Bu kafalar değişmezse, Türkiye'de batacak, Avrupa da?

Çok partili siyaset tarihimizde, AKP hükümetinin "vatandaşa yanlışı dosdoğru diye yutturma" maharetinde bir başka yönetim gelmiş değildir. Şöyle dünya siyasetinin genel vaziyetine baktığımız zaman da, Amerikan yönetimi dışında, bir başka eşine rastlanmaz.İktisadî batışı şahlanma olarak göstereceksin?Millete ait gelir getiren her şeyi ecnebiye satacaksın, böylece Hazine'nin vergi ve Katma değer kaynaklarını keseceksin; bütün bu "ecnebiye hortumlatma" icraatlarını "millete ikram" olarak yutturacaksın? Son 10 yılda, devleti, Cumhuriyet tarihinin tüm borçlarının üç katını aşan miktarda, 700-750 milyar dolar borca batıracaksın; borç batağı üstündeki idare koltuğunda dört köşe oturacaksın? Vatandaşın sırtına bindirdiğin zammı lütuf göstereceksin?Milyonlarca vatandaş, işsizlik, açlık, yokluk ve yoksulluk içinde can çekişiyor; sen, karşısına geçip "maşallah, maşallah semirdiniz, nazar değmesin" diyeceksin.Elektrik faturalarından canımız yanıyor diye feryat eden vatandaşa, "Geçin onları, hane başına cep telefonu kullanımı, elektrik faturanı ona katlar" deyip pişkince sıyrılacaksın.Dünyada böyle bir "hükümet mahareti" örneği yok!Amerika hariç diyorum; çünkü 10-15 katrilyon dolar serseri banknotu dünyaya pompalayıp, hiçbir şey yokmuş gibi aynı hızla darphanesini çalıştırabilen bir başka yönetim yok? AKP hükümetinin yukarıda saydığımız icraat ve maharetlerin (!) belki kırkta birinin yaşandığı Avrupa çalkalanıyor, bakanlar-başbakanlar istifa ediyor, hükümetler düşüyor. Japonya başta olmak üzere Uzak Doğu ülkelerindeki yetkililer "ar" ederek canlarına kıyıyor.Prof. Dr. Haydar Baş bey, Avrupa Birliği'nin "para birliği"ne geçtiği gün, AB'nin dağılacağını ilan etmişt. Bunu sadece bir öngörü olarak söylemedi. Milli Ekonomi Modeli'nin ispatları ve bilimsel argümanlarıyla konuyu açmıştı.Prof. Dr. Baş'a göre para, hem emek ve  üretimin karşılığı; hem de aynı zamanda üretim için güçlü bir "tahrik" unsuru, "tüketicinin de tüketim kabiliyetini artıran" bir değerdir. Her devlet kendi yıllık Gayri Safi Milli Hasılası'nın yüzde 40 ila yüzde 60 arasında değişen oranlarına karşılık kendi parasını basması icab eder. Bu para tüketici kesime aktarılır, böylece üretim hem karşılık, hem de pazar bulur. Aksi halde ekonomide daralma ve çöküş, devlette borçlanma ihtiyacı, vatandaşta da tüketim kabiliyetinin yok olması başlar. Bu da ekonominin felç olması ve batması demektir.Türkiye ile Avrupa Birliği ülkelerinin ekonomi kaderleri bu bakımdan benzeşir. Başlarındaki bela aynıdır.AB'nin başında "benim size tayin ettiğim kadar emisyon genişletme hakkınız var" diyen Avrupa Merkez Bankası vardır. Türkiye'nin başında da IMF ve "milletin emek ve üretiminin karşılığında yıllardan beri para basma yetkisi olmayan" Merkez Bankası vardır.Almanya gibi güçlü ülkeler, emek ve üretimlerinin karşılığında "ekonomilerinin doğal şartlarına uygun oranda" kendi paralarını piyasaya süremiyorlar. Avrupa Merkez Bankası, onların vücutlarındaki kan oranını, yani para miktarını belirliyor. Dolaşımda olması gereken bu kan, yani para miktarı Almanya gibi ülkelere yetmiyor. Mecburen borçlanmaya gidiyorlar.Prof. Dr. Baş, Avrupa'nın kendine gelmesi için, Avrupa Merkez Bankası'na bağımlılıktan ve para birliğinden kurtulması; böylece her AB üyesi devletin kendi emek ve üretimlerinin karşılığında kendi emisyonlarını genişleterek Sosyal Devlet modelinin enstrümanlarıyla tüketim kabiliyetinin güçlendiren bir yapıya geçmesi gerektiğini anlatıyor.Türkiye de aynı hastalığa tutulmuş? AKP hükümeti, milletin emeği ve üretimi karşılığında TL basmıyor, dışarıdan borç dileniyor. Hem borç, hem de borçların faizi, vatandaşa zam olarak biniyor, vergi olarak biniyor. Özelleştirme adı altında devlete gelir getiren işletmeler ecnebilere veriliyor; daha önce devletin oralardan elde ettiği gelir kesilince, o miktarda devletin ihtiyacı olan likidite vatandaşın sırtından çıkıyor. Zam oluyor, vergi oluyor.AKP bu iflası şahlanış diye yutturuyor. Zam ve vergi furyasını, millete lütuf diye takdim buyuruyor.Bunların vaziyeti karşısında şeytan bile pabucunu ters giyiyor. Bunların vaziyeti karşısında, ahir zamanda doğruyu yanlış, ateşi su, hakkı batıl diye yutturacak olan Deccalların fitnesi bile, solda sıfır kalıyor.  Sadece şu üç-dört kalemlik hesap bile bu vahim vaziyet anlamaya yeter.Elektrikte, son 4 yıllık kümülatif artış: Yüzde 88.8Bu süreçteki birkaç zam şöyle: Ocak 2008, yüzde 19,5 zam; Temmuz 2008, yüzde 21,0 zam; Ekim 2008, yüzde 7.9; Ekim 2009 yüzde 9,8 zam; Ekim 2011, yüzde 9,56 zam vs. Arada başka zamlar da var. Toplam Yüzde 88.8.2007'den bu yanan 4 yılda doğalgazdaki zam, yüzde 90-95.2012'nin Ocak ayından itibaren ise doğalgaza yüzde 30-39 arasında zam planlanıyor.Ocak 2007'de mazot litre fiyatı 2.15 YTL; Aralık 2011 mazot litre fiyatı 3.83 TL.Ocak 2007'de benzin litre fiyatı 2.62 YTL; Aralık 2011 benzin litre fiyatı 4.25 TL.Benzin ve mazottaki zam oranları yüzde 100'lere dayanıyor.4 yıllık aynı dönemdeki TÜFE'deki artışı, yüzde 40 (!).Yüzde yüzlere varan zam ve vergilere rağmen, cari açık ve dış ticaret açığı patlamalarına rağmen, borç ve faizdeki rekor batağa rağmen; TÜFE yüzde 40 civarında çıkıyormuş? Siz, bir de onu milletin külahına anlatın.Aynı 4 yıllık dönemdeki asgari ücretteki artış ne; 2007 yılı asgari ücret net 403.03 YTL; 2011 de ise asgari ücret net 658,95 TL.Millet, bir şey kazanmadığına göre kim kazanıyor? Malı kim götürüyor?!Ecnebiler ve onların içerideki distribütörleri? Ama onlarda batıyor.Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ne kulak asmayan Türkiye batmaya mahkumdur, Avrupa da?