Türkiye, Avrupa Birliği kanalıyla Batılı olduğu zaman, Avrupa'nın Doğu'nun içlerine sokulan son kalesi konumunda olacak.
Doğu ile Batı arasında bir pozisyon alan Türkiye ne düşünsel bazda tam bir Batı'lı ne de medeniyet ekseninde tam bir Doğu'lu olacak.
Doğu ile Batı çekişmesi devam ederken kendini siyasal çatışmaların tam merkezinde bulacak olan Türkiye iki tarafın tercihleri arasında bocalayacak.
Bocalama, beraberinde kararsız bir iç ve dış politika tercihine sürükleyecek.
Batı, Doğu'ya dair endişelerini Türkiye üzerine yıkmaya çalışıcak, Türkiye ise kendi yükümlülükleri dışında yeni yükümlülükler istemiyorum diyerek kendince rest çekecek.
Batı,bunu kendi talebi olarak dayatırken, Türkiye ulusal önceliklerden bahsetmeye kalkışacak.
Talepler yumuşamayacak, Türkiye daha ulusalcı tavırlara bulaşacak.
Suriye, İran ve Irak'a yönelik güvenlik endişeleri ile dış politika uygulamaları da ayrışmış olacak.
ABD'nin de aynı yerel alanlarda etkin olması münasebetiyle Avrupa-ABD-Türkiye ayaklarında çıkar çatışmaları yeniden filizlenecek.
Balkanlar ve Kafkaslar'da yeni provokasyonlar patlak verirken Ortadoğu'da bunun yansımaları görülecek.
Batılı olarak addedilen Türkiye'de halk, diğer halkların da hakları üzerinde kafa yormaya başlayınca siyasal sansıntılar hissedilecek.
Türkiye'deki islami duyarlılık Irak'taki Sünni ve Şii kıyımına temkinli yaklaşacak ve ABD'ye protesto artacak. Afganistan'ın İslam kimliğindeki kopmalar olaya tuz biber olacak.
Kafkas ve Balkan coğrafyasındaki Türk etnisitelerde de kıpırdanmalar olacak. Bir yandan Çeçenler ve Abhazlar, bir taraftan da Batı Trakya ile Avrupa Türk diyasporası yeni bir dış politikanın uygulanırlığı için tepki verecek.
Türk siyaseti ise yeni etnik kimliklerin tanınması, Ege'de yumuşama, Doğu eyaletlerinde(!) geri adım atma gibi yeni tercihlerle yontulacak.
Avrupa Birliği'nin eşiğinden adım attık derken bu eşikte bizi tutmak için diğer ülkeler de kazan kaldırabilecek.
Referandum gibi halk tercihi ile karşı karşıya bırakılan ve sulandırılmaya çalışılan akitler vakitlere yayılacak.
Bizim on ya da en geç onbeş yıl olarak gördüğümüz zaman diliminden tam üyelik talebimiz karşılanmayabilecek.
Uçuk kaçık gerekçeler ve ucu açık vaadlerle Türkiye'yi Avrupa'nın en Doğusu olarak görenlerin sayısı çoğalacak.
Türkiye Batı'ya yaklaştım derken Doğu'ya itilmeye çalışılacak.
Türkiye uç yaklaşımlara layık değil diyerek feryad edeceğiz ama sesimize kulak veren olmayacak.
Biz Batılıyız diyeceğiz, onlar Doğulu hissedecekler.
Doğu-Batı ikilemi sürüp giderken kimlikler silikleşecek.
Doğu ile Batı arasında bir pozisyon alan Türkiye ne düşünsel bazda tam bir Batı'lı ne de medeniyet ekseninde tam bir Doğu'lu olacak.
Doğu ile Batı çekişmesi devam ederken kendini siyasal çatışmaların tam merkezinde bulacak olan Türkiye iki tarafın tercihleri arasında bocalayacak.
Bocalama, beraberinde kararsız bir iç ve dış politika tercihine sürükleyecek.
Batı, Doğu'ya dair endişelerini Türkiye üzerine yıkmaya çalışıcak, Türkiye ise kendi yükümlülükleri dışında yeni yükümlülükler istemiyorum diyerek kendince rest çekecek.
Batı,bunu kendi talebi olarak dayatırken, Türkiye ulusal önceliklerden bahsetmeye kalkışacak.
Talepler yumuşamayacak, Türkiye daha ulusalcı tavırlara bulaşacak.
Suriye, İran ve Irak'a yönelik güvenlik endişeleri ile dış politika uygulamaları da ayrışmış olacak.
ABD'nin de aynı yerel alanlarda etkin olması münasebetiyle Avrupa-ABD-Türkiye ayaklarında çıkar çatışmaları yeniden filizlenecek.
Balkanlar ve Kafkaslar'da yeni provokasyonlar patlak verirken Ortadoğu'da bunun yansımaları görülecek.
Batılı olarak addedilen Türkiye'de halk, diğer halkların da hakları üzerinde kafa yormaya başlayınca siyasal sansıntılar hissedilecek.
Türkiye'deki islami duyarlılık Irak'taki Sünni ve Şii kıyımına temkinli yaklaşacak ve ABD'ye protesto artacak. Afganistan'ın İslam kimliğindeki kopmalar olaya tuz biber olacak.
Kafkas ve Balkan coğrafyasındaki Türk etnisitelerde de kıpırdanmalar olacak. Bir yandan Çeçenler ve Abhazlar, bir taraftan da Batı Trakya ile Avrupa Türk diyasporası yeni bir dış politikanın uygulanırlığı için tepki verecek.
Türk siyaseti ise yeni etnik kimliklerin tanınması, Ege'de yumuşama, Doğu eyaletlerinde(!) geri adım atma gibi yeni tercihlerle yontulacak.
Avrupa Birliği'nin eşiğinden adım attık derken bu eşikte bizi tutmak için diğer ülkeler de kazan kaldırabilecek.
Referandum gibi halk tercihi ile karşı karşıya bırakılan ve sulandırılmaya çalışılan akitler vakitlere yayılacak.
Bizim on ya da en geç onbeş yıl olarak gördüğümüz zaman diliminden tam üyelik talebimiz karşılanmayabilecek.
Uçuk kaçık gerekçeler ve ucu açık vaadlerle Türkiye'yi Avrupa'nın en Doğusu olarak görenlerin sayısı çoğalacak.
Türkiye Batı'ya yaklaştım derken Doğu'ya itilmeye çalışılacak.
Türkiye uç yaklaşımlara layık değil diyerek feryad edeceğiz ama sesimize kulak veren olmayacak.
Biz Batılıyız diyeceğiz, onlar Doğulu hissedecekler.
Doğu-Batı ikilemi sürüp giderken kimlikler silikleşecek.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005