Bağımlı ve borca dayalı ekonomi anlayışı sebebiyle dünyanın en kırılgan ülkeleri arasında olan Türkiye, dışarıda yaşanan en ufak bir gelişmeden bile çok fazla etkileniyor.
Dolar dün 8,55 TL'yi, euro ise 10,15 TL'yi geçerek rekor tazeledi.
TL'deki bu rekor değer kaybının nedenleri arasında, "Biden'in Trump'ı sollaması" ifade ediliyor. Biden'in ABD başkanı olmasının, Türkiye'ye yönelik yaptırımların devreye konulması anlamına geldiği belirtiliyor.
Peki, Trump çok mu Türkiye'ye dosttu da, Biden gelince daha fazla düşman olsun?
Türkiye'yi Caatsa yasası kapsamına alan karara imza atan kim? Trump.
Biliyorsunuz, bu yasa ABD'nin düşmanlarını kapsıyor. Yasayla Türkiye, ABD'nin resmi düşmanları olan Rusya, Kuzey Kore ve İran'la aynı kategoride sayılıyor.
Papaz Brunson hadisesi ve bu sebeple Trump'ın bir twitiyle doların 7,22 TL'ye fırlayarak ekonomimizin bir anda allak bullak edilmesi yine bu dönemde gerçekleşti.
Ege ve Doğu Akdeniz gerilimleri Trump döneminde alevlendi.
Daha çok madde sayabiliriz ama bu kadarı bile yeterli.
Beyler! ABD'nin Türkiye politikası ne Trump'a ne de Biden'a bağlı, onlar sadece önlerine konulan rotayı takip ediyorlar.
Trump hiçbir zaman dostumuz olmadı ki, Biden daha fazla düşman olsun.
Neyse, biz konumuza dönelim. Bir vesileyle TL'miz yine erime rekoru kırdı.
Siyasilerimiz her ne kadar "biz dolara hiç bakmıyoruz" deseler de; ekonomisinin kılcal damarlarına kadar dolar dolaşan, dolar bataklığına gömülmüş olan ülkemizde eğer işin sahibi olarak dolara bakmazsan işte böyle dağ olur, altında ezilir kalırsın.
TL eridikçe, olan vatandaşa, özellikle de dar gelirliye oluyor.
Yanlış anlamayın, Türkiye'de "vatandaş" demek, zaten "dar gelirli" demek.
Nasıl mı? Türk-İş'in son açıkladığı 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 8 bin 86 TL idi.
Bu maaş, Türkiye'de yoksul olmamanın asgari miktarı.
Yani bu maaşın altında geliri olan her aile dar gelirli ve yoksul.
Söyler misiniz Türkiye'de kaç aileye böyle bir gelir giriyor?
Asgari ücretliye mi, memur ailesine mi, emeklilere mi, küçük esnafa mı?
Ülkemizin yüzde 90'ından fazlası böyle bir gelirden mahrum.
TL değer kaybettikçe, zaten yetmeyen gelirleri de sürekli erimeye devam ediyor ama harcamaları dolara ve euroya endeksli olarak sürekli artıyor.
Türkiye'de mevcut asgari ücret brüt 2 bin 943 TL, vergiler düşüldükten sonra net 2 bin 324 TL. Euronews'in haberine göre, geçtiğimiz yıl 2020 yılı için belirlenen asgari ücret, döviz bazında 450 euroya denk geliyordu.
Ancak 6 Kasım sabah saatleri itibarıyla 295 euroya gerilemiş oldu.
Bu hesaplama brüt asgari ücret üzerinden yapılıyor. Euro 6 Kasım'da ilerleyen saatlerde 10,15 TL'ye yükseldi ve asgari ücret 290 euroya geriledi.
Düşünebiliyor musunuz, asgari ücretlinin bir günlük zararı 5 euro.
Gel de asgari ücretli, memur, emekli, dolara euroya bakmasın, bu mümkün mü?
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk "Bu yıl asgari ücretin tüm tarafların uzlaşısı ile tespit edilmesini diliyorum" dedi.
Dedi demesine ama ne asgari ücretli neyi isteyeceğini biliyor, ne de işveren istenileni verebilecek. Mevcut sistemle aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
Asgari ücretlide işini kaybetme korkusu var, işverende de işyerini kapatma korkusu var.
Böyle karamsar bir tabloda nasıl bir uzlaşı bekliyorsunuz?
Avrupa İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) 2020 yılı ilk yarısına ait verilerine göre, Avrupa'da aylık asgari ücretin en yüksek olduğu ülke 2 bin 142 euro ile Lüksemburg, en düşük asgari ücret ise 213 euroyla Arnavutluk'ta. Türkiye ise Arnavutluk'tan sonra sondan ikinci.
Malta, Karadağ, Sırbistan bile bizden daha fazla maaş veriyor.
Durum bu olunca doğal olarak vatandaş umutsuz bir şekilde borca sarılıyor.
Vatandaşların bankalara borcu 30 Ekim itibariyle 807,4 milyar liraya ulaştı.
Bu rakam 2020'nin başında 584,1 milyar liraydı.
Vatandaşın bankalara borcu 10 ayda yüzde 38,2 artış gösterdi.
Batık krediler dediğimiz bankacılık sektöründe takipteki alacaklar ise 30 Ekim itibarıyla bir önceki haftaya göre 548 milyon lira artarak 151 milyar 717 milyon lira oldu.
TL'nin erimesi, dolar mevduatı olanları daha fazla zengin yapmıyor, çünkü dolar TL'ye göre değer kazandıkça, borca ve ithalata bağımlılık sebebiyle üretim maliyetleri ve ürün fiyatları da paralel olarak artıyor.
Ama şu bir gerçek ki, TL eridikçe halkımızın yüzde 90'ından fazlasının geliri daha da eriyor; daha da yoksullaşıyorlar.
Bu tabloyu tersine çevirmek, vatandaşı huzur ve refah içinde yaşatmak mümkün.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli; Milli Para formülüyle, sunduğu yeni gelir kaynaklarıyla, sosyal devlet projeleriyle her bir vatandaşı yoksulluk sınırının üzerine çıkarmaktadır. Bunu başarırken devleti de daha güçlü hale getirmektedir.
Bu Modeli ülkemizde uygulayacak tek kadro Bağımsız Türkiye Partisi ve tek lider BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'a fırsat verelim ve bu kutlu kaderle bir an önce buluşalım.
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025