Bağrı yanık şehit babaları, yüreği yaralı şehit anaları, tabutlara sarılarak hasret gidermeye çalışan mini mini yavrular feryad ediyorlar; "artık şehit tabutları görmek istemiyoruz, buna bir çare?"Ülkenin Başbakanı, güneş gözlüklerinin arkasından gözü yaşlı vatandaşa cevap yetiştiriyor: "Canım kardeşim, askerlik yan gelip yatma yeri değil ki?"Sayın Başbakan, bu sözünü daha sonra nasıl tevil ettiği hiç önemli değil. Ya kendisi ya da bilmem kaçıncı kez böyle yanlışları düzeltmek zorunda kalan sözcüleri; "şunu demek istemişti, bunu demek istememişti?" cinsinden açıklamalar yapmıştır ya da yapacaktır.Askerlik ne yeridir ya da ne yeri değildir hususunu milletimizin yüksek idrakine havale ettikten sonra gelin hep beraber, Tayip Bey'in uygulaması ile Başbakanlık ne yerine dönmüştür sorusunun cevabını arayalım.Haçlı ordularının "hurra" diyerek Bağdat'a girdiği ve Basra'da, Samarra'da, Felluce'de yoğun katliamlarını, tecavüzlerini sürdürdüğü günlerde sayın Erdoğan Başbakan sıfatı ile şöyle demişti: "Kahraman Amerikan askerlerinin sağ-salim evlerine dönmeleri için dua ediyorum."Böylece Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık makamı; zulmü alkışlayan, zalimi selamlayan ve canilere, ırz düşmanlarına dua makamı haline gelmiş oluyordu.Yine aynı işgal güçleri tarafından on bir Türk subayının başına çuval geçirildiği gün, sıradan bir davet için Ankara dışında bulunan Başbakan'a, böylesine bir gelişmenin yaşandığı günde Başkentte olması gerekip gerekmediği hatırlatılınca sayın Erdoğan: "Türkiye'nin tek gündemi bu değildir" demişti.Böylece Başbakanlık, milletin canı-ciğeri, ciğerparesi olan askerin başına gelenlerle pek de ilgilenmeyen bir makam haline geliyordu, getirilmiş oluyordu.Sayın Erdoğan'ın Başbakanlık makamına oturduğu andan itibaren hızlanarak devam eden, muharref dinleri tek ve yegane din olan İslam ile eşitleme faaliyetlerinin bir sonucu, bir göstergesi olarak Antalya/Belek'te yaptırılan "Dinler Bahçesi"nin açılış kurdelesini yine Başbakan sıfatı ile kendileri kesmiştiBöylece Başbakanlık makamı, tepeden tırnağa şirke batmış olan Yahudi ve Hıristiyanlığı aklama, temize çıkarma ve Tevhid ehli olan Müslüman Türk milletine doğru olarak takdim etme yeri haline getirilmiş oluyordu.Amerika'daki bir Yahudi lobisi tarafından, daha önce dokuz defa Yahudi devlet adamlarına verilmiş olan "cesaret ödülü"nün onuncusu sayın Erdoğan'a verilmişti.Böylece Türk Devleti Başbakanlık makamı; peş peşe dokuz kez Yahudilere verilmiş olan ödülün onuncusunu alma "cesaretine" erişmiş bir makam olarak tarihe geçiyordu.Ekonomik sıkıntılardan, ağır vergi yükünden ve ürünün para etmemesinden yakınan ve "anamızı ağlattınız" diyen çiftçiği azarlamış "ananı da al da git" demişti. Böylece Başbakanlık makamı, tarihinde ilk defa kendi vatandaşına sokak ağzı ile hakaret edilen bir makam derekesine indirgenmiş oluyordu.Koltuğa oturmasının ardından fazla geçmemişti, Başbakanlık koltuğu ısınır-ısınmaz; "BOP ile Diyarbakır'ın yıldızı parlayacak" diye acayip bir laf etmişti, ardından söz konusu ile giderek; "Kürt sorunu vardır ve bu sorun başbakan olarak benim sorunumdur" şeklinde bu kez çok daha acayip bir laf etmiş ardından da gidip tescilli teröristi iş yerinde ziyaret etmişti.Böylece Başbakanlık makamı, sayı Erdoğan sayesinde ilk defa bu kadar sapla-samanı bir birine karıştıran,meseleleri arap saçına döndüren bir makam haline getirilmiş oluyordu.BOP'çu bir Başbakan'ın ve yakın mesai arkadaşlarının bu söylemlerinden ve acayip eylemlerinden cesaret alan terör örgütü yandaşları, sekiz şehit Mehmetçiğin tabutlarının dört bir yana gönderildiği ve tüm Türkiye'nin ağlaştığı bir günde, terör örgütünü ve lideri bebek katilini öven sloganlarla şehir merkezlerinde yürüye bilmişlerdir.Sayın Başbakan yukarıdan beri kısmını saymaya çalıştığımız acayip ve garaip açıklamalarına bir yenisini daha eklemiş, şehit tabutlarını bir kısmı henüz musalla taşında iken, "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diye bilmiştir.Anadolu'da yaygın bir söz vardır; "bütün dünya bir araya gelse bir kişiyi rezil edemez ama kişi kendisini bir anda rezil eder".Şimdi durup-dururken niye hatırladık ki bu sözü?
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Gazzeli çocukların çığlıkları çarpmış olabilir mi? / 04.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Doğru tartan bir kantara çıkmalı / 06.04.2024
- ‘Demir olsa erir odunsa yanar Bakın yüreğine taş mı bağlamış?’ / 05.04.2024
- Gazzeli çocukların çığlıkları çarpmış olabilir mi? / 04.04.2024