Bir zamanlar 'Arjantinli gibi zengin...' denirdi, zenginliği vurgulamak için. Şimdi ise, bu Latin Amerika ülkesinin durumuna şaşmamak mümkün değil. Hatalı ekonomik politikalar yüzünden orta direğin yoksulluğa mahkum edildiği Arjantin, son 20 yılda izlenen ve kalkınma halindeki ülkelere yararı olmadığı kanıtlanan neoliberal politikaların kurbanı oldu.
Servetler İsviçre ve
ABD bankalarına
Herşeyi piyasa ilkelerinin düzenleyeceği varsayımından yola çıkan bu politika, refahın tepeden tabana sızmasını değil, aksine milli servetin küresel çapta faaliyet gösteren ABD, İngiliz ve Alman bankaları ile 'kara parayı birinci kalite yıkayan' İsviçre bankalarına transfer edilmesine yol açtı. Bu çerçevede, Arjantin'den kaçırılan paranın, 135 milyar dolarlık toplam dış borçlarından fazla olduğunu hatırlatmakta yarar var. Benzer şekilde Türkiye'den kaçırılan paraların miktarı da bilinmiyor.
Arjantin neden kurban seçildi?
Peki ama neden Arjantin? Elbette zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları olduğu için. Sermaye kaçışı ve aşırı kamu borçlanması kalkınan her ülkede var. Arjantin'in başlıca özellikleri, siyasi zümrenin cebini doldurmadaki becerikliliği ve kur çıpası yöntemiyle milli parası Peso'yu 1990'lı yılların başlarında sabit kurdan Amerikan Doları'na endekslemiş olmasıdır. Türkiye'nin de IMF ile Aralık 1999'da imzalanan Stand-By anlaşması ile uygulamaya soktuğu kur çıpası yönteminin ne kadar yıkıcı olduğunun laboratuvarıdır Arjantin. Kur çıpası yönteminin bir zararı da, küresel sermayenin sermaye piyasalarını (borsaları) önce alabildiğine şişirmeleri, ardından da balon gibi patlatmaları sonucunda yüklü miktarda milli serveti geldikleri ülkelere transfer etmelerine imkan tanımasıdır.
Arjantin'de uygulanan kur çıpası politikasıyla yüzde 5 bini bulan hiper enflasyon önledi önlenmesine ancak Peso'nun aşırı dış değeri yüzünden ihracat sekteye uğradı. Ülkeye giren döviz miktarı ile ülkeden çıkan döviz miktarı arasında uçurum oluştu. Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi. Ülkemizde uygulanan IMF politikasının en önemli sonuçlarından biri de, 2000 yılında dış ticaret farkının yani ithalat ile ihracat arasındaki farkın yaklaşık 27 milyar dolar aleyhimize oluşmasıydı. Bankalardan hortumlanarak yurtdışına kaçırılan 17 milyar doları da bu rakama ilave edince, yaklaşık olarak bir yılda 44 milyar dolarlık bir döviz açığı birikti. Bunun bir bölümü işçi ve turizm gelirleri ile kapatıldı. Kalan yaklaşık 36 milyar dolarlık bölümü ise IMF'den alınan kredilerle telafi edildi, ediliyor.
Türkiye karşılaştırması
İktidar partilerinin önde gelen temsilcilerinin söylediklerine bakınca, Türkiye'de herşeyin olumlu seyrettiği kanısına varırsınız. Evet, Türkiye Arjantin olma sürecini kazasız belasız atlattı. Nisan ayı başındaki esnaf yürüyüşlerini hatırlayın. Türk milletinin Arjantin'de olduğu gibi yağmaya tevessül etmeyeceğini Pazartesi günkü Analiz'imizde ortaya koymuştuk. Ancak bireysel çapta 'yağmalama' olaylarının krizle birlikte arttığını burada itiraf etmeliyiz. Mesela gasp, hırsızlık ve kapkaç suçlarında olağanüstü oranlarda artma oldu. Bu bir bakıma 'bireysel talan ya da yağma'dır.
Türk ekonomisinin iyi yolda olduğu dair iktidar mensuplarının iddialarını ekonomik parametreleri gözler önüne seren rakamlar yalanlıyor. Eğer bir ülkenin iç borcu 120 katrilyon liraya, dış borcu da 114 milyar dolara yükselmişse burada ümitvar olabilmek mümkün değil. Ne zaman ümitli olunur peki? İç ve dış borç stoku azalmaya başladığı ve devlet bütçesindeki harcama ve gelir kalemleri arasında denge kurulduğu anda, "Artık biz krizden çıkıyoruz" diyebiliriz. Böyle bir olumlu gelişme olmadığı sürece, krizin gündelik hayat üzerindeki etkileri hafiflemiş olsa bile, "Acaba ne zaman yeni bir kriz kapımızı çalar" sendromundan sıyrılabilmemiz mümkün değildir. Unutulmaması gereken, aynı zaman da Türkiye ile Arjantin arasındaki önemli bir fark da şu: Türkiye, Şubat krizine IMF ile imzalanan Stand-By anlaşması sürecinde düştü. Türkiye, IMF politikalarını harfiyen uyguluyordu. IMF'nin o zamanki Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli, rutin bir şekilde Hazine'mizi teftiş ediyordu. Demek ki IMF ile anlaşmış olmak, bir ülkeyi krizden kurtarmıyor aksine 'ibretlik bir krizin içine itebiliyor.'
Oysa Arjantin, böyle bir anlaşma imzalamamıştı. Şimdi Arjantin'de işbaşı yapan liberal politikalardan yana 'Peronist' hükümet, yakın bir gelecekte IMF ile anlaşacaktır. Uygulanan program belli: Kemerleri alabildiğine sıkın, hatta dişlerinizi de sıkın!
Servetler İsviçre ve
ABD bankalarına
Herşeyi piyasa ilkelerinin düzenleyeceği varsayımından yola çıkan bu politika, refahın tepeden tabana sızmasını değil, aksine milli servetin küresel çapta faaliyet gösteren ABD, İngiliz ve Alman bankaları ile 'kara parayı birinci kalite yıkayan' İsviçre bankalarına transfer edilmesine yol açtı. Bu çerçevede, Arjantin'den kaçırılan paranın, 135 milyar dolarlık toplam dış borçlarından fazla olduğunu hatırlatmakta yarar var. Benzer şekilde Türkiye'den kaçırılan paraların miktarı da bilinmiyor.
Arjantin neden kurban seçildi?
Peki ama neden Arjantin? Elbette zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları olduğu için. Sermaye kaçışı ve aşırı kamu borçlanması kalkınan her ülkede var. Arjantin'in başlıca özellikleri, siyasi zümrenin cebini doldurmadaki becerikliliği ve kur çıpası yöntemiyle milli parası Peso'yu 1990'lı yılların başlarında sabit kurdan Amerikan Doları'na endekslemiş olmasıdır. Türkiye'nin de IMF ile Aralık 1999'da imzalanan Stand-By anlaşması ile uygulamaya soktuğu kur çıpası yönteminin ne kadar yıkıcı olduğunun laboratuvarıdır Arjantin. Kur çıpası yönteminin bir zararı da, küresel sermayenin sermaye piyasalarını (borsaları) önce alabildiğine şişirmeleri, ardından da balon gibi patlatmaları sonucunda yüklü miktarda milli serveti geldikleri ülkelere transfer etmelerine imkan tanımasıdır.
Arjantin'de uygulanan kur çıpası politikasıyla yüzde 5 bini bulan hiper enflasyon önledi önlenmesine ancak Peso'nun aşırı dış değeri yüzünden ihracat sekteye uğradı. Ülkeye giren döviz miktarı ile ülkeden çıkan döviz miktarı arasında uçurum oluştu. Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi. Ülkemizde uygulanan IMF politikasının en önemli sonuçlarından biri de, 2000 yılında dış ticaret farkının yani ithalat ile ihracat arasındaki farkın yaklaşık 27 milyar dolar aleyhimize oluşmasıydı. Bankalardan hortumlanarak yurtdışına kaçırılan 17 milyar doları da bu rakama ilave edince, yaklaşık olarak bir yılda 44 milyar dolarlık bir döviz açığı birikti. Bunun bir bölümü işçi ve turizm gelirleri ile kapatıldı. Kalan yaklaşık 36 milyar dolarlık bölümü ise IMF'den alınan kredilerle telafi edildi, ediliyor.
Türkiye karşılaştırması
İktidar partilerinin önde gelen temsilcilerinin söylediklerine bakınca, Türkiye'de herşeyin olumlu seyrettiği kanısına varırsınız. Evet, Türkiye Arjantin olma sürecini kazasız belasız atlattı. Nisan ayı başındaki esnaf yürüyüşlerini hatırlayın. Türk milletinin Arjantin'de olduğu gibi yağmaya tevessül etmeyeceğini Pazartesi günkü Analiz'imizde ortaya koymuştuk. Ancak bireysel çapta 'yağmalama' olaylarının krizle birlikte arttığını burada itiraf etmeliyiz. Mesela gasp, hırsızlık ve kapkaç suçlarında olağanüstü oranlarda artma oldu. Bu bir bakıma 'bireysel talan ya da yağma'dır.
Türk ekonomisinin iyi yolda olduğu dair iktidar mensuplarının iddialarını ekonomik parametreleri gözler önüne seren rakamlar yalanlıyor. Eğer bir ülkenin iç borcu 120 katrilyon liraya, dış borcu da 114 milyar dolara yükselmişse burada ümitvar olabilmek mümkün değil. Ne zaman ümitli olunur peki? İç ve dış borç stoku azalmaya başladığı ve devlet bütçesindeki harcama ve gelir kalemleri arasında denge kurulduğu anda, "Artık biz krizden çıkıyoruz" diyebiliriz. Böyle bir olumlu gelişme olmadığı sürece, krizin gündelik hayat üzerindeki etkileri hafiflemiş olsa bile, "Acaba ne zaman yeni bir kriz kapımızı çalar" sendromundan sıyrılabilmemiz mümkün değildir. Unutulmaması gereken, aynı zaman da Türkiye ile Arjantin arasındaki önemli bir fark da şu: Türkiye, Şubat krizine IMF ile imzalanan Stand-By anlaşması sürecinde düştü. Türkiye, IMF politikalarını harfiyen uyguluyordu. IMF'nin o zamanki Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli, rutin bir şekilde Hazine'mizi teftiş ediyordu. Demek ki IMF ile anlaşmış olmak, bir ülkeyi krizden kurtarmıyor aksine 'ibretlik bir krizin içine itebiliyor.'
Oysa Arjantin, böyle bir anlaşma imzalamamıştı. Şimdi Arjantin'de işbaşı yapan liberal politikalardan yana 'Peronist' hükümet, yakın bir gelecekte IMF ile anlaşacaktır. Uygulanan program belli: Kemerleri alabildiğine sıkın, hatta dişlerinizi de sıkın!
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016