Bu şehir o şehir mi?.. Yedi iklim dört bucakta namı dillere destan, şöhreti sınırları aşmış ve duyanın; "Ne olaydı ben de içinde olaydım" diyerek ah ettiği şehir burası mı?..
Kılcal damarları mesabesindeki en ücra sokaklarından atar damarları yerindeki ana caddelerine kadar, görünmeyen ama mutlaka hissedilen ahlak zabıtasının dolaştığı şehir bu şehir mi? Yokluğun, yoksulluğun kol gezdiği yıllarda bile, hayır ellerinin, vakıf adamlarının dolaştığı, açların doyurulduğu, yaraların sarıldığı, sancıların dindirildiği şehir bu şehir mi?
Herhangi bir mahallesinde, herhangi bir sokağının başında bastonunun sesi duyulan "efe"nin elini öpmek için sıraya dizilen, bir anda saygı ve hürmet mangaları oluşturan gençlerin varolduğu şehir bu şehir mi?
Kem gözler sezildiğinde, sinsi planlar hissedildiğinde, hele de, özellikle de haç'a dair, haçlılara dair haberler duyulduğunda sahiplerinin ve sakinlerinin "yediden yetmişe tek vücut, tek can" olduğu şehir bu şehir mi?
Hayret!... Ne kadar değişmiş, değiştirilmiş, boşalmış boşaltılmış?.. Kılcal damarları kurumuş, kurutulmuş, atar ve toplar damarları kesilmiş. Ne zaman ve nasıl bir samyeli esmiş ki fidanları bir bir kurutmuş, şehrin başına gelenleri sadece seyreden, tefrik ve tetkik etmeyen, şehrin acılarını hissetmeyen hissiz bir nesil oluşturulmuş. Bad-ı saba'nın diriltici, hayat bahşeden yellerine kapılarını kapattığı için samyelinin yakıcı, yıkıcı, yok edici esintilerine maruz kalmış, kaldıkça yanmış, yılmış tükenmiş bir nesil oluşmuş.
Hayret!.. Tanıyamadım. Bir şehirle, bir şehrin sakinleri ile ancak bu kadar oynanır. Taşlar yerinden ancak bu kadar oynatılır; ölçüler, ilkeler ancak bu kadar tepetaklak edilir.
Hayret ki ne hayet!.. Dedelerini kılıçtan geçiren, dedelerinin evlerini, yuvalarını başlarına yıkan, gelecekte bu şehrin sahipleri ve savunucuları kalmasın diye Firavun gibi kundaktaki bebekleri katleden haçlıların haçları, torunların ellerinde dolaşıyor. Bu şehirde Müslüman Türkün evinde, yurdunda ırzı, namusu üzerinde işlenen cinayetler "diyalog ve hoşgörü" ninnileri ile unutturulduğu gibi, can düşmanlarının sembollerini hayatının her alanına taşıyan, kullanan bir nesil peydahlanmış.
Yazık!.. Bu şehre çok kötülük etmişler. Bu şehre çok fenalık etmişler, etmeye devam ediyorlar. Bu şehirde bir yetime, bir yoksula harçlık kalmasın, sıcak çorbaya muhtaç evlerde çorba kaynamasın ve misyonerlerin elli dolarına muhtaç olsun diye, elli dolar karşılığında haçı ve papazı sevsin diye gereken her şey yapılmış. Toplayıcı ve hortumlayıcı şebekeler aracılığı ile, bu şehirde var olan fitre-zekat potansiyeli bile şehrin fukarasına uğramadan dışarıya taşınmış ve taşınmakta.
Bu şehir o şehir mi?... Tanıyamadım.
Ya sizin şehir nasıl? Tıpkısının aynısı mı diyorsunuz?
Kılcal damarları mesabesindeki en ücra sokaklarından atar damarları yerindeki ana caddelerine kadar, görünmeyen ama mutlaka hissedilen ahlak zabıtasının dolaştığı şehir bu şehir mi? Yokluğun, yoksulluğun kol gezdiği yıllarda bile, hayır ellerinin, vakıf adamlarının dolaştığı, açların doyurulduğu, yaraların sarıldığı, sancıların dindirildiği şehir bu şehir mi?
Herhangi bir mahallesinde, herhangi bir sokağının başında bastonunun sesi duyulan "efe"nin elini öpmek için sıraya dizilen, bir anda saygı ve hürmet mangaları oluşturan gençlerin varolduğu şehir bu şehir mi?
Kem gözler sezildiğinde, sinsi planlar hissedildiğinde, hele de, özellikle de haç'a dair, haçlılara dair haberler duyulduğunda sahiplerinin ve sakinlerinin "yediden yetmişe tek vücut, tek can" olduğu şehir bu şehir mi?
Hayret!... Ne kadar değişmiş, değiştirilmiş, boşalmış boşaltılmış?.. Kılcal damarları kurumuş, kurutulmuş, atar ve toplar damarları kesilmiş. Ne zaman ve nasıl bir samyeli esmiş ki fidanları bir bir kurutmuş, şehrin başına gelenleri sadece seyreden, tefrik ve tetkik etmeyen, şehrin acılarını hissetmeyen hissiz bir nesil oluşturulmuş. Bad-ı saba'nın diriltici, hayat bahşeden yellerine kapılarını kapattığı için samyelinin yakıcı, yıkıcı, yok edici esintilerine maruz kalmış, kaldıkça yanmış, yılmış tükenmiş bir nesil oluşmuş.
Hayret!.. Tanıyamadım. Bir şehirle, bir şehrin sakinleri ile ancak bu kadar oynanır. Taşlar yerinden ancak bu kadar oynatılır; ölçüler, ilkeler ancak bu kadar tepetaklak edilir.
Hayret ki ne hayet!.. Dedelerini kılıçtan geçiren, dedelerinin evlerini, yuvalarını başlarına yıkan, gelecekte bu şehrin sahipleri ve savunucuları kalmasın diye Firavun gibi kundaktaki bebekleri katleden haçlıların haçları, torunların ellerinde dolaşıyor. Bu şehirde Müslüman Türkün evinde, yurdunda ırzı, namusu üzerinde işlenen cinayetler "diyalog ve hoşgörü" ninnileri ile unutturulduğu gibi, can düşmanlarının sembollerini hayatının her alanına taşıyan, kullanan bir nesil peydahlanmış.
Yazık!.. Bu şehre çok kötülük etmişler. Bu şehre çok fenalık etmişler, etmeye devam ediyorlar. Bu şehirde bir yetime, bir yoksula harçlık kalmasın, sıcak çorbaya muhtaç evlerde çorba kaynamasın ve misyonerlerin elli dolarına muhtaç olsun diye, elli dolar karşılığında haçı ve papazı sevsin diye gereken her şey yapılmış. Toplayıcı ve hortumlayıcı şebekeler aracılığı ile, bu şehirde var olan fitre-zekat potansiyeli bile şehrin fukarasına uğramadan dışarıya taşınmış ve taşınmakta.
Bu şehir o şehir mi?... Tanıyamadım.
Ya sizin şehir nasıl? Tıpkısının aynısı mı diyorsunuz?
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Emekli ağlar yıkılır dağlar / 29.03.2024
- Dipsiz kuyunun kazıcıları hayret içinde / 28.03.2024
- Ne olursa ‘yeter artık’ diyeceksiniz? / 27.03.2024
- Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar / 26.03.2024
- Bende her yaradan var / 24.03.2024
- Ramazan’ın ortasında faizin tam ortasına… / 23.03.2024
- 'Yusuf’u kurt yedi' yalanı devam ediyor / 22.03.2024
- Kaç Yusuf kuyulara atılıyor? Kaç Yusuf pazarlarda satılıyor? / 21.03.2024
- Hayatı pürdikkat yaşamanın mevsimidir Ramazan / 20.03.2024
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024
- Dipsiz kuyunun kazıcıları hayret içinde / 28.03.2024
- Ne olursa ‘yeter artık’ diyeceksiniz? / 27.03.2024
- Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar / 26.03.2024
- Bende her yaradan var / 24.03.2024
- Ramazan’ın ortasında faizin tam ortasına… / 23.03.2024
- 'Yusuf’u kurt yedi' yalanı devam ediyor / 22.03.2024
- Kaç Yusuf kuyulara atılıyor? Kaç Yusuf pazarlarda satılıyor? / 21.03.2024
- Hayatı pürdikkat yaşamanın mevsimidir Ramazan / 20.03.2024
- İftarda sahurda bombalar… Gazze’ye gelmeseydi mi Ramazan? / 19.03.2024