP-DEM aynı safta birleşti! / 03.06.2025
- En büyük darbe 24 Ocak kararlarıdır! / 02.06.2025