Bölücülük yapanlar, gün gelir kendi aralarında da bölünürler. Bu kaçınılmaz bir durumdur. ABD'nin en temel özelliği bölücülük olduğundan, o da nihayetinde bölünme aşamasına gelmiştir. Uzun zamandan beri bölünme sinyalleri veren ABD, Trump'ın Başkan seçilmesiyle, kimilerine göre bu aşamayı tamamlamıştır.
Birçokları Trump'ın verdiği vaatleri yerine getirip getiremeyeceğini tartışıyor. Genel kanaat, verilen vaatlerin rafa kaldırılacağı, eski tas, eski hamam, yola devam edileceği yönündedir. Bu doğru olabilir. Nitekim bugüne kadar hep böyle olmuştur.
Asıl üzerinde durulması gereken konu, Trump'ın vaatleri değil, o vaatleri destekleyen ABD seçmeninin sosyolojisi ve psikolojisidir.
Görülen o ki, ABD seçmeninin kafası çok karışıktır. Trump'a oy verenler arasında zıt fikirlere sahip olanlar çoğunluktadır. Öyle ki, Katolikler bile Trump'a oy vermişler. Hâlbuki Katoliklerin kesinlikle Trump'a oy vermemeleri gerekirdi. Çünkü Trump, üç kere evlenmiş bir kişidir. Bir başka deyişle Trump, iki kere boşandığı için Katoliklerin boşanma yasağını çiğnemiştir.
O bakımdan Trump'ın Başkan seçilmesi üzerinde bilimsel analizler yapmak gerekmektedir. Bunu yapanlardan biri 1984 yılından beri tüm başkanlık seçimlerinde isabetle tahminlerde bulunan Prof. Allan Lichtman'dır. Prof. Lichtman, Cumhuriyetçilerin adayı olmak için yarışan çok sayıda kişi arasından Trump'ın, aday olacağını ve kazanacağını ta Mayıs ayında söylemişti.
Bunu nasıl bildiğini soranlara Prof. Lichtman şu cevabı vermiştir: "Bir bilim adamı olarak benim yaptığım iş, bilimsel bir temele dayanıyor. Yoksa kişisel olarak Trump'ın hem ABD, hem de dünya için tehlikeli olabileceğini düşünüyorum." Prof. Lichtman, Trump Başkan seçildikten sonra da, başkanlığının oldukça kısa süreceği öngörüsünde bulunmuştur. Bunu da not edelim ve sonucu hep birlikte bekleyelim.
Trump'ın Başkan seçilmesi gerçekten ABD'yi ikiye bölmüştür. ABD'de beyazlar toplam seçmenin yüzde 70'ini oluşturmaktadır. Bu kitlenin yüzde 58'i Trump'a, siyahîlerin ise yüzde 90'ı Cilonton'o oy verdi. CNN'in siyasi yorumcusu Van Jones, bunu şöyle yorumlamıştır: "Bu sonuçlar, siyahî bir başkana karşı vurulmuş bir beyaz darbesidir."
ABD'de ırk ayırımcılığının son bulduğunu göstermek için Obama Başkan seçildi. Seçilmesine seçildi, ama içten için ırkçılık kazanı fokur fokur kaynadı. Siyahîler, Obama'nın Başkanlığı döneminde her zamankinden daha çok zulme uğradılar, polis kurşunlarına hedef oldular.
Trump'ı destekleyenlerin çoğu, beyaz ırkın üstün olduğuna inananlardır. O nedenle Trump'ın seçilmesi ırkçılığın yeniden hortlaması demektir.
Bunu, Trump'ı destekleyen Crusader gazetesindeki bir başyazıda geçen şu ifadelerden de anlamak mümkündür: "Trump, Amerika'yı yeniden yüceltmek isterken, durup, Amerika'nın neden yüce olduğu sorusunu sormamız gerekiyor. Bunun cevabı çok basittir. Amerika, atalarımızın yaptıklarından dolayı değil, atalarımızın kim olduğundan dolayı yücedir. Amerika Beyaz Hıristiyan bir cumhuriyettir olarak kuruldu ve Beyaz Hıristiyan bir cumhuriyet olarak yüceleşti."
Gerçekte ise ABD, hiçbir zaman yüceleşmemiştir, yüceleşemez de. Mazlumların kanı ve gözyaşı üzerine kurulan bir devlet nasıl yüceleşebilir ki! Sözün özü, ABD zulümle payidar olmuştur, eninde sonunda kahrıyla berbat olacaktır.
Birçokları Trump'ın verdiği vaatleri yerine getirip getiremeyeceğini tartışıyor. Genel kanaat, verilen vaatlerin rafa kaldırılacağı, eski tas, eski hamam, yola devam edileceği yönündedir. Bu doğru olabilir. Nitekim bugüne kadar hep böyle olmuştur.
Asıl üzerinde durulması gereken konu, Trump'ın vaatleri değil, o vaatleri destekleyen ABD seçmeninin sosyolojisi ve psikolojisidir.
Görülen o ki, ABD seçmeninin kafası çok karışıktır. Trump'a oy verenler arasında zıt fikirlere sahip olanlar çoğunluktadır. Öyle ki, Katolikler bile Trump'a oy vermişler. Hâlbuki Katoliklerin kesinlikle Trump'a oy vermemeleri gerekirdi. Çünkü Trump, üç kere evlenmiş bir kişidir. Bir başka deyişle Trump, iki kere boşandığı için Katoliklerin boşanma yasağını çiğnemiştir.
O bakımdan Trump'ın Başkan seçilmesi üzerinde bilimsel analizler yapmak gerekmektedir. Bunu yapanlardan biri 1984 yılından beri tüm başkanlık seçimlerinde isabetle tahminlerde bulunan Prof. Allan Lichtman'dır. Prof. Lichtman, Cumhuriyetçilerin adayı olmak için yarışan çok sayıda kişi arasından Trump'ın, aday olacağını ve kazanacağını ta Mayıs ayında söylemişti.
Bunu nasıl bildiğini soranlara Prof. Lichtman şu cevabı vermiştir: "Bir bilim adamı olarak benim yaptığım iş, bilimsel bir temele dayanıyor. Yoksa kişisel olarak Trump'ın hem ABD, hem de dünya için tehlikeli olabileceğini düşünüyorum." Prof. Lichtman, Trump Başkan seçildikten sonra da, başkanlığının oldukça kısa süreceği öngörüsünde bulunmuştur. Bunu da not edelim ve sonucu hep birlikte bekleyelim.
Trump'ın Başkan seçilmesi gerçekten ABD'yi ikiye bölmüştür. ABD'de beyazlar toplam seçmenin yüzde 70'ini oluşturmaktadır. Bu kitlenin yüzde 58'i Trump'a, siyahîlerin ise yüzde 90'ı Cilonton'o oy verdi. CNN'in siyasi yorumcusu Van Jones, bunu şöyle yorumlamıştır: "Bu sonuçlar, siyahî bir başkana karşı vurulmuş bir beyaz darbesidir."
ABD'de ırk ayırımcılığının son bulduğunu göstermek için Obama Başkan seçildi. Seçilmesine seçildi, ama içten için ırkçılık kazanı fokur fokur kaynadı. Siyahîler, Obama'nın Başkanlığı döneminde her zamankinden daha çok zulme uğradılar, polis kurşunlarına hedef oldular.
Trump'ı destekleyenlerin çoğu, beyaz ırkın üstün olduğuna inananlardır. O nedenle Trump'ın seçilmesi ırkçılığın yeniden hortlaması demektir.
Bunu, Trump'ı destekleyen Crusader gazetesindeki bir başyazıda geçen şu ifadelerden de anlamak mümkündür: "Trump, Amerika'yı yeniden yüceltmek isterken, durup, Amerika'nın neden yüce olduğu sorusunu sormamız gerekiyor. Bunun cevabı çok basittir. Amerika, atalarımızın yaptıklarından dolayı değil, atalarımızın kim olduğundan dolayı yücedir. Amerika Beyaz Hıristiyan bir cumhuriyettir olarak kuruldu ve Beyaz Hıristiyan bir cumhuriyet olarak yüceleşti."
Gerçekte ise ABD, hiçbir zaman yüceleşmemiştir, yüceleşemez de. Mazlumların kanı ve gözyaşı üzerine kurulan bir devlet nasıl yüceleşebilir ki! Sözün özü, ABD zulümle payidar olmuştur, eninde sonunda kahrıyla berbat olacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018